29 Ağustos 2011 Pazartesi

Kaçık Sanat Tarihi - 5 "Michelangelo Buonarroti"

Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları kitabından yola çıkarak hazırladığım Kaçık Sanat Tarihi yazılarından beşincisiyle karşınızdayım. Bugünkü konuğumuz İtalyan Rönesans'ının tanınmış simalarından Michelangelo Buonarroti. Gelin onu yakından tanıyalım...

Michelangelo Buonarroti
6 Mart 1475 -18 Şubat 1564
Burcu: Balık
Milliyeti: İtalyan
En Önemli Eseri: Adem'in Yaradılışı (1508-1512)
Tekniği: Fresk
Tarzı: İtalyan Rönesansı
Eserlerini Nerede Görebiliriz?: Sistine Şapeli, Vatikan, Roma
En Meşhur Sözü: "Eğer insanlar ustalığımı kazanmak için ne kadar çok çalıştığımı bilselerdi, hiç de böyle harika görünmezdi."
(Yandaki resim Jacopino del Conte'nin çizdiği portresidir.)

Aristokratların soyundan geldikleri varsayılan Buonarrotiler, eski yaşam tarzlarını kaybetmişlerdi ve bundan hiç hoşlanmıyorlardı. Belki de oğlu, ressamlığı meslek olarak yapmak istediği yolundaki niyeti açıklayınca, Michelangelo'nun babası Ludovico onun için bu kadar kızmıştır. Ludovico gönülsüzce Michelangelo'nun Floransalı bir ressamın atölyesinde eğitim görmesini ayarladı, ancak fevri genç adam, ustasıyla boyuna kavga ediyordu. Neyse ki 1490 sonlarında daha makul bir sanatsal çevreye geçebildi: Lorenzo de' Mediciler'in heykel bahçesine. Sandro Botticelli'nin büyük hamisi Lorenzo, değerine paha biçilmez bir kadim ve çağdaş heykel koleksiyonunu bir araya getirmişti ve umut veren heykelciler için bir atölyenin sponsorluğunu yapıyordu.

Michelangelo, Floransa'daki Fransız istilasından kurtulacak şekilde şehirden sıvışmıştı. 1495 sıralarında dönerek, vaiz Giralomo Savonarola'nın şehirde hüküm sürmesine tanık oldu, sonra 1496'da şehri alelacele terk etti; bu sefer birkaç yerel kardinal için heykel yapma işini üstlenmek üzere Roma'ya gitti.

Eşsiz Pietà

Roma'dayken Michelangelo, İsa'nın cansız bedenini kucağında tutan Bakire Meryem'i ustaca betimleyen Pietà'yı tamamladı.



Pietà
Pietà'da Meryem'in elbisesindeki katlardan, İsa'nın saçının dalga dalga dökülmesine kadar hayret verici canlı ayrıntılar ve dokularla, gruplaşma heykelde bir güç gösterisidir.



İsa'nın elindeki çivi izi, kollarındaki damarlar, parmakların canlı dokusu
ve Meryem'in elbisesinin katları heykelin can alıcı ayrıntıları...
İspatla Beni David!

Pietà Michelangelo'ya sağlam bir şöhret getirdi -ama sadece Roma'da. 1501'de Floransa'ya dönünce kendini yeni baştan kabul ettirmek zorunda kaldı. Bu zorlu işin üstesinde, Floransa katedralinin avlusunda1463'ten beri öylece duran dar, dört buçuk metreye yakın bir blok sayesinde geldi. Daha önceki sanatçılar tarafından üzerinde çalışılmış, ama taştan kaynaklanan sorunlar yüzünden bırakılmış olan bir bloktan heykel tamamlama işini kabul etti. Michelangelo zoru başardı ve David karşımızdaydı. Floransalıların ağzı açık aldı desek yeridir...

David
David'in kaş ayrıntıları, göz çukurlukları, küçük ağzı, azametli burnu
ve sert bakışları dikkat çekiyor.
Tavanın Tam Altında Biri "Michelangelo"

Kendini bir tavus kuşu kadar beğenmiş olan Papa Julius zaman içerisinde Michelangelo'yla çok uğraştı. Günün birinde ise ona Sistine Şapeli'nin tavanını süsleme görevi verdi. Sanatçı reddedemedi ama işin içinde bir bit yeniği olduğunu sezdi. Yeminli düşmanı Donato Bramante'nin Michelangelo'nun resim yapmaktan hoşlanmadığını bilerek ve başarısızlığa uğrayacağını umarak, ona bu işin verilmesi için dolap çevirdiğinden şüphelendi.

Ama resmi yaptı...


Sistine Şapeli'nin tavanı
Büyük kemerli mekan için Michelangelo, Eski Ahit'in bir özeti olan karmaşık sahneler, figürler ve mimari unsurlardan oluşan bir düzenleme geliştirdi. Beş ana pano, kozmosun yaradılışıyla başlayıp Nuh ve Tufan'la sona eren Tekvin'in açılış bölümlerinden olayları gösterir. Figürlerin helezonik dönüşü, dinamik, çalkantılı bir bütünle sonuçlanırken, mantıklı düzenleme, eserin anlaşılmazlığa düşmemesini sağlıyor. Kendine güven ve deneyim kazandıkça, tavan boyu Michelangelo'nun ilerleyişini izleyebilirsiniz.

Son sahneler, özellikle de Adem'in Yaradılışı, oldukça akılda kalıcı niteliktedir. Narin kaslı Adem, bir melekler kalabalığının desteklediği sakallı bir adam olan Tanrı'ya aygın baygın bakar. Tanrı, Adem'in gevşek eline dokunup hayat kıvılcımını vermek için maksatlı bir parmak uzatır.


Adem'in Yaradılışı
Tanrı'nın Adem'e hayat verdiği bu resim zaman içinde bir
ikon hâlini almıştır.


Kokulu Ressam!

Sistine Şapeli freskleri hakkında birkaç mit ortaya çıkmıştır. Birincisi, Michelangelo sırt üstü yatarak çalışmadı. Kocaman bir iskele tavanın altında asılıydı, o da kolları başının üstünde çalıştı. Projenin hepsine de kendi tamamlamadı. Onunla birlikte, boyaları ezen ve alçıyı karıştıran birkaç asistan çalıştı. Çoğunun, tavanın tamamlanmasının sürdüğü yaklaşık dört yıllık sürede işten ayrıldığı doğrudur - ekip, Michelangelo'nun küçük stüdyosunda birlikte yaşadığı ve tek bir yatağı paylaştığı için bunda şaşacak pek bir şey yok. Michelangelo banyo yapmanın sağlığına zararlı olduğuna inandığı için, personel mümkün mertebe kısa sürede kapıyı bulmaya hevesli olabilir. Bu arada Papa Julius'un, dünyaya armağanının sefasını sürmek için pek fırsatı olmadı; 1519'da, fresklerin tamamlanmasından birkaç ay sonra öldü.

İlerleyen zamanda Papa VII. Clement, Michelangelo'yu Sistine Şapeli'ne son rötuşu kondurması için görevlendirdi. Karşınızda The Last Judgment (Son Yargı)...


The Last Judgment (Son Yargı)
Fresk, İsa ile Bakire Meryem'in dünyanın sonuna nezaret etmelerini gösterir. Çevrelerini azizler, piskoposlar ve çoğu kurban oluşlarının sembollerini taşıyan din kurbanlarından oluşan bir anafor sarmıştır. Kurtulanlar topraktan yükselirken, bu semavi diyarın altında lanetliler, gudebet boynuzlu şeytanlar tarafından cehenneme sürüklenir. 1535-1541 yılları arasında yapılmış olan Son Yargı, Michelangelo'nun neredeyse otuz yılda ne kadar evrim geçirdiğini, kompozisyonları ile renk kullanımında daha maceracı hale geldiğini açıkça gösterir.

Derisi yüzülen Aziz Bartholomew kendi derisini tutar, yüzünün Michelangelo'nun
alaycı bir otoportresi olduğuna inanılır.
Ne Kaba Bir Kadın!

Michelangelo çıplak bedenin, özellikle de erkek bedeninin sanatın en büyük başarısını temsil ettiğine inanırdı. Erkek çıplaklığına öyle aşkla bağlıydı ki, kadın nüleri bile erkeğe benzerdi. Michelangelo'nun kadın model kullanmaktan hoşlanmayışının nedeni belki de cehalettir -kimi bilginler onun hiç çıplak kadın görüp görmediğini sorgular.


Soldaki iki kadının bedenlerini yanlarındaki erkeklerle karşılaştıracak
olursanız pek fark göremezsiniz. En soldaki kadının kaslı vücudunun üzerinde eğreti
gibi duran göğüsleri, kaslı bacakları, eğilen kadının kolları bu durumu ispatlar
nitelikte...
Nihayetinde bu çıplak her şeye olan sevgi, Michelangelo'nun başını derde soktu. 1530'ların yeni muhafazakârlaşmış atmosferinde Son Yargı'yı tamamladığında, eleştirmenler, azizler ile din kurbanlarını doğal halleriyle gösterdiği için hemen ona saldırdı. Bir yazar, "Böyle şeyler görmemek için bir genelev bile gözlerini kaçırırdı." diye yazdı. Bir miktar tartışmanın ardından, kilise hiyerarşisi, figürlerin şehvetli olduğunu kabule etti ve yaramaz parçaların üstüne kumaş koysunlar diye daha az önemli ressamlar tuttu. Michelangelo mesajı aldı. Daha sonraki fresklerinde melekler nadiren giysisiz görünür.

Ne Ressamı Be!

Michelangelo fevri yapıda, patlayıcı eğilimleri, derin sevgileri ve ani hiddet nöbetleri olan bir adamdı -kısacası, terribilita'sı vardı, duygu yoğunluğu ya da korkutuculuk diye çevrilebilen bir İtalyan deyişi.


Adem ve Havva'nın cennetten kovuluşu, Sistine Şapeli tavanından bir sahne

Onun terribilita'sını ateşlemenin emin bir yolu, ona ressam demekti. Kendini heykeltıraş sayardı - hatta mektuplarını "Michelangelo Buonarroti, Heykeltıraş" diye imzalardı - ve insanlar iki sanatı karıştırdığı zaman ciddi bir öfkeye kapılırdı. Oysa kendini ressam saymayan bir adam için, ne harika şeyler çizmişti! Sistine Şapeli freskleri pek çok sanat tarihçisi için Yüksek Rönesans'ın en büyük başarısını temsil eder. İşe bakın ki o, dikkatini sevgili mermerinden başka tarafa çekecek bir şey istemiyordu. Şaşırtıcı bir güç ve duyarlılığa sahip heykeller yaptığı inkar edilemez, ama resimleri de Batı sanatının şaheserleri olarak hemen fark edilir.

Benim fikrim...

Michelangelo gerçekten de bir sanatkâr. Özellikle Sistine Şapeli'nin tavan süslemelerine bakınca hayran kalmamak elde değil. Renkleri kullanışı ve canlılığı da hayli merak uyandırıcı. Eserlerini gidip yerinde görmeyi çok isterim. Sonsuz saygılar Michelangelo!

Yazımız burada son buluyor. Kaçık Sanat Tarihi yazılarının Rönesans devrini böylece kapatmış oluyoruz. Bu yazı dizisinin son kısmı. İleri de bir gün yeniden başlayabilirim ama şu an için bu durum kesin sonu işaret etmekte. Blog yayın akışı normal şekild devam edecek tabi...

Yeniden buluşuncaya dek sanatla kalın!

4 yorum:

Unknown dedi ki...

michelangelo'yu anlattığın için teşekkür ederim, resimlerini yine ağzım açık şekilde inceledim, nasıl bir yeteneğin ürünüdür bunlar aklım almıyor.

Kontrast dedi ki...

Dürr-i Yekta,

Beğenmene bilhassa çok sevindim. Çünkü bu yazıyı bir anlamda senin için de yazmıştım. Çünkü benden yazmamı istemiştim.

Her daim bloga uğra!

Adsız dedi ki...

Tebrikler,
Blogunuza tesadüfen rastladım ve çok başarılı buldum kaçık sanat tarihine devam etmelisiniz...
Derya.

Adsız dedi ki...

Uzun süredir ortalarda görülmüyorsun, artık sanat yazılarına devam et.
SELİN

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...