Sanat da zaten zıtlıklardan ibaret değil mi? Kontrast da zıtlıkların uyumu. Sanatın ta kendisi.
Nazan Bekiroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nazan Bekiroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12 Haziran 2011 Pazar
İsimle Ateş Arasında - NAZAN BEKİROĞLU
Merhamet ki duyguların en kıymetlisi. Merhamet ki ruha ferahlık veren bir avuç su... Bakabilmek lazım merhametle cümle âleme. Yumuşatmak lazım gönlü, törpülemek gerek sivrilikleri.
Herkes bir şeyler anlatır onlar hakkında. Konuşulur haklarında. Kazan kaldıranlardır onlar. Huzur bozan, kötülük saçanlar. İsyankârlar. Yeniçeriler. Bakmamız lazımsa eğer herkese merhametle, bir yerlerden başlamak gerekirdi bu işe. Başladım ben de. "İsimle Ateş Arasında"yı aldım elime.
İsimle Ateş Arasında sıra dışı bir tarihi yolculuk rehberi. "Tarih, kalem kimin elindeyse onun tarihidir." olgusunu vurgulayarak yeniçerilere ve Osmanlı'ya bakıyor Nazan Bekiroğlu. Hikâye birkaç eksende birden kayıyor. Bir yandan, adını kitap boyu bilmediğimiz ana karaktere yârenlik ederken, diğer yandan yeniçerilerin ağzından kendi tarihlerini dinliyoruz. Kitap aynı zamanda ansızın başka karakterlerle de buluşturuyor bizi. Osmanlı padişahlarının ağzından dinliyoruz hikâyeyi.
Kitap hiçbir zaman basmakalıp tarih unsurlarına takılmıyor. Kimsenin yapamayacağını yapıp, yeniçerilerle buluşturuyor bizi. Yeniçeriler içlerinde ne varsa tereddütsüz döküyorlar bize. En sevdiğim yanı da yeniçerilik kavramı öyle güzel harmanlanmış ki konuşanın bazen tek bir roman karakteri olduğunu düşünüyorum. Asıl büyü de bu zaten: "Şunu yapmadık, bunu etmedik, masumuz okur!" durumundan çok olup biteni samimiyetle anlatıyor yeniçeriler. Yüreklerinin mürekkebini sırça divitten gösteriyorlar bize.
İsimle Ateş Arasında, esame satışıyla başlıyor. Esame, ölen yeniçerinin belgelerinin gayri resmi olarak bir başkasını satılması anlamına geliyor. Adını sanını bilmediğimiz karakterimiz, Mansur adlı yeniçerinin esamesiyle yeni bir hayata başlıyor. Mansur'un karısının işlettiği tütsü-buhur dükkanına giden karakterimiz orada Mansur'un karısı Nihade'ye âşık oluyor. Karısından ayrılıp, Nihade'yle evleniyor. Nihade'yle yaşadığı aşk, eski karısına karşı duyduğu boşluk hissi, kızına karşı özlemi gerçekçi bir şekilde yansıtılmış. Aşk da sorgulanıyor aynı zamanda. Birbirlerini duydukları karman çorman bir aşk. Muammalardan mürekkep bir aşk. Ve de şaşkın âşıklar...
Nihade'nin tütsü-buhur dükkânı sayesinde olacak romanın temelinde kokular yatıyor. Koku tasvirleri insanın burnunda uzun süre yer edinecek sahici kokular yaratıyor adeta. Kitabı bitirdikten sonra az çok bir Osmanlı tütsücüsü kadar bilgileniyorsunuz."Koku"nun işlenmesi duruyor, tam bunu konu rafa kalktı derken, sona doğru kocaman bir sürprizle romanın "son tokadını" yiyorsunuz!
Aynı zamanda karakterimizin kızı Nur'un ölümü kitabın en etkileyici bölümlerinden. Aslında tüm bu "sıradan bir hayat" kısmına bakınca, yazarın bu gibi bir hikâyeyi romanın iskeletine yerleştirmesinin amacının yeniçerilerin "garip yaratıklar" değil de, insan olduğunu vurgulamak istemesini olduğunu görüyorsunuz.
Padişahların ağzından yazılan bölümler de beklentimin üstünde çıktı. Karşımda gerçek duyguları olan, yanlış anlaşılmaktan korkan padişahlar duruyordu. Karşılaştığımız padişahların tamamı yükselmeden sonraki padişahlar. Genç Osman'ın ölümünü içinizde hissedecek, III. Selim'in hüznünü yaşayacaksınız. Bir diğer önemli ayrıntı ise, Devşirme Nezuka'nın ve Düzme Solak'ın hikâyesi. Devşirilmeye hüzünle bakan ben, daha da parçalandım Nezuka'nın hikâyesiyle. Düzme Solak'tan yola çıkılarak anlatılan Turna Efsanesi de mutlaka okunmalı. Mesnevi'de de geçen turnaların ne kadar da sadakatli olduklarını öğrenmek ve "zaruri ölüm"ün anlamını düşünebilmek için...
Kitabın adı, roman boyu kullanılan isim ve ateş metaforundan geliyor. İsim, yeniçerilerin iyi günlerini ve kahramanlarımızın aşkının mutlu zamanlarını simgelerken; ateş, yeniçerilerin hüzünlü sonunu ve aşkın bitişini işaret ediyor. Kitap her şeyin, bir şeyle bir şey arasında konumlandırılması gerektiğini söylüyor. İsimle Ateş Arasında da, bu yüzden isimle başlayıp ateşle son buluyor.
Okuduğum ilk Nazan Bekiroğlu romanı olması açısından, kitap benim için ayrı bir önem taşıyor. Nazan Bekiroğlu tam bir dil cambazı. Kullandığı kelimeler okurken insana keyif veriyor. Müziksel bir tasarıma sahip. Osmanlıca kelime kullanımı ve sanatlı söyleyiş ise beni çeken diğer unsurlar. Nazan Bekiroğlu alışılmadık bir üsluba sahip. Cümle yapısı ve anlatımına ben "kesik anlatım" adını verdim. Bu özgün anlatım tarzını okuyunca siz de anlayacaksınız.
Gerçekten okumaya değer olan kitaplardan biri. Düşünebilmek, hatırlamak, üzülmek, hayal edebilmek isteyenlere...
Kırık dökük kelimelerle, kelamın Tac Mahal'ini inşa eden kadına, Nazan Bekiroğlu'na teşekkürler...
Puan: 5 üzerinden 5.
Başkalarını anlayabilmek umuduyla, edebiyatla kalın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)