tag:blogger.com,1999:blog-12799280379859627702024-03-13T19:24:01.678+03:00KontrastSanat da zaten zıtlıklardan ibaret değil mi? Kontrast da zıtlıkların uyumu. Sanatın ta kendisi.
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.comBlogger82125tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-35991134946817410192016-02-27T12:24:00.000+02:002016-02-27T12:24:41.262+02:002016 Oscar Maratonu: Diğer Kategoriler<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Animasyon</b></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
Kategorinin en önemli üç adayından bahsedelim:</div>
<br />
<a href="http://img.lum.dolimg.com/v1/images/insideoutfamily-normal_e46cac6d.jpeg?region=0%2C0%2C1024%2C551" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://img.lum.dolimg.com/v1/images/insideoutfamily-normal_e46cac6d.jpeg?region=0%2C0%2C1024%2C551" height="215" style="margin-top: 0px;" width="400" /></a>Bu sene en iyi animasyon dalı son yıllardan pek farklı değil. Karşımızda bir Disney gerçeği dururken diğer tüm filmler formalite icabı yarışıyor. Bu sene de sürprizsiz şekilde galip belli: <i>Inside Out. </i>Aynı zamanda En İyi Senaryo dalında da aday olan Inside Out BAFTA'dan da galip ayrılmış durumda. Seyirciler tarafından oldukça beğenilen yapım, farklı konusuyla çıktığı andan beri dikkat çekiyor. Disney'ın amacı aslında animasyonlarını En İyi Film kategorisine taşıyabilmek olduğundan karşımızda çok katmanlı, hem çocuklara hem yetişkinlere hitap eden bir animasyon var. "Kafamızın içindeki küçük seslerle tanıştığımız" Inside Out şimdiden bir animasyon klasiği oldu.<br />
<br />
<b> </b><br />
<a href="http://assets.rollingstone.com/assets/2015/article/charlie-kaufman-on-his-puppet-love-masterpiece-anomalisa-20151230/222232/large_rect/1451335631/1401x788-079-ANOMALISA-011R.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://assets.rollingstone.com/assets/2015/article/charlie-kaufman-on-his-puppet-love-masterpiece-anomalisa-20151230/222232/large_rect/1451335631/1401x788-079-ANOMALISA-011R.jpg" height="180" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>Bir diğer aday <i>Anomalisa </i>ise Eternal Sunshine of Spotless Mind'ın yönetmeninden yetişkinlere yönelik bir animasyon. "Rated R" olarak kategorilendirilmiş olmasıyla dikkat çeken animasyon senenin en kıymetli yapımlarından. Stop motion olarak çekilen filmin hikayesi oldukça dokunaklı. Hepimizin kendinden bir şeyler bulacağı Anomalisa aşk, hayat, ilişkiler, yalnızlık, benlik, iletişim gibi konularda verdiği mesajlarla kelimenin tam anlamıyla yüreğimizin ta derininden etkiliyor. Hepimizin ihtiyacı olan bir film Anomalisa, kendisinin de dediği gibi "Hayat bu kadar kısayken..."<br />
<a href="http://cdn2-www.craveonline.com/assets/uploads/2015/05/Hiromasa-Yonebayashi-When-Marnie-Was-There.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://cdn2-www.craveonline.com/assets/uploads/2015/05/Hiromasa-Yonebayashi-When-Marnie-Was-There.jpg" height="179" style="margin-top: 22px;" width="320" /></a><br />
Studio Ghibli'nin son filmi olarak duyurulan <i>When Marnie Was There (Marnie Oradayken) </i>çizimleriyle, pastoralliğiyle ve samimiyetiyle bir başka duruyor. Hiromasa Yonebayashi'nin yeterince başarılı olamadığı düşünülürken ve de geçen sene Prenses Kaguya Masalı'nın bile Oscar alamaması gerçeği de eklenince heykelciğin çok çok uzak göründüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. İçimizdeki çocuğa hitap eden bu hikayeye siz şans verin lütfen, emin olun kalbinize iyi gelecek.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<b> En İyi Sinematografi</b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b> </b><a href="http://www.sinematopya.com/wp-content/uploads/2016/01/the-revenant-sinematopya-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.sinematopya.com/wp-content/uploads/2016/01/the-revenant-sinematopya-1.jpg" height="170" style="margin-top: 32px;" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Bahisler bu dalda <i>The Revenant'</i>ı fazlasıyla işaret ediyorken benim kişisel favorim ise <i>Carol.</i> Yarattığı atmosferle bu ödülü hak ediyor. Yine bu kategorideki <i>Mad Max: Fury Road</i> ve senenin en klas yapımlarından <i>Sicario</i>'yu da unutmamak gerek.</div>
<br />
<b> </b><br />
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Kostüm Tasarımı</b></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://cdn.collider.com/wp-content/uploads/2015/05/mad-max-fury-road-image-tom-hardy-riley-keough-zoe-kravitz-courtney-eaton-rosie-huntington-whiteley-abbey-lee.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://cdn.collider.com/wp-content/uploads/2015/05/mad-max-fury-road-image-tom-hardy-riley-keough-zoe-kravitz-courtney-eaton-rosie-huntington-whiteley-abbey-lee.jpg" height="253" style="margin-top: 0px;" width="400" /></a></div>
<br />
<b></b><br />
<div style="text-align: center;">
Bu alanın önde giden ismi <i>Mad Max: Fury Road </i>ve tek adaylığı ile Disney yapımı <i>Cinderella. </i>Bu alanda da oldukça iddialı <i>Carol</i>'ı unutmamak gerek.</div>
<br />
<b> </b><br />
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<i>Mad Max: Fury Road</i> bu alanda da ödüle oldukça yakın. Onu DiCaprio'nun unutulmaz vücut makyajını sağlayan <i>The Revenant</i> ekibi takip ediyor.</div>
<br />
<b> </b><br />
<div style="text-align: center;">
<a href="http://i2.wp.com/bitcast-a-sm.bitgravity.com/slashfilm/wp/wp-content/images/rey__bb_8_star_wars_the_force_awakens-HD-1600x900.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://i2.wp.com/bitcast-a-sm.bitgravity.com/slashfilm/wp/wp-content/images/rey__bb_8_star_wars_the_force_awakens-HD-1600x900.jpg" height="180" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a><b>En İyi Görsel Efektler:</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Bu alanda <i>Star Wars: The Force Awakens</i>'in taçlandırılması şaşırtıcı olmayacaktır. Kişisel favorim <i>Mad Max: Fury Road.</i> Sürprizi <i>The Revenant </i>yapabilir.</div>
<b> </b><br />
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Orijinal Senaryo:</b></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
Bu alanın en başarılı isminin <i>Spotlight </i>olduğunu söyleyebilirim, bahisler de o yönde. Siyahi adaylıkları tartışmasına sus payı için <i>Straight Outta Compton</i>'a da ödül verilebilir. <i>Inside Out</i>'un alması ise radikal bir karar olacaktır, Disney'in bundan sonraki hedeflerinde değişim yaratacağı kesin bir karar.</div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Uyarlama Senaryo:</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media.vanityfair.com/photos/564e07f3c1a8492c5f6a9f4a/master/w_900,c_limit/the-big-short-brad-pitt-steve-carrell-ryan-gosling-christian-bale-book-michael-lewis-02.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://media.vanityfair.com/photos/564e07f3c1a8492c5f6a9f4a/master/w_900,c_limit/the-big-short-brad-pitt-steve-carrell-ryan-gosling-christian-bale-book-michael-lewis-02.jpg" height="252" style="margin-top: 0px;" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b> </b><i>The Big Short</i> yarışta öne çıkarken En İyi Film dalında görece geride kalan<i> Room</i>'un da bu kategoride yüzü gülebilir.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Film Müzikleri:</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Ennio Morricone'yi - kendisi Tarantino gediklisi olur :) - bu dalda Akademi'nin mutlu edebileceğini söyleyebiliriz, <i>The Hateful Eight </i>BAFTA'yı ve Altın Küreyi'da almış olmasıyla ödüle açık ara en yakın isim. (Albümü dinlemek için: <a href="https://open.spotify.com/album/6YBCE5NFQQTVuZVhBCMnSe">https://open.spotify.com/album/6YBCE5NFQQTVuZVhBCMnSe</a>)Belki bir ihtimal <i>Star Wars: The Force Awakens</i> ödülü alabilir.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<b> </b><br />
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Şarkı:</b></div>
<b> </b><br />
<div style="text-align: center;">
Amerikada okullarda tecavüz olaylarını mercek altına alan The Hunting Ground belgeselinin şarkısı Lady Gaga'dan dinlediğimiz <i>Til It Happens To You </i>( <a href="https://www.youtube.com/watch?v=ZmWBrN7QV6Y">https://www.youtube.com/watch?v=ZmWBrN7QV6Y</a> ), son günlerde bahislerde öne çıkmış durumda. Gönlüm ise her zaman klasik şarkılar yaratma makinesi olan Bond filmlerinin sonuncu Spectre'nin Sam Smith'den dinlediğimiz "gönül telimizi titreten şarkısı" <i>Writings On The Wall (<a href="https://www.youtube.com/watch?v=8jzDnsjYv9A" target="_blank"> https://www.youtube.com/watch?v=8jzDnsjYv9A </a>).</i> Bu alanda son zamanların en iyi çıkış yapan ismi The Weeknd'ın seslendirdiği <i>Earned It</i> ( <a href="https://www.youtube.com/watch?v=xe_iCkFsQKE" target="_blank">https://www.youtube.com/watch?v=xe_iCkFsQKE </a>) ise Fifty Shades of Grey'in adayı, kulak kabartmakta fayda var.</div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b> </b></div>
<div style="text-align: center;">
<b>En İyi Belgesel:</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b> </b><img class="irc_mi" src="http://filmhafizasi.com/wp-content/uploads/2015/10/amy-2015-film-02.jpg" height="216" style="margin-top: 0px;" width="400" /></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
Şimdiden Grammy ve BAFTA ödüllerini kucaklamış Asif Kapadia eseri <i>AMY</i> bahislerde öne çıkıyor. Gönlümüzde sevgiyle ve hüzünle andığımız efsane Amy Winehouse'un anısının onurlandırılmasından yana. <i>The Look of Silence</i> belgeseli de diğer adaylar arasında öne çıkıyor, ödülü alma ihtimali var.</div>
<br />
<b> </b><br />
<div style="text-align: center;">
<b>Yabancı Dilde En İyi Film:</b></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b> </b><img class="irc_mi" src="http://www.trbimg.com/img-568a1c74/turbine/la-et-cam-palm-springs-film-fest-mustang-deniz-gamze-erguven-20160103" height="223" style="margin-top: 0px;" width="400" /></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
Ödülü kuvvetle muhtemel Macar yapımı <i>Son of Saul</i> alacak ama hepimiz umutla ve gururla Deniz Gamze Ergüven'in muhteşem filmi<i> Mustang'</i>den yana. Tamamı Türkiye'de geçen ve Türkçe konuşulan Mustang beş genç kızın hikayesini anlatıyor, toplumumuzun konuşulmayan hallerini cesurca konuşuyor, Türkiye'de kadın olmanın ne demek olduğunu yapılabilecek en güzel şekilde anlatıyor. Hakkında saatlerce konuşulabilecek Mustang'i izlemeyen kalmamalı. Oyuncuların arasındaki uyumun başarısı ise göz kamaştırıyor.<b> </b>2016'nın tek kadın yönetmen adayının Deniz Gamze Ergüven olması da altı çizilmesi gereken bir nokta.</div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-35566266665961823982016-02-26T21:39:00.004+02:002016-02-26T21:39:42.016+02:002016 Oscar Maratonu: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu<b>Kadın Gücü!</b><br />
<br />
Bu sene kadın oyuncu kategorileri büyük sürprizlere gebe olabilir, çünkü karşımızda her biri birbirinden başarılı oyunculuklar var. Ayırt etmek zor:<br />
<br />
<ul><a href="https://i.ytimg.com/vi/X8UOK97lKxU/maxresdefault.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="198" src="https://i.ytimg.com/vi/X8UOK97lKxU/maxresdefault.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Rachel McAdams: </i>Midnight in Paris'te dikkatleri üzerine çeken, About Time ve Southpaw gibi başarılı işlerde yer alan McAdams Spotlight filmindeki rolüyle bu senenin adaylarından. Filmin ana kadrosundaki tek kadın oyuncu olarak Sacha Pfeiffer rolüyle soğukkanlı bir karakter yaratıyor ve emin adımlarla ilerliyor. Tek dezavantajı senaryonun ona cömert davranmaması sonucu oluşan karakter derinsizliği. Oscar'ı en azından bu sene alamayacak diyebiliriz.</li>
</ul>
<br /><ul><a href="http://cdn.hitfix.com/photos/6192495/hateful-eight-jennifer-jason-leigh.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="213" src="http://cdn.hitfix.com/photos/6192495/hateful-eight-jennifer-jason-leigh.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Jennifer Jason Leigh: </i>Bu sene En İyi Animasyon kategorisinde Lisa'yı seslendirerek kalplerimizi kazanan Leigh bu dalda en farklı konumlanan aday. Tarantino'nun The Hateful Eight'inde seri katil-ele başı Daisy Domergue'e hayat veren Leigh, bir "erkek" filminde fazlasıyla "kadınlıktan arındırılmış" bir rolün altından fazlasıyla kalkıyor. Ses tonu, mimikleri ve olabildiğince itici davranışlarıyla bambaşka bir hale bürünen oyuncu, kişisel olarak favori adayım. Heykelciğe ise çok yakın gözükmüyor. Siz yine de bu "Tarantino kadınını" kaçırmayın!</li>
</ul>
<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://pmcvariety.files.wordpress.com/2015/12/carol4.jpg?w=670&h=377&crop=1" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="180" src="https://pmcvariety.files.wordpress.com/2015/12/carol4.jpg?w=670&h=377&crop=1" style="margin-top: 19px;" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><i>Rooney Mara: </i>Daha önce Ejderha Dövmeli Kız'la En İyi Kadın Oyuncu adaylığına sahip Mara, bu sene Carol'de Blanchett'la beraber oynadığı Therese Belivet rolüyle aday. Therese'in pasif kişiliğinin ağırlığı altında kalmayıp Blanchett'la paslaşarak oynamayı başaran Mara ödüle yakın bir isim. Üstelik kendisi için bu yepyeni karakterin altından zorlanmadan kalkabilmiş durumda.</li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img.thesun.co.uk/aidemitlum/archive/02518/01_09223333_c32bd1_2518799a.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="213" src="http://img.thesun.co.uk/aidemitlum/archive/02518/01_09223333_c32bd1_2518799a.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><i>Kate Winslet: </i>Kate Winslet olur da heyecanlanmaz mıyız? İngiltere'nin en iyi oyuncularından Winslet. Titanic, Eternal Sunshine of Spotless Mind gibi efsane filmleri dahil birçok kez Oscar'a aday olmuş Winslet'ın The Reader (2008) filmi ile aldığı bir adet En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ı da bulunmakta. Kendisi bir adaylık mıknatısı olmakla birlikte bu sene Steve Jobs filmindeki Joanna Hoffman rolüyle de ödüle epey yakın. Tahminleri güçlendiren bir diğer dayanak da Winslet'ın bu rolüyle BAFTA ve Altın Küre'yi de kazanmış olması. Joanna Hoffman, Steve Jobs filminin bel kemiği karakterlerinden biri oluyor Winslet'la. Bir de bu kadar sabırlı bir karakter olur mu diyoruz, filmi izleyenler anlayacaktır eminim :) Kate Winslet bu rolü deyim yerindeyse parmağında oynatıyor, biz de hiç şaşırmıyoruz artık. Ne de olsa karşımızda bir efsane duruyor.</li>
</ul>
<ul><a href="http://oscar-prod-images.bls-customers.com/wp-content/uploads/2016/01/07125027/bbf7482022dfe200c9f49bd851ea7210c5997569817e15aa10dff970b0b170a3-1024x679.jpg?t=1452754121" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="212" src="http://oscar-prod-images.bls-customers.com/wp-content/uploads/2016/01/07125027/bbf7482022dfe200c9f49bd851ea7210c5997569817e15aa10dff970b0b170a3-1024x679.jpg?t=1452754121" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Alicia Vikander: </i> Taptaze bir oyuncu kendileri. Çoğumuz onu yine bu senenin filmi olan Ex Machina'da "yapay zeka" Ava rolü ile tanıdık. Orada rolü gereği oyunculuğuna çok yakından şahit olamadık tabii. Ama ona bu adaylığı sağlayan The Danish Girl'deki Gerda Wegener rolü ile artık hepimiz Hollywood'un yepyeni bir yetenek kazandığına hemfikiriz. Vikander, Eddie Redmayne'in yer yer önüne geçecek oyunculuğu ile hepimizi film boyu duygusal buhranlara sürüklüyor. Dramaya çok yatkın bir oyuncu diyebiliriz. Oscar'a çok yakın, alırsa da kariyeri için harika bir başlangıç olacaktır. Heyecanla beklemedeyiz :)</li>
</ul>
<br />Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-13226110906958453762016-02-26T20:42:00.002+02:002016-02-26T20:43:50.545+02:002016 Oscar Maratonu: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu<b>Karşınızda Rocky!</b><br />
<br />
Bu sene En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisinin En İyi Erkek Oyuncu kategorisinden daha çekişmeli olduğunu rahatça söyleyebiliriz:<br />
<b> </b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://stmedia.startribune.com/images/FILM-THE_BIG_SHORT_37882487.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://stmedia.startribune.com/images/FILM-THE_BIG_SHORT_37882487.JPG" height="224" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><i>Christian Bale:</i> 2011'de aynı kategoride The Fighter'la ödülü kucaklayan Bale bu sene The Big Short'taki Michael Burry rolüyle favori adaylarımdan. Mortgage piyasasının "büyük açığını" çözen tek gözü kör çılgın doktor rolünde kendisine hayran bırakan Bale zaten bildiğimiz üzere "değişim" rollerinin adamı. Zaten mükemmel bir kadrodan sıyrılıp bu dalda aday olarak onun seçilmesi ise filmin en iyi performansının ona ait olduğunun göstergesi. Mutlaka izleyin! Heykelciğe gelecek olursak -maalesef- bahislere göre en uzak aday. Bakalım halihazırda var olan Oscar'ı onun adaylığını nasıl etkileyecek. </li>
</ul>
<br /><ul>
</ul>
<ul><a href="http://tr.web.img1.acsta.net/pictures/15/12/14/17/13/516592.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://tr.web.img1.acsta.net/pictures/15/12/14/17/13/516592.jpg" height="213" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Mark Ruffalo:</i> 2015 ve 2011'de de aynı kategoride iki kez aday olmuş Ruffalo, bu sene efsane bir gazeteci tiplemesi Mike Rezendes rolüyle Spotlight'ın adayı. Yılın filmi olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Spotlight'ın sağlam kadrosunun en önemli parçalarından biri oluyor. Ayrıksı ve haşarı rolü ve kendisinden görmeye alışkın olmadığımız saç kesimi ile "acar gazeteci" Mike Rezendes'i hakkıyla canlandırdığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Oscar'a uzaklığı Bale'e eş değer seviyede. </li>
</ul>
<ul>
</ul>
<ul><a href="http://www.telegraph.co.uk/content/dam/film/the%20revenant/tom-hardy-revenant-xlarge.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.telegraph.co.uk/content/dam/film/the%20revenant/tom-hardy-revenant-xlarge.jpg" height="180" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Tom Hardy</i>: Bu sene Mad Max: Fury Road'ı da düşününce Hardy için oldukça bereketli bir yıl olmuş gözüküyor. Hardy bu daldaki adaylığını The Revenant'taki DiCaprio eşlikçiliğiyle alıyor. Kötü adamımız John Fitzgerald'e hayat veren Hardy, Mad Max'teki senaryo zincirinden kurtulunca ne kadar başarılı olduğunu gösterme şansı yakalıyor diyebiliriz. Heykelciği alma ihtimali ortalama seviyede. </li>
</ul>
<ul>
</ul>
<ul><a href="http://www.toledoblade.com/image/2015/10/16/800x_b1_cCM_z/Film-Review-Bridge-of-Spies-2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.toledoblade.com/image/2015/10/16/800x_b1_cCM_z/Film-Review-Bridge-of-Spies-2.jpg" height="213" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Mark Rylance:</i> Bu sene aynı kategoride BAFTA'yı kucaklayan Rylance Bridge of Spies'ta harika bir performans sergiliyor Rus ajanı Rudolf Abel olarak. Açılış sekansından itibaren bu filmin unutulmaz karakterinin kendisi olacağını gösteriyor. Tom Hanks'le harika bir uyum yakalayıp oyunculuklarını ikiye katladıkları anlardaki seyir keyfi gerçekten çok büyük. Hepimizin kulağında devamlı söylediği repliği "Would it help?" ile ve sonsuz kaygısızlığıyla unutulmaz bir oyunculuk var karşımızda. Çok yaşa Rylance! Oscar'ı alması sürpriz olmayacaktır.</li>
</ul>
<ul>
</ul>
<ul><a href="http://blogs-images.forbes.com/scottmendelson/files/2016/01/ap_film_review-creed_77800296-1200x799.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://blogs-images.forbes.com/scottmendelson/files/2016/01/ap_film_review-creed_77800296-1200x799.jpg" height="212" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li>Sylvester Stallone: Karşınızda Rocky dedik de boşuna demedik! Creed filminde Rocky yaşlı boks antrenörü olarak karşımıza çıkıyor. Kendisinin Rocky zamanından iki adet Oscar adaylığı bulunsa da hiçbir zaman heykelciğe ulaşamayanlardan. Rocky efsanesinin bir anlamda oyunculuğuna ve rol çeşitliğine ket vurduğu ortada olan Stallone, olağanüstü diyebileceğimiz bir filmografiye sahip değil. Ama Creed'de genç oyuncularla birlikte gösterdiği performansı ile yeni ve güzel bir Oscar sayfası açıyor. Sıra dışı değil ama ayakları yere basan bir oyunculukla bu sene Oscar'ı bir "efsanenin geri dönüşü" alabilir. Bahisler de ondan yana. Bakalım son raunt nasıl sonuçlanacak?</li>
</ul>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-32071989966093845302016-02-26T19:41:00.000+02:002016-02-26T19:42:59.490+02:002016 Oscar Maratonu: En İyi Kadın Oyuncu<b>Beş Kadın, Beş Hayat</b><br />
<br />
2016 Oscar'larının en heyecanlı kategorilerinden biri de elbette ki En İyi Kadın Oyuncu. Öncelikle hayal kırıklığımı belirtmem gerek. Akademi'nin senenin en özel filmlerinden Suffragette'i görmezden gelmesi Carey Mulligan'ın da bu dalda aday olamamasına yol açmış durumda. Aynı durum Freeheld filmiyle Julianne Moore'un aday gösterilmemesi için de geçerli (Belki geçen sene Oscar'ı kucaklamış olması Moore'un bu durumunu görece kabul edilebilir hale getiriyor.)<br />
<br />
Sitemimiz bir kenarda dursun, biz beş harika oyuncumuza mercek tutalım:<br />
<br />
<ul><a href="http://www.newstatesman.com/sites/default/files/styles/nodeimage/public/blogs_2015/11/2015_48_film.jpg?itok=kLqm5M-l" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.newstatesman.com/sites/default/files/styles/nodeimage/public/blogs_2015/11/2015_48_film.jpg?itok=kLqm5M-l" height="200" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
</ul>
<ul>
<li><i>Cate Blanchett:</i> Halihazırda biri 2014 yılında Blue Jasmine'le aldığı En İyi Kadın Oyuncu olmak üzere iki Oscar ödüllü Cate Blanchett bu sene Carol filmindeki Carol Aird rolüyle kategoriye aday. Tescilli bir oyuncu olan Blanchett, Carol'daki sade ama etkileyici performansıyla senenin öne çıkan karakterlerinden birine hayat veriyor. 1950'lerin Amerika'sında lezbiyen bir aşkı anlatan Carol, Akademi'nin radarına epeyce girmiş bir yapım. Sinematografik açıdan oldukça kuvvetli olan yapıma temel kuvveti Blanchett'ın oyunculuğu ve karakterin değişimini yansıtmadaki başarısı veriyor. Bahisler söz konusu olunca ise heykelciğe en uzak isim.</li>
</ul>
<ul>
</ul>
<ul><a href="http://cdn1-www.comingsoon.net/assets/uploads/2015/08/joyposterheader.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://cdn1-www.comingsoon.net/assets/uploads/2015/08/joyposterheader.jpg" height="204" style="margin-top: 3px;" width="320" /></a>
<li><i>Jennifer Lawrence: </i>Akademi'nin gözdelerinden Lawrence genç yaşına rağmen şimdiye kadar bu dalda (bu sene hariç) üç adaylığı ve bir kez de heykele uzanması ile (Silver Linings Playbook'daki rolüyle) dikkat çekiyor. Bu sene ise Joy filminin starı kendileri. Joy senaryo bakımından çok güçlü ve sıradışı olmasa da -ki zaten film başka hiçbir dalda aday değil- Lawrence performansıyla filmi kurtarıyor diyebiliriz. Alıştığı yönetmenler ve oyuncularla güvenli sularda yüzme şansı elde etmesinin avantajını da cebine koyarak "Bu benim filmim!" diyor Joy'da. Olumsuzluklar ve engeller içinde bir kadının kendi ayakları üzerinde durmasını anlatan Joy maalesef ki Lawrence'i daha da uçurabilecekken aşağı çekiyor. Son tahlilde Jennifer Lawrence çığır açmıyor ama bildiğimiz haliyle kendini ispatlıyor. Heykelciği alması sürpriz olur. </li>
</ul>
<ul>
</ul>
<ul><a href="http://www.newstatesman.com/sites/default/files/styles/nodeimage/public/blogs_2015/09/45_years_copyright_agatha_a._nitecka-0-2000-0-1125-crop.jpg?itok=9dcwkmZ0" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.newstatesman.com/sites/default/files/styles/nodeimage/public/blogs_2015/09/45_years_copyright_agatha_a._nitecka-0-2000-0-1125-crop.jpg?itok=9dcwkmZ0" height="200" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Charlotte Rampling:</i> Senenin en özel ve kişisel olarak en sevdiğim filmlerinden olan 45 Years'ın kraliçesi karşımızda. Filmin havasını iliklerimize kadar hissetmemize sebep olan Rampling, belki de tüm zamanların en rahat empati yapılacak karakterini yaratma başarısıyla ayakta alkışlanmayı hak ediyor. Kulaklarımızda "Smoke Gets In Your Eyes"la izliyoruz kendisini, hayatı, gençliği, zamanı, aşkı, yalnızlığı sorguluyoruz. Alice Munro hikayesinden çıkmış havasıyla Rampling belki ama 45 Years'taki rolüyle Oscar'ı alamayacak ama unutulmazlardan olacağı kesin. </li>
</ul>
<ul>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.post-gazette.com/image/2015/11/17/ca21,0,2600,1719/Brooklyn1122.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.post-gazette.com/image/2015/11/17/ca21,0,2600,1719/Brooklyn1122.jpg" height="213" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><i>Saoirse Ronan: </i>Atonement (2007) filmiyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında adaylığı olan Ronan bu sene Brooklyn filmindeki Eilis rolüyle En İyi Kadın Oyuncu dalında aday. En son kendisini Büyük Budapeşte Oteli'nde izlemiştik. Ronan, Lawrence'le birlikte kategorinin en genç adayı. Peki bu sene şansı ne? Brooklyn'i adeta "üstlenen" Ronan'ın oyunculuğu başarılı, karakterinin ruh hallerini izleyiciye rahatça yansıtabiliyor. Yeterince sıradışı olduğu konusunda şüphelerimiz olsa da bir filmi alıp götürecek konumda olma şansı adaylığının sırrını açıklıyor. Kazanma ihtimali önceki üç adaya göre bir adım daha önde. </li>
</ul>
<ul>
</ul>
<ul><a href="http://www.eonline.com/eol_images/Entire_Site/2015630/rs_560x415-150730121759-1024.Room.ms.073015_copy.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://www.eonline.com/eol_images/Entire_Site/2015630/rs_560x415-150730121759-1024.Room.ms.073015_copy.jpg" height="236" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Brie Larson:</i> Senenin en sıradışı filmi Room'un merkezi Brie Larson bu senenin en güçlü adayı. Daracık bir odada çocuk oyuncu Jacob Tremblay'le gösterdiği performans gerçekten göz dolduruyor. Sağlam hikayeyi her anlamda kullanmayı başaran Larson, duygusal açıdan izleyiciyi inandırma konusunda bir saniye bile problem yaşamıyor. Adeta bir film değil, o sırada yaşanmakta olan bir gerçeklik izlenimi veren oyunculuğu ile Larson Hollywood'a yeni bir kan. Altın Küre ve BAFTA'dan da zaferle ayrılan oyuncu heykelciğe kavuşmak üzere diyebiliriz. </li>
</ul>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-54570953164375141762016-02-26T17:57:00.000+02:002016-02-26T17:57:11.413+02:002016 Oscar Maratonu: En İyi Erkek Oyuncu<b>DiCaprio'lu Kategori</b><br />
<br />
Bu sene En İyi Erkek Oyuncu kategorisi birbirinden başarılı 6 aktörü ağırlarken akıllarda tek bir soru var aslında: Leonardo DiCaprio bu sene heykelciğe erişebilecek mi? Sorumuz aklımızın bir köşesinde turlarken gelin adaylarımıza yakından bakalım.<br />
<b> </b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media1.popsugar-assets.com/files/2015/09/15/930/n/1922283/264ad480_edit_img_image_1090627_1442351759_Trumbo-Square/i/Bryan-Cranston-Interview-Trumbo-Video.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="320" src="http://media1.popsugar-assets.com/files/2015/09/15/930/n/1922283/264ad480_edit_img_image_1090627_1442351759_Trumbo-Square/i/Bryan-Cranston-Interview-Trumbo-Video.png" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><b></b><i>Bryan Cranston: </i>Bu sene Altın Küre'de Breaking Bad dizisindeki efsane Walter White rolü ile En İyi TV Dizisi-Drama dalında ödüllendirilen Cranston, Trumbo filmindeki performansıyla bu kategoriye aday. Trumbo, gerçek olaylara dayanan senaryosu ve Hollywood'un Soğuk Savaş öncesi-sonrası tarihine objektif ve eleştirel bakış açısıyla önemli bir film. Akademi, Trumbo'ya yalnızca bu dalda Bryan Cranston ile adaylık vermiş durumda, bunun biraz "araya kaynama" olduğunu düşünmekteyim. Gerçekten klas bir duruşu olan film Helen Mirren'ın sinir bozucu karakterini canlandırmada büyük başarısı bir yana, Cranston'un her anlamda göz dolduran performansı ile adaylığı sonuna kadar hak ediyor. Audrey Hepburn'ü ve Kirk Douglas'ı da görme mutluluğuna eriştiğimiz film nostaljik havasıyla "Oldies But Goldies" dedirtiyor. Film başka hiçbir kategoride -maalesef- aday olamadığı için bu kadar bahsettim ama özetle Cranston'a gelecek olursak kendisi karakteri özümsemiş ve bize de bunu yansıtmada hiç zorluk çekmiyor. Heykelcik ise ona çok uzak, bahislerde en geride kalan aday.</li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<ul><a href="http://a.fastcompany.net/multisite_files/fastcompany/imagecache/1280/poster/2015/06/3047165-poster-p-1-ares-iii-trailer-martian.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="180" src="http://a.fastcompany.net/multisite_files/fastcompany/imagecache/1280/poster/2015/06/3047165-poster-p-1-ares-iii-trailer-martian.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Matt Damon: </i>Bu sene Altın Küre'de En İyi Erkek Oyuncu-Komedi/Müzikal dalında ödülü kucaklayan Damon'ın geçmişte Ben Affleck'le paylaştığı bir Oscar'ı bulunuyor (Good Will Hunting "Can Dostum" filmi, En İyi Senaryo) En İyi Erkek Oyuncu heykelciğini biraz daha beklemesi gerekeceği kesin, hem DiCaprio faktörü hem de diğer oyuncuların rollerine göre "hafif" bir role sahip olması şansı oldukça azaltıyor. Rolü için fiziksel açıdan yaptığı fedakarlıkları ise ayakta alkışlıyoruz, orası ayrı. Tüm zamanların en sempatik astronotu Mark Watney'i olabilecek en iyi şekilde oynadığını da söylemezsek olmaz. Özetin özeti, seni seviyoruz Matt! :)</li>
</ul>
<ul><a href="http://media.boingboing.net/wp-content/uploads/2015/10/fassbender-jobs.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="184" src="http://media.boingboing.net/wp-content/uploads/2015/10/fassbender-jobs.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Michael Fassbender:</i> 2015'in en çarpıcı performanslarından birini Macbeth'e can vererek sergileyen Fassbender bu kategoride Steve Jobs rolüyle yerini alıyor. Film boyu farklı zaman dilimlerindeki Jobs'u fiziksel-psikolojik-duygusal olarak canlandıran Fassbender başarılı bir işe imza atıyor. İzleyiciye yarattığı portreyi aktarma konusunda oldukça cüretkar. Hele ki Ashton Kutcher'ın Steve Jobs'ını izleme şanssızlığına uğramış herkes için bir terapi seansı gerçekleştiriyor diyebiliriz sevgili Jobs severler :) Heykelciği alması ise sürpriz bir kararla ancak mümkün.</li>
</ul>
<br />
<ul><a href="http://dl9fvu4r30qs1.cloudfront.net/9a/4b/384a2cb84ce1b50604438f29f190/danish-girl.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="224" src="http://dl9fvu4r30qs1.cloudfront.net/9a/4b/384a2cb84ce1b50604438f29f190/danish-girl.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Eddie Redmayne: </i>Redmayne bizi "2. Oscar'ı almak istiyorum!" diyen performansıyla selamladı bu yıl. Geçtiğimiz senenin kazananının The Theory of Everything'de Stephen Hawking rolü hala gözlerimizin önünde. Bu sene The Danish Girl'de Lili Elbe rolüyle bir transseksüeli canlandıran oyuncu, Akademi'nin oldukça beğeneceği bir performans sergiliyor. Çarpıcı senaryo ve duygusal bir karakterin beklentisi de büyük oluyor elbet, ki sık sık rastlanılan bir rol olmadığından karşılaştırma imkanımız da yok. Benim fikrim ise Alicia Vikander'la beraber oldukça uyumlu bir ikili oldukları, ikisi de birbirinin önüne geçmiyor (bu durum aslında ikisinin de performanslarına biraz ket vuruyor.) Peki ya heykelciğe ne kadar yakın? DiCaprio'nun tam arkasında duruyor ama üst üste iki kere bu dalda ödül almak biraz zor. </li>
</ul>
<ul><a href="https://pmcvariety.files.wordpress.com/2016/01/artisans-thumbnail-the-revenant_clean.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" height="180" src="https://pmcvariety.files.wordpress.com/2016/01/artisans-thumbnail-the-revenant_clean.jpg" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>
<li><i>Leonardo DiCaprio:</i> OSCAR'I BU SEFER ALACAK! Heralde hiçbir oyuncu için tüm sinemaseverler bu kadar tek yürek olmamıştır :) Yılan hikayesine dönen Oscar serüvenine bu yıl noktayı koymasına çoğunluk kesin gözüyle bakıyor, Akademi yüreğimize inecek bir karar değişikliği yapmazsa mutlu son kapıda. Bu sene Altın Küre ve BAFTA'yı da kimseye kaptırmaması ve bahislerde açık ara önde olması umudumuzu tazeliyor. The Revenant'a can veren Hugh Glass karakteriyle çarpıcı bir performans sergilemesinde yönetmen Inarritu'yla uyumunun rolü büyük. "Dürüst ol Akademi sen de heyecanla izlemedin mi?" diyerek oldukça taraflı bir şekilde noktayı koyuyorum :)</li>
</ul>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-74473442863989007212016-02-26T13:25:00.002+02:002016-02-26T13:57:27.723+02:00Oscar 2016 Maratonu: "Yılın En İyi Filmi"<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3Dn0YEIe-WZkxqXyiQgua10kMnPpyuSFNbOQ3pKLpVs88WYqd9ciUtgeOfsXoXXGaIjmmjaidwmrCGKVAGXEpwOWC9-ULcregRcG-RDO_KYJsdN_-FjQR5DX67d8f4EX5F-gxPV2UYY7k/s1600/2016OscarsLogo0114.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="235" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3Dn0YEIe-WZkxqXyiQgua10kMnPpyuSFNbOQ3pKLpVs88WYqd9ciUtgeOfsXoXXGaIjmmjaidwmrCGKVAGXEpwOWC9-ULcregRcG-RDO_KYJsdN_-FjQR5DX67d8f4EX5F-gxPV2UYY7k/s400/2016OscarsLogo0114.jpg" width="400" /></a>Bir sinemasever için yılın en güzel zamanlarından biri Şubat ayı değil de nedir sevgili okur? Geride bıraktığımız senenin son günlerinden itibaren adayların açıklanmasıyla başlayan heyecan 28 Şubat'ta mükemmel bir törenle son bulacak. Boşuna değil bunca heyecan, karşımızda bir kültür duruyor. Kırmızı Halı'sıyla, tahminleriyle, sevdiğimiz-sevmediğimiz, yeni gördüğümüz-zaten müptelası olduğumuz onlarca aktörü-aktrisiyle, yönetmeniyle Oscar'lar açmış kollarını bizi bekliyor. Ne bekliyoruz o zaman törene sayılı günler kala konuşmanın tam zamanı!<br />
<br />
<b>Sekizi Bir Yerde</b><br />
<br />
Her sene olduğu gibi en heyecanlı, en yıldız tozu serpilmiş kategorimizle başlayalım o zaman: En İyi Film. Birbirinden güzel sekiz filmin yarıştığı alanda görece en zayıf kalanlardan başlayalım.<br />
<br />
<ul>
<a href="http://athenacinema.com/wp-content/uploads/2015/12/BROOKLYN2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="http://athenacinema.com/wp-content/uploads/2015/12/BROOKLYN2.jpg" border="0" class="shrinkToFit" src="http://athenacinema.com/wp-content/uploads/2015/12/BROOKLYN2.jpg" height="192" width="320" /></a>
<li> <i>Brooklyn: </i>"İki ülke, iki aşk, tek kalp" cümlesiyle özetlenilen film <span itemprop="creator" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"> Colm Toibin'in aynı adlı romanından uyarlama. 1950'lerin atmosferini doya doya yaşadığımız film genç oyuncu Saoirse Ronan'ı parlatıyor. Son yıllarda sıklıkla beyaz perdede görmeye alıştığımız </span><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><span class="itemprop" itemprop="name">Domhnall Gleeson'ın (About Time, Ex Machina ve The Revenant) da oynadığı film samimi karakteri ve yarattığı sinematografi ile dikkat çekerken temelde tek ve kimilerine sıkıcı gelebilecek sadelikte hikayesiyle yarışın biraz gerisinde kalıyor. BAFTA'da En İyi İngiliz Filmi'ni almış durumda olmaları "Acaba?" dedirtse de, yine de diğer adaylar arasında kazanması sürpriz olacaktır. Harry Potter severlerin yakından tanıyacağı Julie Walters'in ufak ama etkileyici rolü ise mutlaka izlenmeli! </span></span></li>
</ul>
<ul><a href="http://www.telegraph.co.uk/content/dam/film/Bridge%20of%20Spies/bridge-of-spies-hanks-passport-xlarge.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="http://www.telegraph.co.uk/content/dam/film/Bridge%20of%20Spies/bridge-of-spies-hanks-passport-xlarge.jpg" border="0" src="http://www.telegraph.co.uk/content/dam/film/Bridge%20of%20Spies/bridge-of-spies-hanks-passport-xlarge.jpg" height="180" width="320" /></a>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><span class="itemprop" itemprop="name"> <i>Bridge of Spies:</i> Yönetmen Steven Spielberg, senaristler Coen kardeşler olunca film kötü olabilir mi diyoruz ve boşuna da söylemiyoruz. Senenin en keyif aldığım filmlerinden biri olan Bridge of Spies Tom Hanks'i başrolüne alarak yüzlerimizi güldürüyor. Tabii filmin parlayan yıldızı Mark Rylance. Sovyet Ajanı Rudolf Abel'i o kadar güzel canlandırıyor ki hayran kalıyoruz. Soğuk Savaş dönemi atmosferini yansıtmada çok başarılı olan film, akıcı kurgusuyla ve düşmeyen temposuyla da doğru senaryonun önemini bir kez daha gösteriyor. Akademi ne der bilinmez ama bu kategoride şansının yüksek olduğunu söylemek çok kolay değil.</span></span></li>
</ul>
<ul><a href="http://www.thewrap.com/wp-content/uploads/2015/09/the-martian1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="http://www.thewrap.com/wp-content/uploads/2015/09/the-martian1.jpg" border="0" src="http://www.thewrap.com/wp-content/uploads/2015/09/the-martian1.jpg" height="213" width="320" /></a>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><span class="itemprop" itemprop="name"> <i>The Martian:</i> Marslı'mız bu kategorinin en ana akım, en gişe sever filmi. Altın Küre'de Komedi/Müzikal dalında En İyi Film'i kucaklasa da bu dalda kendisine şans vermek radikal bir karar olur. Gravity'i ve Interstellar'ın açtığı yolda kendine yeni bir yol yaratan The Martian, yerinde komedi kıvamı ve başarılı görsel efektleriyle uzayda geçen filmleri seven sinema severi oldukça tatmin ediyor. Kesinlikle başarısız bir film değil ama Akademi'nin seçimlerine pek uyduğu da söylenemez. Filmin en keyifli ayrıntısı ise soundtrack'i, kim derdi ki Mars semalarında ABBA'dan Waterloo yankılanacak?</span></span></li>
</ul>
<span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><span class="itemprop" itemprop="name"></span> Gelelim yarışın daha çetin geçtiği filmlere:</span><br />
<ul><a href="http://nickelodeon.org/wp-content/uploads/2015/12/Room-2015-Lenny-Abrahamson-01-1024x614.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="http://nickelodeon.org/wp-content/uploads/2015/12/Room-2015-Lenny-Abrahamson-01-1024x614.jpg" border="0" src="http://nickelodeon.org/wp-content/uploads/2015/12/Room-2015-Lenny-Abrahamson-01-1024x614.jpg" height="191" width="320" /></a>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><i>Room: </i>İşte yılın en yenilikçi filmi! Emma Donoghue'nun aynı adlı romanından uyarlanan drama ilgi çekici hikayesi, daracık bir mekandan, bir "oda"dan dünya yaratımı, senenin en başarılı oyunculuklarıyla "İşte bu!" dedirtiyor. Brie Larson'ın tek kelimeyle mükemmel altından kalktığı anne rolü ve ona şaşırtıcı şekilde gerçekçi uyum sağlayan Jacob Tremblay'ın oğul rolü sinema tarihinin unutulmazlarından olacak, bu kesin. Birazdan bahsedeceğim adaylara göre bir adım geride kalsa da kim bilir belki bir sürprizle karşılaşırız. </span></li>
</ul>
<ul><a href="http://www.yaziodasi.com.tr/wp-content/uploads/2015/06/mad-max-fury-road-20.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="http://www.yaziodasi.com.tr/wp-content/uploads/2015/06/mad-max-fury-road-20.jpg" border="0" src="http://www.yaziodasi.com.tr/wp-content/uploads/2015/06/mad-max-fury-road-20.jpg" height="180" width="320" /></a>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><i>Mad Max:</i> Fury Road: Bir devam filmi olmasına rağmen tek başına da izlenebilecek duruşuyla senenin en ayrıksı adayı. Sırtını oyunculuklardan ziyade beyaz perdenin görsel-işitsel tüm nimetlerinden yararlanmaya dayayan Mad Max: Fury Road, 2 saat boyunca koltuğunuza sabitliyor. Gözünüzü bu bitmek bilmeyen koşuşturmacadan ayıramayacağınıza emin olabilirsiniz. Bizi gerçek anlamda "başka dünyalara götüren" post-apokaliptik aksiyon politik mesajlı alt metniyle de dikkat çekiyor. Bir de şunu ekleyelim, filmimizin adı ne kadar Mad Max olsa da asıl karakter bence Furiosa! Charlize Theron'un dikkat çekici rolü izlenmeye değer.</span></li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://images-cdn.moviepilot.com/images/c_fill,h_900,w_1200/t_mp_quality/vpfjyluzekbqhowxsqgl/the-big-names-in-the-big-short-reveal-a-rebellious-cast-on-and-off-the-screen-747010.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" class="irc_mi" src="http://images-cdn.moviepilot.com/images/c_fill,h_900,w_1200/t_mp_quality/vpfjyluzekbqhowxsqgl/the-big-names-in-the-big-short-reveal-a-rebellious-cast-on-and-off-the-screen-747010.jpg" height="240" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"> <i>The Big Short</i>: The Wolf of Wall Street'i hatırlatan film, yıldız oyuncu kadrosuyla aday olmasa şaşardık. Christian Bale, Steve Carell, Ryan Gosling ve Brad Pitt'i bir arada görme şansı filmi izlemek için yeterli sebep olabilir. Tüm oyuncular da isimlerinin hakkını verip harika roller çıkarıyor karşımıza, özellikle Christian Bale'e dikkat diyorum. Film hikaye açısından biraz sıkıcı ve zorlayıcı gelebilir, bu nedenle Türkiye'de gişe yapması zaten söz konusu değil. Hikayenin dilinin ekonomi terminolojisi ağırlıklı olması yönetmeni esprili bir yönteme itmiş. Margot Robbie, Selena Gomez gibi "alakasız" isimler bize mortgage piyasası terimlerinin basitleştirilmiş versiyonlarını anlatıyor. Büyük Açık, güzel bir düzenlemeye (editing) sahip ama hikayesi tüm seyirciye tanıdık gel(e)meme dezavantajı var. Ama Akademi'nin beğeni kriterlerini karşılayabilir. </span></li>
</ul>
<ul>
<a href="http://s3.foxfilm.com/foxmovies/production/films/96/images/gallery/revenant-gallery-01a-gallery-image.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="http://s3.foxfilm.com/foxmovies/production/films/96/images/gallery/revenant-gallery-01a-gallery-image.jpg" border="0" class="shrinkToFit" src="http://s3.foxfilm.com/foxmovies/production/films/96/images/gallery/revenant-gallery-01a-gallery-image.jpg" height="172" width="320" /></a>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><i>The Revenant:</i> Karşınızda "Diriliş" ! Yılın en çok konuşulan filmi desek yanılmış olmayız. Geçen sene Birdman'iyle En İyi Film'i kapan Inarritu'nun yeni şaheseri DiCaprio'yu Oscar'ına kavuşturacak gibi ama kendisinden ne haber? Açıklıyoruz: Alabilir! :) Altın Küre ve BAFTA'da En İyi Film olarak tescillenmesi yarışta onu en başa taşıyor ama emin de olamıyoruz. Duru hikaye anlatımı, mükemmel sinematografisi ve oyuncularıyla ve de tabii ki Inarritu'nun deneysel final sahnesiyle çoğumuzun gönlünün Oscar'ı Diriliş'ten yana. </span></li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://cdn1.vox-cdn.com/uploads/chorus_asset/file/4263427/spotlight-S_06902-PhotoCredit-KerryHayes-Distributor-OpenRoadFilms_rgb.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="https://cdn1.vox-cdn.com/uploads/chorus_asset/file/4263427/spotlight-S_06902-PhotoCredit-KerryHayes-Distributor-OpenRoadFilms_rgb.jpg" border="0" class="shrinkToFit" height="213" src="https://cdn1.vox-cdn.com/uploads/chorus_asset/file/4263427/spotlight-S_06902-PhotoCredit-KerryHayes-Distributor-OpenRoadFilms_rgb.jpg" width="320" /></a></div>
<ul>
<li><span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person"><i>Spotlight:</i> En İyi Film bahislerinde The Revenant'ı burun farkıyla geçen Spotlight bir diyalog filmi. Boston Globe gazetesi "Spotlight" ekibinin Katolik Kilisesi'nin temellerine kadar yayılmış çocuk tacizi skandalını büyük bir cesaret ve azimle araştırmasını anlatan film, sırtını gerçek bir olaya dayaması ile tüm dikkatleri üzerine çekiyor. Bu bir diyalog filmi, bir kadro filmi çünkü oyunculuklar ve senaryo gerçekten dopdolu. Micheal Keaton, Mark Ruffalo, Rachel McAdams başta olmak üzere her biri ayrı başarılı ekibi toplamayı başarması bir yana Spotlight vicdanlara seslenen bir film. Son tahlilde Spotlight'ın Oscar'ı alması cesaretin ve umudun Oscar alması olacaktır. </span></li>
</ul>
<span itemprop="actors" itemscope="" itemtype="http://schema.org/Person">Kubilay </span><ul>
</ul>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-58563535592868983602015-08-26T13:55:00.000+03:002015-08-26T15:30:56.825+03:00Gurur ve Önyargı: "God Bless Jane Austen!"<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGvnsJ75pDUwKDmbhl4Lf8wWTOpXRAZ1njgQqwDPZ5-J56XPNsZe3X3P7SOhHsAgbfirJcIkjmG-nTwddvilLQQPT1vp7EsrkqUGT7nBmmZb_DeuYktei4TEGg9mvMunN7metcME0UOs88/s1600/50e7837f-0ee9-4482-b214-a3beeb744b1c.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGvnsJ75pDUwKDmbhl4Lf8wWTOpXRAZ1njgQqwDPZ5-J56XPNsZe3X3P7SOhHsAgbfirJcIkjmG-nTwddvilLQQPT1vp7EsrkqUGT7nBmmZb_DeuYktei4TEGg9mvMunN7metcME0UOs88/s320/50e7837f-0ee9-4482-b214-a3beeb744b1c.jpg" width="198" /></a>Üzerinde 202 yıl geçmiş bir roman büyüsünden hiçbir şey mi kaybetmez? Etmiyormuş ki geçtiğimiz sene beyaz ekranda bizi yerimize mıhlayan çılgın gerilim filmi Gone Girl'de bile Gurur ve Önyargı'ya göndermeler görebiliyoruz. 42 yıllık kısa hayatını kült romanlarla dolduran, Virginia Woolf'un "tüm büyük yazarlar içinde büyüklüğü en zor yakalanacak yazar" diyerek bahsettiği Jane Austen'un "pek sevgili çocuğum" dediği Gurur ve Önyargı her an yeniden okunmaya, konuşulmaya devam ederken yüzyıllardır dinmeyen rüzgara karşı koymamız ne mümkün? Ben de karşı koymayı bıraktım, okudum; üstüne bir de 2005 yapımı Pride & Prejudice izledim. Şimdi konuşma vaktidir!<br />
<br />
"Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir ki, hali vakti yerinde olan her bekâr erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır." diyerek başlıyor Gurur ve Önyargı. (çev. Hamdi Koç) Austen bize burada aslında romanın belli başlı temalarından "evlenmek" üzerine ilk ve en büyük sözlerinden birini söylüyor. 19. yüzyıl İngiltere'sinin havasını önce Bennet'lerle tanışarak soluyoruz. Soluduğumuz havada minik minik parçacıklar da var: Jane Austen büyüsü. Rengarenk ve karşı konulamaz bir "sadelik" bu. İronilerle aromalandırılmış Gurur ve Önyargı'nın mayası aslında sıra dışılık içermiyor. Sıra dışı olan tek şey -belki de Woolf'un de sözünü ettiği budur- Austen'ın "bizden" karakterleri yine "bize" heyecanla takip ettirmeyi başarması.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLtDeXw3TB9yuWhKtMgaj60w-CnebdErvgirIdZ3_JPuiLLA7D0Vm2OQP0q2XRumPTfLN2T4OMoraRq_4DAS2GjDumKrLWalE3ts_qG-I6QmScIYU4HtiYoJwCiVy4EaQTYppKfFpMJ9CT/s1600/800px-PrideAndPrejudiceTitlePage.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLtDeXw3TB9yuWhKtMgaj60w-CnebdErvgirIdZ3_JPuiLLA7D0Vm2OQP0q2XRumPTfLN2T4OMoraRq_4DAS2GjDumKrLWalE3ts_qG-I6QmScIYU4HtiYoJwCiVy4EaQTYppKfFpMJ9CT/s320/800px-PrideAndPrejudiceTitlePage.jpg" width="198" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Pride and Prejudice ilk baskısı, 1813</td></tr>
</tbody></table>
Austen romanın bel kemiğini karakterleriyle kuruyor aslında, her karakteri ayrı ayrı özenle okurun zihninde inşa ediyor. Romanımız Elizabeth Bennet - ya da sevgili Lizzie'miz :) - üzerinden aktarılırken romanın onlarca diğer karakterinin de nasıl hissettiklerini ve olaylar karşısında nasıl tepki vereceklerini zamanla kestirebilir hale geliyoruz. Austen karakterleri genel anlamda iflah olmaz derecede sabit ruh hallerine sahip olsalar da Gurur ve Önyargı'ya bir kendini arayış dememiz de gayet mümkün. Üstelik bu kendini arayış uçuk hedeflere ulaşmaktan ziyade karakterlerin kendileriyle çatışmaları, değişmeye çalışmaları, hayatın gerçekleriyle defalarca yüzleşmeleri üzerinden gerçekleşiyor. Örneğin Elizabeth, olaylar karşısında kendine has duruşu ve devrine göre "modern" kaçan düşünceleriyle en sağlam karakterlerden birini çizerken, Austen ona "önyargı" zaafını veriyor. Roman boyu Elizabeth'in bugüne kadar oluşturduğu değer yargılarıyla minimum çatışmaya girerek kendini sorgulamasını izliyoruz. Tabii ki aşk hikayemizin diğer tarafı Mr. Darcy'nin de "gurur"uyla yüzleşme yolculuğu var. Romanın Elizabeth taraflı ilerleyişi ve bizim olayları görme açımızın bu şekilde daralması üzerinden de Austen, Mr. Darcy başta olmak üzere farklı farklı karakterler üzerinden bizi ilerleyen her sayfada şaşırtıyor.<br />
<br />
Gurur ve Önyargı, hızlı tempolu bir roman değil. Ama normalde "sıkıcı"lığa kapılmak bu kadar kolayken Austen yine o meşhur "büyü"sünü kullanarak bunu da avantaja çeviriyor. Gerçekten de Hamdi Koç'un dediği gibi karakterler uzunca bir süre oturuyor, kalkıyor, konuşuyor, susuyor ve okuyucu tüm bu hayatın monoton akışını ilgiyle takip edebiliyor. Elbette ki Austen'ın bu büyüsünde onun açığı olmayan bir kurgu ve havada kalan hiçbir teşebbüste bulunmayan karakterlerinin büyük payı var. Austen gerçekten de tüm zamanların en iyi hikaye anlatıcılarından.<br />
<br />
Roman uzunca mektuplara da ev sahipliği yapıyor, belki de bir başka açıdan Gurur ve Önyargı'yı böyle anlayabiliriz: Mektuplar yazıp sabırla cevaplar beklenilen zamanların romanı. Havada romantizm kokusu mu alıyoruz? Romantizmden ne anladığımıza bağlı belki de ya da her çağın romantizm anlayışı... Dikkatleri çekmemiz gereken nokta Austen'ın kesinlikle avam tabirle "bayık" bir roman yazmadığı. Karşılaştırmak bir yere yan yana bile konmayacak Alacakaranlık serisi üzerinden olayı anlatmakta fayda var. Stephenie Meyer'in uzunca bir süre genç kızların soluğunu kesmeyi başardığı Edward'ında Mr. Darcy'den etkilenilmediğini zannetmek saflık olacaktır. Meyer'in yaptığı çağa hitap etmek adına temelleri olmayan bir romantizm yaratmaktı. Daha "ben" olamamış aşıklar "biz" olmaya çalışırken elbette sırıtan şey çok olacaktı. Üstelik Darcy'nin biricik aşkı akıllı Lizzie'nin olması gereken yere edilgen ve belirsiz kişilikle Bella'yı koyan Meyer çok da derinliği olmayan bir roman elde etmişti. Austen'a karşı bu yarım yamalak özenti, romanın kalıcı olmasını engelledi elbette; Alacakaranlık serisi bir zamanların modası olmaktan kaçınamadı. Gurur ve Önyargı 202 yıldır işte bu yüzden okunmaya, sevilmeye, tutkuyla yaşatılmaya devam ediyor: Hayatın gerçeklerini, insanların önünde sonunda kendileriyle yüzleşmeleri gerektiğini ironik bir dille anlatmak ve elbette o tanımlamakta çok zorlandığımız Austen havası.<br />
<br />
Gelin bir de başka bir gözle bakalım Gurur ve Önyargı'ya. Austen aslında acı bir sosyolojik saptama da yapıyor. Bir kadının hayatını "koca bulmaya" sıkıştırmasının, hayatta başka hiçbir amacı olmamasının ne kadar ızdırap verici ve sinir bozucu olduğunu iğneli diliyle "okumak isteyen"e sunuyor. Günümüzde olsa Y kuşağı tabiriyle "kezban" olarak damgalanacak itici kadın karakterleri ile toplumun kadını sıkıştırdığı cendereyi bir kadın yazar olarak ete kemiğe büründürerek sunuyor. <br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7qT8UKMvNfcSOmTFJu91P5-E6eNUWPtKpZLze9sw3kqT2gHRuv_E_JjkMNqTFA4K-R5MZCDq5Rry89ve_cepY9dhUAXrm6vKMihW_pkVGjq_YY3SiSm6w92G-U56G0QQ4MVuJ9i1iU8H0/s1600/Pride_%2526_Prejudice_%25282005%2529_Bennet_sisters_screenshot.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="208" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7qT8UKMvNfcSOmTFJu91P5-E6eNUWPtKpZLze9sw3kqT2gHRuv_E_JjkMNqTFA4K-R5MZCDq5Rry89ve_cepY9dhUAXrm6vKMihW_pkVGjq_YY3SiSm6w92G-U56G0QQ4MVuJ9i1iU8H0/s320/Pride_%2526_Prejudice_%25282005%2529_Bennet_sisters_screenshot.jpg" width="320" /></a>Gurur ve Önyargı tüm zamanların en çok sevilen romanlarının başını çekiyor, İngiltere'de başlı başına bir turizm ikonu olan Jane Austen'ın bu biricik eseri sadece Ada'da kalmamış hiçbir zaman. Evet belki de bir romanın alabileceği en önemli iki payeyi almış: Evrensel ve kalıcı. Gurur ve Önyargı ateşinin her daim harlı kalması onu beyaz perdeye de defalarca konuk etmiş. En dikkate değer uyarlamaların başında 2005 yapımı Oscar ödüllü Atonement (Kefaret) 'in yönetmeni Joe Wright'in yönettiği Pride & Prejudice (Ülkemizde Aşk ve Gurur adıyla gösterime girmiş) geliyor. Yine Oscar ödüllü Dario Marianelli'nin müziklerini yaptığı Pride & Prejudice'da Akademi tarafından senenin en iyi kadın oyuncularından biri olarak gösterilen Keira Knightley'i Elizabeth olarak izliyoruz.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtyJ_EVvps95aCdsmwS8WksBo5O9eI49frHuZ1KAxiGH8kBYKS8EzAh2ckbtQArabHFEJNAfCaGTVpnLFFUTzaL-ilF1tfB25gq7BtMhdxuprIWW6C-8MYPtxeLC6L0N9AGfwimYLhpG7s/s1600/pride-prejudice-3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtyJ_EVvps95aCdsmwS8WksBo5O9eI49frHuZ1KAxiGH8kBYKS8EzAh2ckbtQArabHFEJNAfCaGTVpnLFFUTzaL-ilF1tfB25gq7BtMhdxuprIWW6C-8MYPtxeLC6L0N9AGfwimYLhpG7s/s320/pride-prejudice-3.jpg" width="320" /></a>Knightley rolün altından başarıyla kalkıyor. Tüm zamanlarının en sevilen karakterini oynamak ona ve İngiliz aksanına çok yakışmış. Karşımızda biraz da Jane Austen'ın meşhur portresinden ilham almışa benzeyen bir Elizabeth var. Jane'i oynayan şu aralar "Gone Girl" olarak oyunculuğuna hayran kaldığımız Rosamund Pike da hayallerimize yakın bir Jane sunmayı başarıyor. En son Açlık Oyunları serisinde Başkan Snow olarak izlediğimiz Donald Sutherland'de kendine has Mr. Bennet'i oldukça esprili şekilde canlandırıyor. Filmin sürpriz oyuncusu Judi Dench de karşımıza en az düşündüğümüz kadar sinir bozucu Lady Catherine de Bourg'u çıkarıyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgx_wRT6p9Y0uBUXaE3MyritEJ1OM5MfvQ5opVTtz9z5o-PZDFAqQ-LLgzXjafV5q7vuaLSAH5BKAtiMwAJ-NbCjXj2wav5xvuf2y4hJnh1fCfoLR_7IvgjyiJESsDD-rlc0ybEdc68iGlx/s1600/x600.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgx_wRT6p9Y0uBUXaE3MyritEJ1OM5MfvQ5opVTtz9z5o-PZDFAqQ-LLgzXjafV5q7vuaLSAH5BKAtiMwAJ-NbCjXj2wav5xvuf2y4hJnh1fCfoLR_7IvgjyiJESsDD-rlc0ybEdc68iGlx/s320/x600.jpg" width="320" /></a>Film iyi bir uyarlama mı? Hem evet hem hayır. Evet çünkü, karakterlerimiz başarılı oyuncular tarafından canlandırılıyor, çekim mekanları - Mr. Darcy'nin tüm zamanların en büyük arzu nesnelerinden olan Pemberley'si başta olmak üzere - gözlerimize ziyafet çektiriyor, geniş açılı çekimler, farklı kamera açısı kullanımları filme can veriyor, müzikleri insana kitabı yeniden okuma isteği verecek kadar eşsiz ve "Austen" tınlıyor. Hayır çünkü, beyaz perdede sıkıcı olmayan bir tempo uğruna geçişler hızlı, sadece filmi izleyen biri kurguda rahatlıkla geçiştirmeleri görebilir ve tüm zamanların en güzel hikayelerinden birine karşı pek de hoş olmayan düşüncelere kolaylıkla kapılabilir. Neyse ki karmaşık bir karakter ağı ve yavaş olay öyküsü altında ezilmek istemeyen film romandan sapmıyor, temelde romanın okuyucusuna gülümsüyor. Özellikle romandan birebir alınmış repliklerle ortaya Austen severleri mutlu edecek bir görüntü çıkıyor.<br />
<br />
Yine kitabın çevirmenlerinden Hamdi Koç'un nokta atışı ifadesiyle bitirelim yazıyı: "Gurur ve Önyargı okur için hayati şeyler ifade eden, zamanın üstesinden gelmiş, kalbin gücüne ve ölümsüzlüğüne ait az sayıdaki romandan biridir."<br />
<br />
Edebiyatla kalın!<br />
<br />
KubilayKontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-4748184681440020192015-03-13T21:11:00.000+02:002015-03-13T21:14:59.676+02:00Boyhood: Bizim Hikayemiz<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:TrackMoves/>
<w:TrackFormatting/>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:DoNotPromoteQF/>
<w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther>
<w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian>
<w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
<w:SplitPgBreakAndParaMark/>
<w:DontVertAlignCellWithSp/>
<w:DontBreakConstrainedForcedTables/>
<w:DontVertAlignInTxbx/>
<w:Word11KerningPairs/>
<w:CachedColBalance/>
</w:Compatibility>
<m:mathPr>
<m:mathFont m:val="Cambria Math"/>
<m:brkBin m:val="before"/>
<m:brkBinSub m:val="--"/>
<m:smallFrac m:val="off"/>
<m:dispDef/>
<m:lMargin m:val="0"/>
<m:rMargin m:val="0"/>
<m:defJc m:val="centerGroup"/>
<m:wrapIndent m:val="1440"/>
<m:intLim m:val="subSup"/>
<m:naryLim m:val="undOvr"/>
</m:mathPr></w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8OxRpAOB62H7-Wwa20k2DPQF1LftZc_gp1a4jIi4FHMQ9TAAAWsz8Aw7Gw-FIFZmaB1Ouw0xj__tqTTYIsnMTi73sBev-ZwrqZov3Rh0dxSkj7Noo_DBsNSQeJfTjhyB7-wpIFzxZ7qRR/s1600/MV5BMTYzNDc2MDc0N15BMl5BanBnXkFtZTgwOTcwMDQ5MTE@._V1_SX640_SY720_.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8OxRpAOB62H7-Wwa20k2DPQF1LftZc_gp1a4jIi4FHMQ9TAAAWsz8Aw7Gw-FIFZmaB1Ouw0xj__tqTTYIsnMTi73sBev-ZwrqZov3Rh0dxSkj7Noo_DBsNSQeJfTjhyB7-wpIFzxZ7qRR/s1600/MV5BMTYzNDc2MDc0N15BMl5BanBnXkFtZTgwOTcwMDQ5MTE@._V1_SX640_SY720_.jpg" height="320" width="216" /></a>Geçmiş aldığımız nefeslerin toplamı mıdır? Peki ya kalp
atışlarımızın, adımlarımızın, göz kırpışlarımızın? Geçmiş “geçmiş” midir ya da?
Geçebilir mi? Kendi içinde bir “evren” barındırsa da bulunduğu evrende bir toz
parçacığı kadar bile yer kaplamayan insanoğlunun hayata tutunma çabası belki de
gelmiş geçmiş en büyük macera. Sonsuzluğun içerisinde her bir insanoğlunun yer
alma hikâyesi mucizelere inanmak için geçerli bir sebep değil mi? Boyhood’u
büyüleyici bir film yapan da işte bu. Hayat denen kısa süre sonsuzluğun en
güzel çağına şahit olmaya çağırıyor bizi: Çocukluğa.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gökyüzüne bakan Mason’ın bakış açısıyla başlıyor Boyhood.
Fonda “galaksiler arası” bir grubun, Coldplay’in, en efsane şarkılarından biri
olan Yellow’la gökyüzünü seyre dalmak, sinema tarihinin en etkileyici
başlangıçlarından biri olsa gerek. Yönetmen Linklater, bir anlamda her şeyi
özetliyoruz aslında: Bulutların bembeyaz güzelliğine ve mavi sonsuzluk denizine
bakan masum bir oğlan çocuğu, hayat denen bu eşsiz maceraya panoramik bir bakışı
temsil ediyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Boyhood ana eksenine Eller Coltrane’nin canlandırdığı Mason
karakterini koyuyor. Mason, filmimizin başında ufak bir oğlanken film
sonlanırken onu üniversiteye giden genç bir delikanlı olarak izliyoruz. Filmin
en şaşırtıcı ve benzersiz yanlarından en büyüğü belki de bu: Bu film 12 senede
çekildi. Çocuk karakterlerimiz için büyüme, erişkin karakterlerimiz için de bir
olgunlaşma hikayesi var karşımızda. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Film her bir karakterine hak ettiği yeri vermekte çok
başarılı. Bir hayat replikası olarak Boyhood, bu anlamda hiç zorlanmıyor. Her
karakterin Mason etrafında yol alışlarını değil de “onunla birlikte”
geçirdikleri değişimi izliyoruz. Ama Mason bir başka. Dünyaya her daim meraklı
gözlerle bakan, ilkokulda sınıfta habire pencereden dışarıyı izlediği için
uyarılan, kelimelerinden çocuksu bir bilgelik akan ama asla şımarıklık ve
yapmacıklık içermeyen Mason’ımızın babasıyla diyalogu belki de tüm bunları
anlatıyor:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“-Baba, dünyada gerçek
sihir yok, değil mi?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Nasıl yani?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Periler gibi falan.
Hepsi sadece uydurma…</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Bilmem. Perilerin
balina gibi bir şeyden daha sihirli olduğunu nereden çıkardın? Anlıyor musun,
sana okyanusun altında sonar kullanıp şarkılar söyleyen dev bir deniz memelisi
olduğunu anlatsam, “O kadar büyükmüş ki kalbi bir araba kadar” , “Damarlarının
içinde sürünebilirsin!” desem ne düşünürdün? Sihir gibi olduğunu değil mi?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Evet</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Ama şu an dünyada
peri falan yok değil mi?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Hayır, teknik olarak
yok.”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Boyhood, benim için ayrı anlamı olan bir film. 90’larda
çocukluğunu yaşayan biri olarak huzur, hüzün ve melankoli karışımı bir duygu
hissetmemem elimde değildi. Boyhood’u özel kılan, tam da o zamanları
“yansıtması” değil, tam da o zamanların olması. Mason’un uzanıp renkli tüplü
televizyonda çizgi film izlediği sekanslar, kardeşi Samantha’nın Britney
Spears’ın şöhretin zirvesine tırmandığı ve “teenage” idol olduğu zamanların
nişanesi olan “Oops… I Did It Again” şarkısını söylediği anlar,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Amerika-Irak Savaşı, sadece Amerika’da değil
tüm dünya çocuklarının dimağlarında yer edinmiş eski Amerikan başkanı Bush’ın
“icraatları”, video oyunları, “sanal bebek”ler, sessiz sinema oyunu ve belki de
bizim yaş grubumuzu ne kadar büyüsek geçmişe götürecek Harry Potter serisine
bir gönderme… Tüm bunlar o kadar naif ve gerçekçi ki, Linklater 90’ların
çocuklarının hayatına “büyülü gerçekçi”<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>ve zamansız bir anı oluşturmaya çabaladığını ve bu çabasında da başarılı
olduğunu söylememek mümkün değil. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwjMT1Ya-tC8vv0W4sSQsh4kgXN54-u_bDq4KSxiwZRy592YQvHvcVaMz-QMUE1fcbVZKPDv5KSV3qCS8cRSztdgLNMH1B3Cdl4irwFqvkMUunqEsE4dCD9kwF5FjBgqycMjuT4Q0vhNcm/s1600/boyhood-review-2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwjMT1Ya-tC8vv0W4sSQsh4kgXN54-u_bDq4KSxiwZRy592YQvHvcVaMz-QMUE1fcbVZKPDv5KSV3qCS8cRSztdgLNMH1B3Cdl4irwFqvkMUunqEsE4dCD9kwF5FjBgqycMjuT4Q0vhNcm/s1600/boyhood-review-2.jpg" height="174" width="320" /></a>Patricia Arquette’ye gelecek olursak, hayat verdiği Olivia
karakteriyle de aldığı Oscar’ı fazlasıyla hak ediyor. Olivia, her şeye rağmen
hayat tutunmaya çalışan, yanlış evlilikler yaptığına şahit olduğumuz ve
çocuklarıyla büyüyen bir an</div>
ne. Onun hakkında daha fazla konuşmadan önce belki
de şu repliklerine bakmak en doğrusu:<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Gerçek bu! Ben bir
anneyim. Sorumluklarım var. Ben de kendime vakit ayırmak isterdim. Gidip
kahrolası bir film izlemek isterdim. İstemediğimi mi sanıyorsun? Yemeğe çıkmak
, bara gitmek isterdim. Nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyorum! Birinin
çocuğuyken birden çocuklarımın annesi oluverdim.”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Olivia, hayattan istediklerini almaya çalışırken bir yandan
da çok sevdiği çocuklarını büyütmeye çalışan bir anne ve yönetmen Linklater’ın
bu noktada anne fedakarlığı kavramına dikkat çektiğini görmekteyiz. Film,
toplumsal olarak üzerine yüklenen bu fedakarlık rolünde annelerin ne kadar
ezildiğini ve kendine ait hayatının olmasının bir lüks addedildiğini dramatik
bir şekilde dile getiriyor. Bunu yaparken de gerçekçiliğin topuzunu melodrama
kaçırmamayı başarıyor. Olivia, hayatın ona verdiği-vermediği desteklerle yoluna
bir anlamda yalnız başına devam eden bir karakter. Filmi bir “annenin çocuğu”
etiketiyle izleyen herkesin düşüneceği ve kendine soracağı çok şeyler var.
Arquette’nin oyunculuğun zirve yaptığı anda söyledikleri ise hikaye içinde
hikaye yaşamlarımızın en sorgulatıcı anlarından biri oluyor:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Neyi fark ediyorum
biliyor musun? Hayatım böyle geçip gidecek. Bir dizi dönüm noktası: Evlenmek,
çocuk sahibi olmak, boşanmak, disleksi olduğunu sanmamız, sana bisiklete
binmeyi öğretmem, yine boşanmam, yüksek lisans diploması almam, nihayet
istediğim işe girmem, Samantha’yı üniversiteye yollamam, seni üniversiteye
yollamam. Sırada ne var biliyor musun? Kahrolası cenazem. </i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sadece daha fazlasını
ummuştum.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAobDvggkpoTxNFT4i4Ax4cez3ofGaWm3go0LFgyNekU6XFhdpmcuN4yFpQ5340SYqwOM01txlASzoa76yYgLukjk0gTsx2nSfIjD4JNJgts15bHsn92t3yMWDmC5ZnYM3d5IyAtk4o-aq/s1600/boyhood-richard-linklater.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAobDvggkpoTxNFT4i4Ax4cez3ofGaWm3go0LFgyNekU6XFhdpmcuN4yFpQ5340SYqwOM01txlASzoa76yYgLukjk0gTsx2nSfIjD4JNJgts15bHsn92t3yMWDmC5ZnYM3d5IyAtk4o-aq/s1600/boyhood-richard-linklater.jpg" height="213" width="320" /></a>Linklater filmlerinin vazgeçilmezi, Before
Sunset-Sunrise-Midnight üçlemesinden hatırlayacağımız Ethan Hawke, Boyhood’da
muhtemelen kariyerinin en keyifli rolünü oynuyor. Doğallığı ve samimiyetiyle hikâyeye
çok şey katan Hawke, baba rolünün hakkını veriyor. Bu baba figürü, anneyle ayrı
olsa da çocuklarıyla bağlarını her daim sıkı tutmaya çalışan ve hayatla
cebelleşen bir annenin yanında çocukların ruh sağlığını için bir denge unsuru
gerekliliğini karşılıyor. Linklater bize hatalarıyla doğrularıyla sevgi dolu
bir baba figürü çiziyor. Mason’ın lise mezuniyetinden sonraki günlerde
babasıyla yaptığı anlamlı konuşma da filmin “highlight”larından:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“-Peki ne anlamı var?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Neyin?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Bilmem, tüm bunların,
her şeyin.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Her şeyin mi? Ne
anlamı mı var? Ben biliyorsam senin olsun. Kimse de bilmiyor, tamam mı? Sadece
idare ediyoruz. Güzel olan bir şeyler hissetmen, buna sıkı tutunmalısın.
Ciddiyim, yaşlandıkça hislerin köreliyor. Nasır bağlıyorsun…”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mason’ın anne ve babası hayat maceralarında olgunluk
çağlarının sancılarını çekerlerken Mason’ın da kendini tanıma ve anlamlandırma
süreci içine girdiğine ve “büyüdüğüne” şahit oluyoruz. Daha ilk sahnede boncuk
gözleriyle gökyüzüne anlam arz eden bakış fırlatan bu ufaklığın hayatın
anlamını sorgulayan bir gence dönüşmemesi mümkün mü? Mason, lise aşkıyla
yaptığı konuşmalar senaryonun onun karakterini yansıtmada zirve yaptığı
noktalar oluyor:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“-Peki kimsenin seni
kontrol edemediği mükemmel bir dünya olsaydı ne fark ederdi? Ne değişirdi?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Her şey. Sadece
istediğim her şeyi yapabilmek istiyorum, çünkü o zaman yaşadığımı hissediyorum.
Bir normallik yanılsaması yaşamaktansa…”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-wzXkBWCwDqRKCWNTd8fJHrqRuBR0F4SQz24OModtM48OUB1Pq3qLZRVxdTzE9YjJ6kX1dID10JN1jKoXjywrAKk9N0v54O-4HLLapvTmdCwYc6H-wownQIjmeyPXMwsGO7fIWA0LpYTt/s1600/boyhood-richard-linklater-4807.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-wzXkBWCwDqRKCWNTd8fJHrqRuBR0F4SQz24OModtM48OUB1Pq3qLZRVxdTzE9YjJ6kX1dID10JN1jKoXjywrAKk9N0v54O-4HLLapvTmdCwYc6H-wownQIjmeyPXMwsGO7fIWA0LpYTt/s1600/boyhood-richard-linklater-4807.jpg" height="196" width="320" /></a>Boyhood, “büyüyen” bir film olma ayrıcalığını arka planda
zaman akışı hissiyatını koruyarak seyirciyi odaklıyor. Bir yanda küçük bir
kızken Britney Spears hayranı olan Samantha’yı ergenliğinde Lady Gaga dinlerken
buluyoruz, diğer yanda ise bizim her yaşı derinlikli yaşayan Mason’ımızın
ağzından Linklater’ın günümüz sosyal medya ve insan ilişkileri konulu
düşüncelerini dinliyoruz:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Sonunda olayı çözdüm.
Bence her şey cyborg ve robot yapmanın fazla pahalı olduğunu fark etmeleriyle
başladı. Masrafları karşılamak imkânsızdı. Onlarda insanların kendilerini
robota dönüştürmesine izin vermekte karar kıldı. Şu anda yaşanan bu!</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">… Geçen gün bir yazı
okudum. Gelen kutumuzda yeni e-posta sesi duyduğumuzda beynimizde dopamin
salgılanıyormuş. Beynimizin yıkanmasına izin verdiğimiz için kimyasal olarak
ödüllendiriliyoruz sanki. Nasıl bir şeytanlık bu? Yanmışız biz…</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">… Sadece hayatımı bir
monitörden yaşamamayı denemek istiyorum. Gerçek etkileşim istiyorum. Gerçek bir
insanla, koyduğu profille değil. </i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sabahtan beri
telefonunu kontrol ediyorsun, peki asıl amacın ne?”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin tüm bu samimi ışıltıya sahip oyuncuları ve gerçekçi
ve çarpıcı kurgusunun yanı sıra mekan ve nesne kullanımı da görsel bir zevk
veriyor. Özellikle Amerika’nın doğal güzelliklerine şahit olduğumuz panoramik
çekimler ve bu panoramanın arasında doğanın bir parçasına dönüşen
karakterlerimizin inanılmaz estetik bir hava yarattığını söylemeliyim. Ayrıca filmin harika müziklere de sahip olması tüm bu şiirselliği ete kemiğe büründürüyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Özetle Boyhood tam anlamıyla seyirciler için bir “deneyim”.
Bir ailenin hikayesi bu ve aynı zamanda hepimizin gerçekliği. Adına hayat
dediğimiz bu kısa süreli sonsuzluğu bu kadar sihirli yapan da bizim hikayelerimiz
değil mi?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kubilay</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/Y0oX0xiwOv8" width="560"></iframe><br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin IMDB sayfası: <a href="http://www.imdb.com/title/tt1065073/">http://www.imdb.com/title/tt1065073/</a></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin Wikipedia sayfası: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Boyhood_%28film%29">http://en.wikipedia.org/wiki/Boyhood_%28film%29</a></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin Resmi Adresi: <a href="http://boyhoodmovie.tumblr.com/#">http://boyhoodmovie.tumblr.com/#</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhkHm-SH7wr34UJcSqchXA4mIAePRlSkUv0m3J9h9sXko74LJal6ja2NKOWszZ8SwJkN3BMX-mnrljv6fpqbD0W0Lfj_Ymrt8Qp3J4b3EENo6lBblCMe9Pad7XU-qjHe_5gFYSnDSF_0ni/s1600/Boyhood_Infographic_poster_final_clean_01.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhkHm-SH7wr34UJcSqchXA4mIAePRlSkUv0m3J9h9sXko74LJal6ja2NKOWszZ8SwJkN3BMX-mnrljv6fpqbD0W0Lfj_Ymrt8Qp3J4b3EENo6lBblCMe9Pad7XU-qjHe_5gFYSnDSF_0ni/s1600/Boyhood_Infographic_poster_final_clean_01.jpeg" height="640" width="432" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bu eşsiz yapım hakkında ilgi çekici bir infografik çalışma: Sayılarla Boyhood<b><br /></b></td></tr>
</tbody></table>
</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-9950692236573914532015-02-25T12:47:00.002+02:002015-02-25T12:57:20.069+02:00The Imitation Game: Dikkatle İzliyor Muyuz?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHkYq8khKCVlnRTOcWO9h5s8yH3UyeqavpDzNoCH2fb1YhG9pJKR6mxVC275wNfP8cyxVuBeUDWZ5fEOW8tmQqFrB5OoybpS_2vs6chF7R6egHg1JTgzp6WLEDhcSpG3MJqT2kS_TlDsvI/s1600/the_imitation_game_a_p.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHkYq8khKCVlnRTOcWO9h5s8yH3UyeqavpDzNoCH2fb1YhG9pJKR6mxVC275wNfP8cyxVuBeUDWZ5fEOW8tmQqFrB5OoybpS_2vs6chF7R6egHg1JTgzp6WLEDhcSpG3MJqT2kS_TlDsvI/s1600/the_imitation_game_a_p.jpg" height="400" width="266" /></a></div>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="MsoNormal" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Normal olmadığının
farkındayım, ama kim normali sevmiş ki?”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Belki de ilk olarak söyleyip kurtulmak gerek: Bu film bir Oscar
aldı. The Imitation Game, Akademi tarafından “en iyi uyarlama senaryo” dalında
ödüle layık görüldü. Konu Oscar olunca ön yargıyla yaklaşan ve Akademi’yi klişe
seçimler yapmakla eleştirenleri düşününce, belki bu noktada bu “etiket”ten
kurtulup filmin sahneleri arasında kaybolmak gerekir diye düşündüm. Hadi
şimdilik gelin bırakalım filmin bu “yeni imajı”nı ve <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların Enigma’sını
çözen deha Alan Turing’in puslu dünyasına bir adım atalım:<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Sorun elbette ki
havuçlarla başladı. Havuçlar turuncu, bezelyeler ise yeşildir. Temas etmemeleri
gerekir.”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Turing’in çocukluğuna, okul yıllarına inen sekans serisi bu
sahneyle başlıyor. Yemekhanede büyük bir dikkatle bezelyeleriyle havuçlarını takıntılı
bir biçimde ayıran izole edilmiş bir çocuk var karşımızda. Ve böyle bir avın
peşine düşmekte geç kalmayan okulun “zorba” tipleri. Çocukların birbirine
yaptığı şiddetin dramatiklik dozu seyirciyi üzme görevini başarıyla yerine
getiriyor. Bu noktada Turing’in ağzından film boyunca iki kere duyduğumuz ve
filmin “highlight” repliklerinden birine şahit oluyoruz:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“İnsanlar neden
şiddeti sever biliyor musunuz? İyi hissettirdiği için tabii ki. İnsanlar
şiddeti son derece tatmin edici bulurlar. Ancak tatmin yok olunca eylemin içi
de boşalır.”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Belki de bu nokta da filmin en önemli karakteri karşımıza
çıkıyor: Christopher. Turing’in en yakın arkadaşı ve gelecekte yapacaklarının
zihinsel temellerini atan saf çocukluk aşkı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Christopher’la aralarında geçen konuşmalar
senaryonun özellikle üstünde durduğu bir nokta. Temelde tüm bu geriye dönüşler aynı
amaca hizmet ediyor: Turing’i Turing yapan onu dört bir tarafı nefretle
kuşatılmış yalnızlık hissinden kurtaran ve saf sevgi, destek ve merhametini
veren Christopher.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“-Beni dövmelerinin
tek sebebi onlardan daha akıllı olmam.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Hayır, seni
dövmelerinin sebebi farklı olman.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Annem yalnızca tuhaf
ördeğin teki olduğumu söylüyor ve kesinlikle haklı</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"> </i>-Fakat biliyorsun
Alan, bazen kimsenin hayal edemediği
şeyleri hayal edip yapan insanlar vardır.” </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://anniewritesthings.files.wordpress.com/2014/12/alan-turing-benedict-cumberbatch-the-imitation-game.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="207" id="irc_mi" src="https://anniewritesthings.files.wordpress.com/2014/12/alan-turing-benedict-cumberbatch-the-imitation-game.png" style="margin-top: 46px;" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu noktada üzerinde dönüp duracağımız düşünce patikamızın
varmak istediği yere bakışlarımızı çevirmek en doğrusu olacak. Dışarıdan
sorunlu ve zavallı olarak yaftalanan yapayalnız bir dahi ve “Christopher”
imgesi The Imitation Game’in film boyunca farklı açılardan ele almaya çalıştığı
eşcinsel bir aşk. Kendi hissiyatım, filmin bu konuda vermek istediği genel
hissiyatın şu olduğu: “Lütfen ön yargılarından sıyrıl ve anlamaya çalış.”
Filmin büyük dramı bu noktadan başlayıp “tarihi bir gerçeklikle” sonlanıyor.
Eşcinselliğin “ahlaka aykırı davranış” olarak yasalarca cezalandırıldığı bir modern(!)
İngiltere ve hapse girmektense hormonal tedaviyle kimyasal hadımı seçen,
sonrasında yaşadığı yıkıcı sürece dayanamayıp intihar eden Turing üzerinden
belki de şimdilerde kendini hoşgörü timsali ilan eden batı dünyasını kendisiyle
yüzleştiriyor. Bu noktada kelimeleri kullanmakta zorlanıyorum, bu bıçak sırtına
döndürülmüş hassas meseleyi makro düzlemde ve üstünkörü konuşmak “ahkâm
kestiğimi” hissettiriyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Durup
düşünmemiz gereken şu, eşcinsellerin hayatları üzerinde tahakküm alanını
genişletmek isteyen bir toplum ve genel geçer dünya görüşü elbette ki bir adım
uzaktan tek belirleyici değişken olarak gözükmekte olsa da bu bireysel bir
mesele. Tek tek her bireyin dramını ele almadan, anlamaya çalışmadan sosyolojik
kuramsal çözümlemeler yapmak; 41 yaşında kaybedilen bir dehaya vereceği nişanla
kendini aklamaya çalışan İngiliz kraliyetinin yaptığından pek de farklı
gözükmüyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Özetle The Imitation Game, toplumların “öteki” olarak
gördüğü bir kesimin ön plana çıkmış bir mensubunun dramını ele alarak bu konu
hakkında kendince bir şey söylemek isteyen bir film. Beğenirsiniz,
beğenmezsiniz, ele alış biçimini üstün körü bulursunuz, her şey mümkün. Yalnız
unutulmaması gereken bir şey var: Hikâyelerdir bizi birbirimize yakınlaştıran,
ön yargılarımızdan sıyıran. Kendi aczimizi idrak ettirip sonsuz evrendeki
hoşgörüsüz bakış açımızın ne kadar sığ olduğunu gösteren. Dünyayı daha güzel
bir yere getirmek birbirimizi anlamaktan geçiyor elbette ve bu seyrüseferimizde
bize eşlik eden her sanat eseri de desteği hak ediyor. Bu noktada söylemek
istediklerimi Turing’in dostlarından Joan’ın sözüyle bitirmek en güzeli belki
de:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Normal hiç kimse bunu
yapamazdı. Biliyor musun, bu sabah, sen olmasaydın şu anda var olmayacak şehrin
birinden geçen bir trendeydim. Sen olmasaydın muhtemelen ölmüş olacak bir
adamdan bilet aldım. Tüm konularda bilimsel araştırma yapabiliyorsam, yalnızca
senin sayende. Şimdi normal olmayı istiyorsan, emin ol ki ben istemezdim. Öyle
olmadığın için dünya son derece iyi bir yer.”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://cdni.condenast.co.uk/1920x1280/g_j/Imitation-Game-2-Vogue-31Oct14-pr_b.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://cdni.condenast.co.uk/1920x1280/g_j/Imitation-Game-2-Vogue-31Oct14-pr_b.jpg" height="213" id="irc_mi" style="margin-top: 0px;" width="320" /></a>Filmin fikri altyapısını oluşturan bir diğer olgu ise bilim
insanlarına karşı devletin ön yargısı ve bilime destek olmak yerine altında
çapanoğlu arayan devlet büyükleri(!) . Turing’in büyük emeklerle yaptığı
makinesini korumaya çalıştığı sahneler filmin en dramatik anlarından birisi. Evet,
bu noktada diyeceğimiz şu: Bu bir dram. Her yandan kösteğe uğramış Alan’ın
yüzünün güldüğü anlara nadiren rastlıyoruz. Tampon görevi ise Keira Knightley’in
canlandırdığı Joan Clarke karakteri oluyor. Filmimizin erkek egemen dünyasında
kendisine yer edinmeye çalışan zeki ve etkileyici Joan, Alan’ı bir anlamda
ehlileştiriyor ve hayatın güzel yüzünü görmesini sağlamaya çalışıyor.
Huysuzluktan vazgeçip etrafındaki insanlara “intikam alır gibi” davranmaması
gerektiğini öğretiyor. Tam bu anda oyuncuklardan bahis açmak gerekiyor. Keira
Knightley kendisine verilen rol kalıbı içerisinde hareket ediyor ve filmin
kısıtlı sayılabilecek sürede çok şeyi anlatmaya çalışmasından nasibini alıyor.
Bu yüzden ön plana çıkacak bir oyunculuktan ziyade güzel bir eşlikçi kıvamında
kalıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Alan Turing’i canlandıran Benedict Cumberbatch filmin ona
sunduğu her avantajı kullanıp, boşlukları dolduran bir oyunculuğa imza atıyor.
Karakterine gerçek anlamda hayat veren Cumberbatch konuşması, mimikleri ile
imzasını atıyor. Son sekanslarda yer alan Knightley’le karşılıklı oynadığı
sahne ise kişisel sinema tarihimde hafızamdan asla kazınamayacak sahnelerden.</div>
<div class="MsoNormal">
Filmin insani duygulara hitap eden yanı elbette beni daha
çok çeken kısmı ama filmi “koşturan” macera ve gizem unsurlarını da unutmamak
gerek. Filmimize başka bir taraftan bakarsak bu bir şifre çözme macerası,
kriptografi sanatının ve günümüz bilgisayarlarının temelinin atıldığı bir
bilimsel yolculuktan can alıcı kesitler. Film üç zamanda gelip giderken
şifrenin nasıl çözüleceğini de size merak ettiriyor. Bilimin getirdiği
çözümlerin insanın içinde uyandırdığı o yadsınamaz mutluluğu size hissettirmeye
başaran sahneler de mevcut. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Son tahlilde filmin eleştirebileceğim tek noktası kısa
sürede çok şey anlatmaya çalışması. Kurgusal bağlam bir yana değinmek istediği
sosyolojik ve toplumsal problemler, arka planda yalnızca bir süs gibi kalan savaş
gerçeği… Elbette film Turing’i odağına alıyor ama bazı noktalarda da “Madem
göstermeyecektin neden hatırlattın?” dedirten noktalara değiniyor. Kendi adıma
konuşacak olursam The Imitation Game’in tadı damağımda kaldı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Film Akademi’nin zaaflarından yararlanıp mı bu ödülü aldı
diye düşünmek sizin kararınızda ama ilk başta dediğimi en sonda da söylemek
gerek. Bırakın ödülü bir kenara ve yalnızca hikayeye odaklanın. Bu dünyada olma
sebebimiz de hikayeler toplamak değil mi zaten?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“-Ne okuyorsun sen?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Kriptografi hakkında
bir şey.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Gizli mesajlar gibi
mi?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Gizli değil, harika
olan kısmı da bu. Herkesin görebileceği mesajlar ama anahtarı yoksa kimse ne
anlama geldiğini bilemez.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Konuşmaktan ne kadar
farklı?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-Konuşmak mı?</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">-İnsanlar
birbirleriyle konuşurken ne demek istediklerini asla söylemezler. Başka bir şey
söylerler ve senden yalnızca ne demek istediklerini anlaman beklenir.”</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kubilay<br />
<br />
Filmin IMDB sayfası: <a href="http://www.imdb.com/title/tt2084970/">http://www.imdb.com/title/tt2084970/</a><br />
Filmin Wikipedia sayfası: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/The_Imitation_Game">http://en.wikipedia.org/wiki/The_Imitation_Game</a><br />
Filmin Rotten Tomatoes sayfası: <a href="http://www.rottentomatoes.com/m/the_imitation_game/">http://www.rottentomatoes.com/m/the_imitation_game/</a><br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/S5CjKEFb-sM" width="560"></iframe><br />
<br /></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-20662716806041574792014-07-26T11:47:00.000+03:002014-07-26T11:47:13.957+03:00Ghost Stories: Ayrılıklar da Sevdaya Dâhil<div class="MsoNormal">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/8/8a/Coldplay_-_Ghost_Stories.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/8/8a/Coldplay_-_Ghost_Stories.png" /></a>Coldplay, yıldızların müziğini yapan grup. Bu dünyayı aşan
müzikleriyle Coldplay evrene göz kırpar notalarla. Son olarak karşımıza Mylo
Xyloto gibi devasa bir albüm projesi ve yoğun spot ışıkları altında çıkan grup,
bu sefer daha sakin ve dingin bir albüm fikriyle karşımızdalar. Kamp ateşinin
etrafına sıralanın ve günümüz ozanı Chris Martin’den hayalet hikâyelerini
dinlemeye koyulun. Karşınızda Ghost Stories.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hayaletler derken? Şarkı sözlerini dünyanın dört bir
yanındaki kütüphanelerdeki hayalet hikâyelerinin içine gizleyip hayranlarını
heyecanlı bir maceraya çıkarmak gibi başarılı ve eğlenceli bir promosyona imza
atan Coldplay bu orta çağ izlenimli isimleriyle bize ne vaat ediyor peki? Mylo
Xyloto’da renklerin içinde iki sevgilinin “Us Against The World” demesine şahit
olup mutluluktan kanat açarken Ghost Stories’in sisli hayaletleri bu renk
cümbüşünün üzerine gri bir perde indiriyor. Yer yer boşluklar olan eskimiş bir
perde bu, hayalet hikâyelerine yakışır. Bu bir hüzün albümü değil aslında. Olsa
olsa Coldplay hüznü bu. Coldplay’in duygu sarkacındaki çeşitlemelerin
sonsuzluğundandır ki oluşturdukları notalar diyarında dünyaya ait tüm
basmakalıp yargılar ortadan kalkıyor. Grubun solisti Chris Martin’in Gwyneth
Paltrow’la ilişkisinin hazin bitişinin Martin’in haleti ruhiyesinde neler
yarattığının albümü Ghost Stories. Renklerin yok oluşuna bir ağıt, ayrılığın
evrensel hüznünün akustik anlatımı. Hayalet kavramı da Martin’in geçmişte
yaşadığı her şeye verdiği bir isim. Ghost Stories hayaletlerin geçmişte aşka
dair neler yaşattığı ve şimdi ayrılığa dair neler yaşatıyor olduğu üzerine
kurulmuş bir albüm aslında.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/c/cf/Coldplay_-_Magic.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/c/cf/Coldplay_-_Magic.png" /></a>Mylo Xyloto’nun rengârenk spot ışıkları ve bol promosyonlu,
bol hitli dünyası Yellow’cu Coldplay fanlarını memnun etmemişti. Her zaman
benim grubum dediğim Coldplay’in destansı Mylo Xyloto geçişi bana keyif
vermişti, söylemezsem olmaz. İçerisinde Rihanna düeti “Princess of China” gibi
önyargıya açık şarkıları barındıran ve “Abi bu nasıl alternatif, bildiğin ana
akım olmuşlar!” dedirten Mylo’dan sonra Ghost Stories Martin’in kendi ağzından
da bir kalibrasyon albümü. Beğeneni beğenmeyeni bir yana bırakalım grup
Martin’in içinde bulunduğu ayrılık hüznünün de etkisiyle kendilerini ve
müziklerini damıtıp safi Coldplay havasına ve akustik tınılara yoğunlaşmışlar.
Abartılı nakaratlar ve dile dolanan vokaller vaat etmese de yine Martin’in
kolay dinlenen ama bir o kadar da derinlikli sözleriyle Ghost Stories
külliyatta bir direksiyon kırması havası oluşturuyor. Dikkat çekilmesi gereken
nokta yine de hitlerinden kopamayan bir Coldplay bu, yarı u dönüşü yapmış bir
grup. A Sky Full of Stars gibi harikulade bir hit bunun göstergesi. Klipteki bu
karnaval havası çok Mylo Xyloto-vari değil mi sizce de?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/b/be/Coldplay_-_%22Midnight%22_%28Record_Store_Day%29.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/b/be/Coldplay_-_%22Midnight%22_%28Record_Store_Day%29.png" /></a>Albümün standart versiyonu 9, deluxe versiyonu 12 şarkıdan
oluşuyor. <b>Always in My Head</b>’le açılışı yaparken şarkı ruhani girişiyle albüm
yapımı esnasında Martin’in etkilendiğini söylediği Sufi mistizmin havası
çağrıştıran alt yapıya sahip. Karşımızda kalbine söz geçiremeyen ve ayrılığın
esrikli havasını yaşayan bir anlatıcımız var bu şarkıda. Hava yine o evrensel
hava, sitemsiz bir ayrılık ve vazgeçememenin kırgın hüznü. Karşısındakini
suçlamayan bir ayrılık şarkısı. Aynı zamanda single olarak da yayınlanan
<b>Magic</b>’le devam ederken ayrıldığı kadına “Yaşadığımız onca şeye rağmen seninle
olmanın sihrine inanıyorum, evet kesinlikle!” diyen bir Martin karşımızda. Oz
Büyücüsü havasındaki klibi ve sihirbaz temasının yapboz parçası gibi oturduğu
klibiyle Magic albümün güzelliklerinden.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Üçüncü şarkı<b> Ink</b>, ne kadar acıtsa da aşkının ruhani
mürekkebiyle ruhuna dövme yaptırmaktan zevk alan bir adamı anlatıyor. Evet üç
şarkı dinledik neler oluyor dediniz eminim. Ağlamadan sızlamadan sözleriyle kaleler
kuran Martin ayrılığı en iyi ben anlatırım diyor adeta. Üç şarkıda albümün
gidişatını belirleyen Coldplay dördüncü şarkı <b>True Love</b>’la ritmik bir hüzün
güzellemesi yapıyor. “Tell me you love me,/If you don’t then lie to me…”
nakaratıyla çaresizliğin anatomisi 101 dersinin açılışını yapan True Love,
kişisel favorilerimden biri. Enstrümantal bölümleri ve Martin’in hayalet
vokalleriyle tüy gibi bir şarkı bu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/8/8d/Coldplay_-_A_Sky_Full_of_Stars_%28Single%29.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/8/8d/Coldplay_-_A_Sky_Full_of_Stars_%28Single%29.png" /></a>Beşinci şarkı albüm yayınlanmadan ilk olarak duyduğumuz ve
bizleri dumura uğratan<b> Midnight</b>. Alternatifliğin buram buram hissedildiği
havası, Martin’in düzenlenmiş ve oynanmış vokalleri, robotik hüznü ve
görselliğin müzikle dansını anlatan tekinsiz klibiyle albümün ayrık otu. Adeta
bir trans müziği, kendinden geçiş, bir ışığa kavuşmak uğruna yalvar yakan olan
karanlıkların sessiz sesi. Altıncı sırada “Şimdi ağlayacağız!” dediğimiz girişi
ve şimdiye kadarki en sakin vokalleri ve “<b>Another’s Arms</b>” gibi damardan bir
isime sahip şarkıyla karşılıyor bizi Coldplay. Yalnızlığın ve terk edilmişliğin
marşı olacak bu hüzünlü şiirsel anlatım müzikle kelimelerin Coldplay uyumunda
şahlanıyor adeta. Düzenlemesiyle kelimelerinin ruhunu kulaklarımızdan beynimize
akıtan Coldplay’e şapka çıkarmak elde değil. 7. Şarkı<b> Oceans</b>’la aşk için
değişmek/değişememek üzerine sözler çalınıyor kulağımıza. Romantiklik arttıkça
albümün ritmi düşüyor ve 7. şarkı dinginliğin pik noktasında yer alıyor.
Meditatif havasıyla bizi gerçek anlamda da okyanus sesleriyle de buluşturan
şarkı Mylo Xyloto geçişlerine göz kırpıyor. (A Hopefull Transmission tarzı,
hatırlayan olacaktır…)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
8. sırada A Sky Full of Stars’la bombayı patlatıyor Coldplay
ve gizli hitini açığa vuruyor. <b>A Sky Full of Stars </b>Coldplay evreninde ayrılığın
nasıl neşeli aynalardan da yansıyabileceğini bizlere gösteriyor. Martin’in eski
aşkına verdiği değerin şiirselliğini görünce bu ayrılığa üzülmemek elde değil.
Evet, albümün bence en iyi sözleri burada. Karnaval havasındaki klibi bir yana
canlı performansını da izleyince bu şarkıya ve gruba her notalarıyla bir kez
daha hayran olmamak mümkün değil. Hep bir ağızdan şarkıyı mırıldanıyoruz bu
noktada: “Such a heavenly view!”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Standart albümün son şarkısı ritim bu kadar yükselmişken
kanatlarımızdan tutup Martin’in piyanosunun üzerine tüy gibi bırakıyor bizi.
“<b>O</b>” albümün şaşırtıcı tercihlerinden birini yapıp bu ilginç şarkı sıralamasına
sahip serkeş albümü beklenmedik bir biçimde sonlandırıyor. Yine Mylo Xyloto’ya
dönecek olursak Up in Flames ve Don’t Let It Break Your Heart havasına sahip
bir şarkı O, gökyüzüne dingin bir selam, bulutlar üzerindeki kaleye son bir
bakış, düşmeden önceki boşluk hissi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.gannett-cdn.com/-mm-/28e5bc58d045a6beaa0df08193bbccd9726945e1/c=87-0-1414-998&r=x404&c=534x401/local/-/media/USATODAY/USATODAY/2014/05/14//1400111937000-COLDPLAY-TARGET-AMI-4465.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.gannett-cdn.com/-mm-/28e5bc58d045a6beaa0df08193bbccd9726945e1/c=87-0-1414-998&r=x404&c=534x401/local/-/media/USATODAY/USATODAY/2014/05/14//1400111937000-COLDPLAY-TARGET-AMI-4465.jpg" height="300" width="400" /></a>Deluxe versiyonun ilk şarkısı <b>All Your Friends</b> Coldplay
hayranları dışındaki dinleyicileri bir anda vuramayacak bir şarkı ama albümü
baştan sona dinleme şansına erişenler için o sarhoşluk arasında fark edilmeyen
bir tökezleme.<b> Ghost Story</b> ismiyle müsemma bize ateşin etrafında akustik
gitarlarla oturmuş bir hikâye dinlediğimiz hayalini yaşatan bir şarkı oluyor.
Hayalet meselesini harfi harfine açıklayan bu şarkıda Martin’in bir parça duman
içindeki fısıltıya benzetmesi kendini, varlıkla yokluk arasında ince çizginin
ayrılıkla ne kadar belirginleştiğini gösteriyor bizlere. Neden bu şarkı
standart versiyonda yok, sormadan edemiyor insan. Depresif ruhun hayaleti Ghost
Stories’te aslında bizlere veda ediyor ve<b> O (Part 2 – Reprise)</b> ismiyle yine
standart versiyondaki gibi bir sonla karşı karşıya bırakıyor. Bu sözsüz vedayla
bulutların üzerinde yapayalnız bırakıyor dinleyicisini tüyden kanatlarıyla.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Coldplay, yılın en çok beklenen albümlerinden birine imza
atmış durumda. Dinleyicisinin doğrudan kalbine hitap eden Ghost Stories
listelerde de başarıyı yakalamaya devam ediyor, edecek. Ama Coldplay sihri
burada işliyor: Coldplay sihri liste başarısı değil, ruhlara işleyen müzik
yapmak demek. Mavi renkli hüznüyle hepimizi geçmişimizdeki kalp kırıklarıyla
yüzleştiren albümü mutlaka dinleyin. Çünkü ayrılık da sevdaya dâhil…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kubilay<br />
<br />
Albümün Wikipedia sayfası: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Ghost_Stories_(Coldplay_album)">http://en.wikipedia.org/wiki/Ghost_Stories_(Coldplay_album)</a><br />
Albümün iTunes sayfası: <a href="https://itunes.apple.com/us/album/ghost-stories/id829909653">https://itunes.apple.com/us/album/ghost-stories/id829909653</a><br />
<br />
<br /></div>
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="//www.youtube.com/embed/ljuyyXMYT-M" width="560"></iframe>Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-85969650066165778562014-07-23T13:44:00.000+03:002014-07-23T13:44:35.376+03:00Kayıplara Karışmak: Kelimelerin Kanatlandığı Macera<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNSYICfVieaHOeYcBiVCmDGzu2Xde_W8jWgNbdnxYKiqAQIGS27npQATxUyU6_aqWNm2b-mVd2ul4-vtcRrq5hUnmJLvpOaB7ewdO45K5GDfnnuDxUKW1il9o29yxfUB1caN6Zb7qqA4YM/s1600/180c4b8e-8854-448e-8471-5f4623066aab.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNSYICfVieaHOeYcBiVCmDGzu2Xde_W8jWgNbdnxYKiqAQIGS27npQATxUyU6_aqWNm2b-mVd2ul4-vtcRrq5hUnmJLvpOaB7ewdO45K5GDfnnuDxUKW1il9o29yxfUB1caN6Zb7qqA4YM/s1600/180c4b8e-8854-448e-8471-5f4623066aab.jpg" height="320" width="221" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Bizi, kişiliğimizi var eden çocukken okuduğumuz kitaplardır
aslında. İlk gençliğimizin heyecanı içinde karıştırdığımız sayfalar
bilincimizin en derin katmanlarına yerleşir. Tam da bu nedenle çocuk ve gençlik
edebiyatı geleceğin okurlarını oluşturmada vazgeçilmez bir dayanak oluşturur.
Üç kuşaktır sayısız çocuğu -ne şanslıyım
ki beni de- okumanın sınırsız hazzıyla tanıştıran Gülten Dayıoğlu, üstadım,
kıymetli hocam çocuk ve gençlik edebiyatında 50. Yılını Kayıplara Karışmak
isimli yeni gençlik romanıyla taçlandırıyor. Bize de okumak ve haddimizi
aşmadan yorumlamak düşer o zaman...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Genel de kitap yorumlarıma kapaktan bahsederek başlamam ama
Kayıplara Karışmak’ın kapağı Altın Yayınları’nın sonunda Gülten Dayıoğlu’na
yakışan kitap kapakları hazırladığını bizlere gösteriyor. Daha önce yayınlanmış
Gülten Dayıoğlu külliyatının kapaklarının başarılı şekilde yenilenmesini
sevinçle izleyen ben Kayıplara Karışmak’ın kapağını görünce çok mutlu oldum.
Yabancı çocuk/gençlik yazarlarının kaliteli kapaklarıyla boy ölçüşecek bir
tasarım ön kapakta bizi karşılarken arka kapakta Altın Kitaplar’ın
gelenekselleşmiş havası dengeyi bozuyor, söylemekte yarar var. Ön kapakla
bütünleşmiş bir arka kapak ve yazı düzeni de olsaydı tam puanı hak edecekti.
Umarım yayıncı kuruluş yeni baskılarda bu durumu dikkat edip yeni bir düzenleme
getirir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://photos-g.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-xpf1/t1.0-0/p200x200/1560573_669562839747558_7369833749844481576_n.png.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://photos-g.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-xpf1/t1.0-0/p200x200/1560573_669562839747558_7369833749844481576_n.png.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Gelelim romanımıza… Kayıplara Karışmak daha önce Mo’nun
Gizemi üçlemesinden tanıdık olduğumuz yazar-roman sentezine sahip bir kitap.
Gülten Dayıoğlu genç okuyucusunun merak duygusunu körükleyecek bu yazım tarzını
ustalıkla kullanıyor. Kendisini de romana dâhil edip bir okur olarak bir Gülten
Dayıoğlu romanı denilince aklıma gelen “fantastik-sıradanlık” olarak
tanımlayabileceğim duyguyu oluşturuyor. Bu yöntemle kitabın okuru sarmalayıcı
etkisi artıyor ve fantastik ögelerin havada kalmaması sağlanıyor. Bir başka
dikkat çekici durum da yine Gülten Dayıoğlu okurların hatırlayacağı gibi bölüm
alt başlıklarının okunacak bölümün anahtar özetini vermesi durumu yine
karşımıza çıkıyor. Alt başlıklarla genç okurun dikkat dağılması sonucu kitaptan
kopması engelleniyor ve geri dönüşlerini kolaylaştırıyor. Belki de Gülten
Dayıoğlu bize bir gence nasıl kitap yazılacağını burada gösteriyor. Zaten
ustalıkla senelerdir kullandığı kalemi şöyle dursun, romanı güçlendiren bu tip olgularla
bize nasıl her çağa hitap edip zamansız bir yazar olunacağını gösteriyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.avrupabulteni.com/d/news/87679.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="142" src="http://www.avrupabulteni.com/d/news/87679.jpg" width="320" /></a>İtiraf etmem gerekirse sevgili Gülten Dayıoğlu’nun Mo’nun
Gizemi’nde bizlere alıştırdığı fantastik dozu adeta damarlarımızda gezdiren
yeni bir hikâyeyle beklerken Kayıplara Karışmak’la karşılaşınca şaşırdım. Benim
gözlemim romanın fantastik alt yapıda düzenlenmiş bir aşk/macera kitabı olduğu.
Şahsi tercihim Gülten Dayıoğlu’nun uçsuz bucaksız hayal gücüyle oluşturduğu
safi fantastik dünyalar olsa da Kayıplara Karışmak’ta durum böyle. Gür ve
Güneş’in zorlu maceralarla örülü hikâyesi ve tutkulu çocukluk aşkları ile karşı
karşıyayız. Yazarımız romana Şimti kavramıyla fantastik pencereyi açıyor. Başkarakterlerimizden
Güneş, Şimti topluluğun bir üyesi. Hz. Âdem’in oğlu Habil’in ikiz kız
kardeşinden türeyen bir ırk olan Şimtiler safkan kalabilmek için birbirleriyle
evlenen bir topluluk. Kutsal Şimti kitaplarına göre gelecekte insanoğlunun
kaderini değiştirecek zamanlarda anahtar rol oynacaklarına dayanarak soylarının
bozulmasını engellemeye çalışan Şimtiler, böylece bizim romanımızın aşk ögesine
de imkânsızlık katıyorlar (ya da en azından zorluk diyelim) Güneş’in bir
Şimti’yle evlenmesi gerekliliği epeyce üzerinde durulan bir mesele oluyor. Kul
Şimtalar, Şimti Alfabesi, Şimtilerin kendi aralarındaki tanıma şekli ve
iletişim ağlarını içeren bu Şimti kurgusu bir okur olarak beni doyurmadı
maalesef. Sevgili Gülten Dayıoğlu’nun bambaşka bir roman akışında bu
birbirinden mükemmel ögeleri kullanarak sadece bir Şimti macerası yazabileceği
gerçeği beni çok heyecanlandırıyor. Son tahlilde daha çok karakterleri
üzerinden akan Kayıplara Karışmak, Şimti kurgusunu tam olarak ön plana
çıkarmıyor ve romanı doğrudan fantastik etiketi yapıştırmamızı engelliyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı zamanda bir insan okuyucu olarak her zaman hayran
olduğum Gülten Dayıoğlu daha önce bizi Yeşil Kiraz örneğinde toplumun her
kesiminden insanla tanıştırmıştı. Gülten Dayıoğlu’nun romanlarında kullanmayı
sevdiği ögelerden biri de toplumumuzun en belirgin sosyolojik bileşeni olan
sınıf ayrımı ve Doğu-Batı çatışması. Romanımızın omurgasını oluşturan aşk, bir
yandan Şimtilik kısıtlamalarıyla engellenirken bir yandan da bu sınıf çatışması
da olayların gidişatında yönlendirmeler yapıyor. Kırsal kesimin insanını da
dışlamadan, örselemeden yine sevgi titreşimleri içeren kelimeleriyle ele alan
yazarımız bize Celal Ağa ve ailesini olanca içtenliğiyle tanıtıyor. Çiftlik ve
doğa betimlemelerini kültürel ögeler ve Doğu’nun çok eşlilik gerçekliği ve
ağalık düzeninin getirdikleriyle birleştirerek canlı bir tablo oluşturuyor.
Satır aralarında ağalık düzenini eleştirilerini yakalamamıza rağmen genel
çerçeve de Celal Ağa’nın olumlu
kişiliğine sığınarak şimdilik bu düzeni affeden bir yazar izlenimi hissediyoruz.
Gülten Dayıoğlu, öğretmen geçmişini de kullanarak yine öğretmen-öğrenci
ilişkisi ve okul gibi temalar üzerinden de romanı destekliyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
En çok üzerinde durmamız gerekenlerden biri de Kayıplara
Karışmak’ın karakterleri başta Gür ve Güneş olmak üzere hatalar yapan, pişman
olan, “mükemmel” olmayan karakterler. Belki de çoğu çocuk/genç edebiyatı
yazarının yaptığı didaktiklik ve mükemmeliyetçilik olgusunu Gülten Dayıoğlu bu
romanda ustalıkla kırmış. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dipnot olarak aynı zamanda bir seyyah olan Gülten Dayıoğlu
hem kendi ağzından yazdığı satırlarda hem de karakterlerin maceralarında bizi
ayrıntılı olmasa da farklı şehirlerde konaklatıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kayıplara Karışmak inanılmaz derecede beklenmedik bir son
içermiyor ama zaten genel gidişatında yazarın bu romandan beklentisinin bu
olmadığı da hissediliyor. Hissedilen bir başka durum da yazarın bu romana devam
yazma kapısını kapatması…(Tabii bu sadece bir his, gönlümüzü her zaman
ustamızdan yeni satırlara kavuşmakta.) Ağdalı olmayan, su gibi anlatımı; uzun
cümleler kullanmayan akıcı yapısı ve gençlere Türkçenin duru güzelliğini
hissettiren kelime kullanımıyla Kayıplara Karışmak Gülten Dayıoğlu külliyatında
Mo’nun Gizemi, Yeşil Kiraz ve Sekizinci Renk kitaplarının oluşturduğu üçgenin
ortasında bir yerlerde yer alıyor. Karşımızda okuru kendine hemencecik bağlayan
ve okumayı zevke dönüştüren bir kitap var. Kayıplara Karışmak hem genç okurları
hem de Gülten Dayıoğlu’nun kelimeleriyle yetişen ruhu genç yetişkinlere hitap
eden sıcacık bir roman. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gülten Dayıoğlu’dan daha nice güzel kitaplar okumak
dileğiyle!</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Not: Kitabın bölüm başlarında Şimti alfabesinin harfleriyle
oluşturulan şifre ve bunun için arka iç kapakta verilen ve akordeon tarzı
açılan kuşe kağıttaki üçlü sayfadaki alfabe okuyucusu, Habil ve Kabil’in
hiyeroglif tarzında anlatılmış hikayesi ve yine çözülmeyi bekleyen şifreleriyle
bu papirüs havasındaki ek ve kitaba entegre ediliş şekli çocuk edebiyatında
genelde yabancı kitaplarda gördüğümüz interaktivite olgusunun güzel bir
denemesi olmuş. Dikkatleri çeken bu ayrıntıya siz de mutlaka göz atmayı
unutmayın.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Kubilay</div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-81392414464386410912014-07-05T23:45:00.002+03:002014-07-05T23:45:50.422+03:00Life of Pi: Senin Hikâyen Hangisi?<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh15Pt-1Pa6o4m-nDeAhB8C8uWz7-WYZY4FrGfXgoMBCTsmz3Z_0xNqqYYuxqKgeX3YT-mywHfajEquaCP1E2Yr4WysA8hyYui07O7j_5sEb5_Rje_wlfi28yY7crhg45Jy8x0jJXG3ZG1b/s1600/Life_of_Pi_2012_Poster.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh15Pt-1Pa6o4m-nDeAhB8C8uWz7-WYZY4FrGfXgoMBCTsmz3Z_0xNqqYYuxqKgeX3YT-mywHfajEquaCP1E2Yr4WysA8hyYui07O7j_5sEb5_Rje_wlfi28yY7crhg45Jy8x0jJXG3ZG1b/s1600/Life_of_Pi_2012_Poster.jpg" height="320" width="213" /></a>Hepimiz hikâye toplayıcılarız. Hayat dinlediğimiz,
okuduğumuz, izlediğimiz hikâyelerden ibaret. Kısa süre önce aramızdan ayrılan
Marquez şöyle demişti: “…Hayat hatırladıklarımız ve hatırladıklarımızı nasıl
anlattığımızdan ibaret.” Sinema tarihinde bu durumu en güzel anlatan filmlerden
biriyle karşı karşıyayız: Life of Pi. Üstelik Yann Martel’in aynı adlı
romanından uyarlama olan film hayatın, edebiyatın ve sinemanın destansı bir
harmanına dönüşüyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hintli Piscine Monitor Patel ya da diğer adıyla Pi’nin bir
gemi kazası sonucu su üstünde kalan tek filikada Bengal kaplanı Richard
Parker’la beraber verdiği yaşam mücadelesini anlatan bir film olarak tanımlansa
da aslında cümlelere sığmayacak hikayesi olan bir film Life of Pi. Pi’nin zorlu
macerasını seneler sonra yetişkin Pi’nin ağzından dinliyoruz. Pi hikayeyi bir
yazara anlatıyor ve biz de geri dönüş sekanslarıyla olayın akışına dahil oluyoruz.
Yönetmen Ang Lee büyük bir uyarlama fiyaskosu olan anlatıcı-olay akışı
ikilemini tam kıvamında çözüyor. Karşımızda kitabın havasını taşıyan bir eser
çıktığını her saniye anlayabiliyorsunuz. Hayal gücünüzde oluşturduğunuz kişisel
kitap maceranızın beyaz perdeye yansıması. Pi’nin alamet-i farikasının temel
taşlarından en önemlisi belki de bu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Adını bir yüzme havuzundan alan Piscine Monitor’un (Monitor
Havuzu) kendine Pi ismini veriş öyküsü ve Pi’nin genç yaştaki manevi arayışını
olabilecek en mükemmel biçimde izliyoruz. Beyaz perdede nasıl karakter
betimlemesi yapılacağını öğrenmek bu olsa gerek. Hikayenin devamına ve resmin
bütününe hakim olabilmemizi sağlayan altyapı da burada oluşuyor. Bu noktada din
olgusu Life of Pi’nin mükemmel anlatısını güçlendiren fikri çatıyı oluşturuyor.
Pi bir Hindu, bir Hıristiyan ve bir Müslüman. Yazarın deyişiyle biraz da
Yahudi, üniversite de Kabala inancıyla ilgili dersler veriyor. Senaryo bu
dakikalarında her biri uzun bir çözümlemeye konu olabilecek vurucu repliklere
sahip:<br />
<i><br /></i>
<i> </i><i><b>“Efsanelerin tatlı yalanların sizi
kandırmasına izin vermeyin çocuklar. Din karanlıktır.”</b></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i>“Nihayetinde onu tanrı
değil batının tip ilmi kurtarmış.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>“Dinimiz onu geçmişine
bağlayan tek şeydi.”</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>“Suçluların
günahlarının kefareti için masumları feda etmek, nasıl bir sevgidir bu?”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>“Teşekkürler Vishnu,
bana İsa’yı tanıttığın için.”</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>“Çünkü aynı anda her
şeye inanmak, hiçbir şeye inanmamakla eşdeğerdir.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>“Bilim dışarıda neler
olup bittiğini bize öğretebilir ama kalpte olanı değil.”</b><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>“-İnanç çok odalı bir
evdir. – Ama şüpheye odası yoktur. –Hayır, sürüyle hem de her katında. Şüphe
yararlıdır, inancı canlı tutar.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://disciplesofthecross.files.wordpress.com/2013/01/life-of-pi1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://disciplesofthecross.files.wordpress.com/2013/01/life-of-pi1.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Film boyunca Pi’nin rasyonel düşünceyle maneviyat-din
arasında gidip gelmesi çocukluğundan başlıyor. Üniversite eğitimi almış ve
dinine düşkün bir anne, dini kökenlerine düşkün alt sınıf bir aileden gelen
rasyonalist düşünceye sahip bilime dinden daha çok güvenen bir baba gibi
ikilemlere sahip ebeveynlerin çocuğu Pi. Pi’nin Yaşamı ustalıklı metaforlara
sahip bir hikâye olma özelliğini burada kazanıyor. Film boyunca kafanızda soru
kasırgaları oluşuyor: Benim hikâyem hangisi? Din ve rasyonel düşünce çatışması
ne anlam ifade ediyor? Peki benim tarafım hangisi? Adını bilimsel bir kökene
sahip “irrasyonel” bir sayıdan alan Pi başlı başına bir sorgulama, bir arayış
insanı. Fırtına sonrası filikada, uçsuz bucaksız okyanusta kalan Pi Tanrı’yla
konuşuyor. Kısa süre önce izlediğim Nuh: Büyük Tufan’ı hatırlayınca kimi zaman
Nuh’u andıran bir sorgulama seziliyor. Repliklerden biri de buna işaret ediyor
aslında. “Pi’nin Nuh Gemisi’ne hoş geldiniz.” Öykü burada bir Nuh Peygamberin
hayvanlarla dolu gemisine bir gönderme içeriyor. Bu arada sahne geçişlerinde
Pi’nin Albert Camus’nun Yabancı’sını okuduğu ayrıntısını da gözden kaçırmamak
gerek.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw3Rbnyraj1x3gHnEsniUWB6vGIogq_3Qr1akeFd_QNR3Ni-XuF6cxZeRZgnMLqAT9oaekeXvYakADFdrNzMZROcmrggkqXT0Rw-Pd384HJRB6wAmXODp2fpugxplx-ducXi8OR4kKZ9o1/s1600/LifeOfPi-3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw3Rbnyraj1x3gHnEsniUWB6vGIogq_3Qr1akeFd_QNR3Ni-XuF6cxZeRZgnMLqAT9oaekeXvYakADFdrNzMZROcmrggkqXT0Rw-Pd384HJRB6wAmXODp2fpugxplx-ducXi8OR4kKZ9o1/s320/LifeOfPi-3.jpg" height="212" width="320" /></a>Filmin kudretli hikâye anlatımı ve metaforu yanında daha
sinematografik açıdan yaklaşırsak çok başarılı görsel efektlere sahip. Okyanus
sahneleri, gece olunca ışık deryasına dönüşen deniz canlılarına sahip derin
sular görüntülerle şiir yazıyor. Hele ki durgun sulara yansıyan turuncu tonlarda
gökyüzü ve sonsuzluğun sahne aldığı sekanslar sizi masalsı bir rüyada
hissettiriyor. Söyleyecek çok şeyi olan filmin bunu böylesine başarılı görsel
efektler, ses kullanımı ve müziklerle desteklemesi Life of Pi’yi unutulmaz
yapıyor. Bengal kaplanının ve diğer hayvanların Pi’yle yaşadıkları ise
animasyon teknikleri konusunda ağzımızı açık bırakacak cinsten.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://scontent-a-mxp.xx.fbcdn.net/hphotos-xfa1/t1.0-9/10155164_814926941870433_3307629425805589139_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://scontent-a-mxp.xx.fbcdn.net/hphotos-xfa1/t1.0-9/10155164_814926941870433_3307629425805589139_n.jpg" width="320" /></a>Bengal Kaplanı Richard Parker’dan söz etmeden geçmek olmaz.
Edebiyat ve sinema tarihinin hayvanlarla bağ kuran insanlar olgusunu yerle bir
eden Richard Parker, bizi hayvanlar hakkında da düşünmeye davet ediyor.
Hayvanların derinlikli duyguları var mı yoksa onların yöneten tek şey vahşi
güdüleri mi? Hikâyenin bilinçsizce önemini artıran Richard Parker Pi’nin
içindeki vahşiyi sorgulamasını sağlıyor. Filmin gidişatına büyük aksiyon da
böylece eklenmiş oluyor. Bol hareketli sahneler akışkanlığı ve seyir keyfini
artırıyor. Fırtına sahneleri de hikâyeye hız veriyor. Böylece temelde
insanoğlunun çıkmazlarına dalan felsefi sorgulamaya sahip bir film bu kadar keyifli,
heyecanlı, aksiyon dolu bir aile-macera filmine dönüşüyor. Sadece görseli ve
bahsettiğim ögeler bile göz önünde tutulunca hiçbir izleyicinin sıkılmayacağına
garanti verebilirim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
Film bu kadar başarılı ögelere sahipken oyunculukların bir
adım geriye düştüğünü söyleyebilirim. Life of Pi, işi zaten oyuncularına
bırakmayan bir film olsa da oyuncuların da paylarına düşeni yaptıklarını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir sürpriz olarak Gerard Depardieu da geminin aksi
aşçısı rolünde karşımıza çıkıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Life of Pi 2012 Oscarlarında En İyi Yönetmen (Ang Lee), En
İyi Görsel Efektler de aralarında olmak üzere 4 heykelciği evine götürmüş bir
film olarak da sinema tarihinin sayfalarına altın harflerle yazılmış durumda.
Birkaç sene içinde bir klasiğe dönüşmüş olması ve evrensel anlatısının
zamansızlığı bu başarının hak edilmiş olduğunu su götürmez şekilde gösteriyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hepimiz bir arayış içinde değil miyiz? Amacınız, hedefiniz,
varmak istediğiniz nokta ne olursa olsun Life of Pi size bir başucu hikâyesi
sunuyor. İki saatlik yolculuğunuz bittikten sonra sizi zihniniz
derinliklerindeki okyanusta yapayalnız bırakıyor. Sahi sizin hikâyeniz hangisi?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kubilay</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin Wikipedia sayfası: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Life_of_Pi_(film)">http://en.wikipedia.org/wiki/Life_of_Pi_(film)</a></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin IMDB Sayfası: <a href="http://www.imdb.com/title/tt0454876/">http://www.imdb.com/title/tt0454876/</a></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin resmi web sayfası: <a href="http://www.lifeofpimovie.com/">http://www.lifeofpimovie.com/</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="//www.youtube.com/embed/mZEZ35Fhvuc" width="560"></iframe>Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-17070776548023857392014-07-03T21:53:00.000+03:002014-07-05T16:51:21.255+03:00Ultraviolence: Yeniden Yaz Zamanı Hüznü<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxwvqj-vjZ6MI4go2-MdjaTrdJQi5nK5-E8hkycTG9UVbi13tnuzoja3KF98jE6sXXamWoiS-VYJIbOgqM1buiwcXRBdNOVQRIfWSQg1fvI7jQRqnFDVSrO_ZFuw6s98T7XUVBx-k4TAun/s1600/ult.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxwvqj-vjZ6MI4go2-MdjaTrdJQi5nK5-E8hkycTG9UVbi13tnuzoja3KF98jE6sXXamWoiS-VYJIbOgqM1buiwcXRBdNOVQRIfWSQg1fvI7jQRqnFDVSrO_ZFuw6s98T7XUVBx-k4TAun/s1600/ult.png" height="302" width="320" /></a>Cızırtılı mikrofonların bezgin sesli şarkıcısı Lana Del Rey
yeni albümü Ultraviolence’i “Cruel World” şarkısıyla açarken bir bildiği vardı
elbet. Yine bir Del Rey müzikalitesiyle açılış yapan şarkı yaz ritminde atan
kalplerimizi sekteye uğratıyor. Albümün genel havası da böyle aslında
hayatlarımıza “yaz zamanı hüznü” kavramını sokan Amerikan Rüyası kadının yine
bizlere acımadan sızılar içinde bıraktığını hissediyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Lana Del Rey” müziği bu aslında. Sahilde kulaklıklarınızı
takıp dinleyebileceğiniz gelmiş geçmiş en kederli şarkılar. Yaz mevsiminin
ruhuna bu kadar aykırı biçimde yerleşmiş yapboz parçalarını ancak ondan
bekliyorduk ve “ultra şiddet”le sarsıldık. Dream pop olarak adlandırılsa da
Lana’nın müziğini bir kalıba sokmak o kadar zor ki… En son Young&Beautiful’la
bizi hasrette bırakan Lana Del Rey Ultraviolence’la ayrıksı aromasını yeni
tarifiyle ruhumuza sunuyor. Evet, ruhumuza; deneyin, kapatın gözlerinizi ve
açın müziğin sesini. Ruhunuzu havalandığını hissedeceksiniz, bedeniniz
nerdeyseniz orda kalsa da ruhunuz Amerika’nın orta yerinde çöl yollarında
Cadillac’la rüzgâra karşı bir yolculuğa çıkacak. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Adını Anthony Burgess’in Otomatik Portakal’ında kullandığı
bir terimden alan ve aynı isimli Kubrick filmi de olan Ultraviolence, standart
versiyonu 11 şarkıdan oluşan bir albüm. “Vücudumu ve zihnimi seninle paylaştım
ama hepsi bu kadar.” dizelerine sahip <b>Cruel World</b>’le açılışı yapan Lana Born To
Die’dan bu yana takipte olduğumuz aşklarının uğrattığı hayal kırıklığını
içimizde hissettiriyor. Şarkının enstrüman kullanımı çok etkileyici. Ana
hatlarında Lana’nın baskın sesiyle akan şarkı, fısıltılı back-vokaller ve
nakaratta patlayan enstrüman kullanımı ve Lana’nın ses tonu değişimleriyle
mükemmelleşiyor. Albüme adını veren <b>Ultraviolence</b>’la devam ederken Lana’nın “zehirli
sarmaşık” göndermeleriyle Tropico hisleri yaşıyoruz. Hiçbir zaman bir feminist
ikon olmayan Lana’nın şiddeti şiirleştirme isteği başarılı bir eser doğurmuş,
yalan yok. Bana ilk albüm Born To Die zamanının tınısına yakın gelen şarkı,
Lana’nın konuşmasıyla “National Anthem” havası yakalıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/2/25/Lana_Del_Rey_-_Brooklyn_Baby_cover.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/2/25/Lana_Del_Rey_-_Brooklyn_Baby_cover.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Kliplenen şarkı <b>Shades of Cool</b>, Lana deyince akıllara gelen
retro hava ve Amerikan Dream’e büyük selam çakan şarkı. Uzun palmiyelerle kaplı
ıssız yollarda Lolita havasına bürünmüş Lana’nın vokali albüme 3. sağlam şarkıyı
da kazandırmış. Gitarların derinden öyle bir eşliği var ki. Nakarattaki yoğun
orkestra havası şarkının temel büyüsü. 4. şarkı <b>Brooklyn Baby</b>, bambaşka gitar
ritimleri ve Lana’nın mırıldanmalarıyla başlayarak farklı bir mekan yaratıyor
Ultraviolence sahnesinde. Lou Redd’e de sözlerinde atıfta bulunan şarkı Lana’nın
bir zamanlar Ride’da yansıttığı havaya çok uygun. Erkek arkadaşınının yanında yalnızları
oynayan Lana’nın albümdeki ilk ayrıksı havayı estirmesine şahit oluyoruz.
Sıradaki şarkı “<b>West Coast</b>” ilk single olarak sunulan ve kliplenen şarkı.
İtiraf etmek gerekirse albümden önce tek başına dinlediğimde iyi bir izlenim
bırakmamıştı. Düşük temposuyla ilk anda geri adım attıran şarkı bence albümde
bulunduğu yer itibariyle anlam kazanmış. Biraz da Lana’nın ilk 4 şarkısında
yarattığı havaya alışan bünye bu sefer West Coast’ı kabullendi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/1/13/Lana_Del_Rey_-_Shades_of_Cool.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/1/13/Lana_Del_Rey_-_Shades_of_Cool.png" /></a>6. Şarkı <b>Sad
Girl</b>’de “diğer kadın” olan Lana sinemaskopik hüzünde doz aşımı yaratıyor.
Albüme bu noktadan itibaren geri dönüp baktığımızda Lana’nın nakarat
girişlerini hep benzer şekilde söylediğini söyleyebiliriz. Albüme bir
süreklilik katan ve dinleyiciyi Ultraviolence ruhuna alıştıran bu hile ısrarla
kullanılmış. Bu noktada bizi “<b>Pretty When You Cry</b>” yakıcı ismiyle karşılıyor. Downtown’da
salaş bir pub’da sahne alan Lana havası hakim. Gitar sololarına eşlik eden
vokallerle şarkı zirve hissini yaşatıyor. 8. şarkı <b>Money Power Glory</b> şöhret
üzerine bir çift lafı olan bir şarkı. Tematik Lana gidişatına bakacak olursak
da varoş kökenlerine saygı duruşundaki salon kadını ruhu şarkının ritimlerinde
gizli. Zamanında “National Anthem”de paraya güzellemeler yapan Lana’nın bir
başka Amerikan rüyası içeriğini sihirli tarife eklediğini görüyoruz bu noktada. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fucked My Way Up The Top</b> 9. sırada bir durgunluk yaratıyor. Bence burası
albümün kırılgan geçişlerinden biri. Önündeki yoğun havaya ve zirve hissine
ulaşamadığını hissettiriyor. Tam bu noktada Lana dümeni kırıyor ve 10. sırada piyanolu
açılışıyla kırmızı uzun elbisesiyle balo salonunda bizi karşılayan Lana var.
Senfonik bir arka plana sahip <b>Old Money</b> Gatsby havası solutan notalarıyla
kişisel favorilerimden. Albümün sonuna
doğru bu hava değişimiyle ihtişamlı retro ritimler ve cızırtılı mikrofon vokaller <b>The Other Woman</b>’la jübilesini yapıyor. Standart versiyonun son şarkısı
gerçekten de Ultraviolence sahnesinin perdesini 1920’lerin yangınına veriyor. </div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/c/c1/Lana_Del_Rey_-_West_Coast.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/c/c1/Lana_Del_Rey_-_West_Coast.png" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Deluxe versiyonun üç sürprizine geçmeden araya West Coast’un
Radio Mix adı altında yeni bir düzenlemesi eklenmiş. Zirveye oynamak için
piyasaya rahat hitap eden bu altyapıyla Lana Del Rey’in Born To Die hayran
kitlesinin ve genel anlamda ana akım piyasanın ağzının tadına uygun bu
düzenlemenin kulağa daha hoş geldiği ve yakalayıcı tınılar içeren akustik havaya
sahip olduğunu söyleyebiliriz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Deluxe versiyonun ilk sürprizi <b>Black Beauty</b>, “Blue
Velvet” havasıyla açılış yapan ve bir anlamda standart versiyonun bıraktığı
yerden bayrağı devralan bir şarkı. <b>Guns
And Roses</b>’la yine kendini uçsuz bucaksız yollara vuran Lana rüzgârları esiyor.
Lana’nın büyük bir Guns n Roses hayranı olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Bir
diğer kişisel favorim <b>Florida Kilos</b> Deluxe versiyonun son şarkısı. İnanılmaz
bir açılışı olan, şaşırtıcı vokallerle devam eden ve tekerleme tadında
kısımlara sahip Florida Kilos albümün altına atılmış bir imza adeta.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Genel bir bakışta Ultraviolence, Born To Die ve Born To Die
Paradise Edition’da hayatımıza giren Lana’dan farklı bir albüm çalışması. Lana
kişiliğiyle şarkılarını birbirine o kadar perçinlemiş bir isim ki sağlam
temellere sahip olmayan bir başka sanatçının altından kalkamayacağı bir
değişikliğin kolayca altından kalkıyor. Kendini tekrar etme kâbusundan kurtulup
hayranlarının alıştığı havayı da yitirmeyen Lana Del Rey şiddetin ultra halini
başarının ultra haline dönüştürecek gibi. Listelerde gidişat ne olur bilemem
ama Lana bir albüm şarkıcısı. Tematik bir yolculuğun sarhoş rehberi. Şarkılar
Born To Die elemanları gibi hit olabilecek mi göreceğiz ama albümün senenin en
iyi albümlerinden olduğunu söyleyebiliriz. Kendi açtığı yolda emin adımlarla
ilerleyen Lana günümüz müziğinin sembol karakterlerinden biri olduğunu
Ultraviolence’la ilan ediyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yeniden yaz zamanı hüznünü yaşamaya var mısınız?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b>Kontrast’ta taze bir hava ve keyifli bir değişiklik adına
ilk albüm kritik yazımı paylaşmanın heyecanı içerisindeyim. Umarım
beğenirsiniz, fikirlerinizi bekliyorum.</b></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><b><br /></b></i></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<i><b>Kubilay</b></i></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-91900844385668816982014-01-23T21:24:00.001+02:002014-01-23T21:27:17.823+02:00Ustam ve Ben: "Beyaz Bir Filin Eflatun Ayak İzleri"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoB-pmyoWXzw55ULdJwT0EAaGEQJIbxynk0XGoleLSH4bj2hc2j8fzKE1AhSd2ys3dedmm9ymJqzSIHdpvyExeCxaUEwrm4v_5L4MH0WGJ3ue3LwBmBMMto2yOl_X3RMC4C57pI_lmeDy2/s1600/5d180cfc-74ae-44a4-a74b-16ff4c7a139b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoB-pmyoWXzw55ULdJwT0EAaGEQJIbxynk0XGoleLSH4bj2hc2j8fzKE1AhSd2ys3dedmm9ymJqzSIHdpvyExeCxaUEwrm4v_5L4MH0WGJ3ue3LwBmBMMto2yOl_X3RMC4C57pI_lmeDy2/s1600/5d180cfc-74ae-44a4-a74b-16ff4c7a139b.jpg" height="320" width="220" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Etten kemikten yapılma suratları
unutup, nefesten müteşekkil kelimeleri hatırlamak ne garip.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Kelimelerden
dünyalar kuran, cümleleri nefes alan, üslubunun tadını unutamayacağınız sevgili
Elif Şafak’ın son kitabı Ustam ve Ben beklenildiği üzere yine çok konuşuldu,
tartışıldı. Benim büyük kıymet verdiğim ve derin sevgi beslediğim,yakın zamanda
tanışma imkanı da bulduğum Elif Şafak’ın “beklenen” eseri Ustam ve Ben’i
bitirdim ve kelimenin tam anlamıyla yıllardır yazmayı beklediğim bu yazıya
büyük bir heyecanla başlıyorum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Ustam ve
Ben, çok katmanlı, zengin kadrolu, uzun soluklu ve bir önceki Elif Şafak romanı
İskender’den farklı olarak Pinhan okurlarına göz kırpan üslubuyla hem
alıştığımız hem de ilk defa okuyacağımız “Elif Şafak romanı” özellikleri
taşıyor. Her yazarın üslubu imzasıdır elbet. Elif Şafak’ın külliyatını takip
edenlerin iyi bildiği o üslup imzasını gerçekten özlediğimizi hissettiren Ustam
ve Ben gerçek anlamda bir yolculuğa çıkmak isteyenler için biçilmiş kaftan.
Neon ifadelerle gözümüzü alan “destansı” bir yolculuk değil bu, kırıklarıyla
dökükleriyle, hatalarıyla sevaplarıyla eflatun renkli harfler le “insancıl” bir
yolculuk. Hayatın kendisi gibi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Hayatımızın bir haritası varsa
şayet, yollarda değil, yol ayrımlarında çizilmekte. İki şey arasında tercih
yaptığımız o kısa, kısacık anlarda. Göz açıp kapayana kadar değişir kaderimiz,
tek bir kararla.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Roman,
Mimar Sinan’ı anlatıyor.” Belki bu tanım, romanı okumayanlara garip
gelmeyebilir ama okuduktan sonra durum farklı iki açıdan. İlki okuduktan sonra
kendi adıma “Sinan” oldu “Mimar Sinan” benim için, Elif Şafak öyle güzel bir
Sinan portresi çizmiş ki can dostum gibi ağabeyim, babam gibi hissettim sanki.
Nefes alan Sinan, her zaman yanınızda olmasını isteyeceğiniz bir üstat, ilim
adamı, nevi şahsına münhasır bir kişilik. İkincisi ise bu bir biyografik roman
değil elbet, Sinan tek eksen değil. Belki de Cihan’ın dediği gibi adeta karakterleri
bir arada tutan bir zamk. Cihan demişken… Romanımızın akışını belirleyen, yol
arkadaşımız Cihan, sahte “Hintli” filbaz, Mimar Sinan’ın çırağı, Mihrimah’ın
aşığı, Çota’nın ruhdaşı. Ve Çota… Romanın kapağından da bize göz kırpan beyaz
fil Çota belki de romanın gizli baş kahramanı.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Çota’yla
ilgili elbette söylenecek çok şey var ama Çota, bir kitaba nazire edercesine
herkesin farklı algılayacağı ve farklı hisler besleyeceği ama son tahlilde
“sevgi” denilen duygunun en safi halini içinizde hissettirecek o inanılmaz
mahluk. En önemlisi de Cihan’la Çota ilişkisi. Elif Şafak’ın derinlemesine
işlediği insan-hayvan ilişkisi, bu nadide dostluk Cihan’ı da Cihan yapan şey
aslında. Cihan, uzak diyarlardan gelse de bizden biri, hatalarıyla sevaplarıyla
etten kemikten müteşekkil ademoğlu. Kendi çelişkileriyle barışmaya çalışan
Cihan var karşımızda, Ustam ve Ben’in öznesi romanın olmazsa olmazı Cihan’la
roman boyu özdeşleşmemeniz mümkün değil.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Roman
kadrosu bakımından epey zengin olan Ustam ve Ben, hem hayali hem gerçek
karakterlerden izler içeriyor. Bahsettiklerim dışında tabii ki Kanuni Sultan
Süleyman, Hürrem Sultan, elçi Busbecq, Şah Sultan, Sokollu Mehmet Paşa gibi
gerçek tarihi kişilikleri de bünyesinde eritiyor. Kaptan Garreth namı diğer
Delibozuk Reis, Mimar Sinan’ın çırakları Yusuf, Davud ve Nikola, Karanfil Kamil
Ağa gibi hayali karakterlerde içeriyor. Ama bunların arasında özellikle
bahsetmek istediğim bir karakter Melchior. Osmanlı’ya gelen bir ressam, çizer
olan bu “gerçek” kişiliğin renkli katkısı romana tat veren unsurlardan biri.
Melchior zamanında Osmanlı’ya gelmiş ve birçok çizim yapmış, Batı’dan bize bir
bakış. İncelenmesi, araştırılması gereken bir karakter olduğunu düşünüyorum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVJXm48Z4Uwe1XFWqL5-XK9Dn8oFNOqmOj-O8eMtOnR6HXROkqcT9ExZXxiKuFLdmOGfgBDd-Xv7I4ACoAuKBMDEAmo_s3tSXQGZtrwgNfHY4H4-ihZlm_bT9yOhLhKrF-QaC9IRdVlAFB/s1600/Lorck_S%C3%BCleymaniye-mosque.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVJXm48Z4Uwe1XFWqL5-XK9Dn8oFNOqmOj-O8eMtOnR6HXROkqcT9ExZXxiKuFLdmOGfgBDd-Xv7I4ACoAuKBMDEAmo_s3tSXQGZtrwgNfHY4H4-ihZlm_bT9yOhLhKrF-QaC9IRdVlAFB/s1600/Lorck_S%C3%BCleymaniye-mosque.jpg" height="160" width="400" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: small;">Melchior'un Süleymaniye çizimi</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Ustam ve
Ben, farklı açılara sahip bir roman. İlim adamı Takiyeddin’le beraber
Osmanlı’da bir rasathanenin başına gelenleri anlatan yazarımız bize bilim,
taassup ve tarihimiz üzerine düşünme fırsatı sunuyor:</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Derdi ki elçi, hem Şark’ta hem
Garp’ta ilim tehlikeli bir uğraştır. Fakat sadece Şark’ta, devlet bir yandan,
ahali bir yandan, insanın öğrenme şevkini kırar. Garp’ta da âlimlerin başı
derde girer ama yenileri çabuk çıkar. Halbuki Şark’ta yenilerin yetişmesi
zordur, çünkü çıraklar da, ustalar gibi köstek görür her koldan…”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyeBUmlBxK0bqUNUXHBymE6fInRCGClL7uP10YMzcVMBnd8FF1GNjUFruBMGsDUrqPZT7kV7TkN_vcCw13qIxv7DxsTHhHsVRNAOwhyvZYPcyTz8c2k2XLdMx67IpcKcoTs6a8K-H9Asu9/s1600/Taqi_al_din.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyeBUmlBxK0bqUNUXHBymE6fInRCGClL7uP10YMzcVMBnd8FF1GNjUFruBMGsDUrqPZT7kV7TkN_vcCw13qIxv7DxsTHhHsVRNAOwhyvZYPcyTz8c2k2XLdMx67IpcKcoTs6a8K-H9Asu9/s1600/Taqi_al_din.jpg" height="400" width="255" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: small;">Takiyeddin'in rasathanesini gösteren bir minyatür</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Bir halk
olarak “Çingeneler”i de romanına dahil eden Elif Şafak dışlanmışlıkları,
ötekileştirme ve önyargıları okurun gözleri önüne seriyor. Renkli ve eşsiz
Balaban karakterini kendi adıma önemsiyorum ve Elif Şafak’ın oluşturduğu en
başarılı karakterlerden biri olduğu kanaatindeyim. Romanın gidişatında da
önemli yol ayrımlarında karşımıza çıkan Balaban’ı gözden kaçırmayın derim.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Ustam ve
Ben, yarılmış bir nar gibi her tanesi ayrı dünya ayrı fikir veriyor. Kafka’nın
deyimiyle içimizdeki buz denizi buzdan-balta misali kıran romanlardan. Nar
tanelerinden birinde de Elif Şafak’ın sevdalandığı –aslında tüm dünyanın
sevdalandığı- İstanbul’da karşılıyor bizi. Romana mekan olan İstanbul’a Elif
Şafak bu sefer farklı bir açıdan, gündeme gönderme olarak çarpık kentleşme ve
mimari sorunlar üzerinden eğiliyor. Ustam ve Ben’de şehir yine önemli bir öge:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Yalnız şunu unutmayın ki şehirler de
insanlar gibidir… Onlar da yaralanır ve kanar. Yapılan her gayrimeşru bina
İstanbul’un kalbine çakılmış bir çividir… Herkes her yere inşaat kondurmak
isteyebilir ama bu İstanbul’u üzer, incitir, bitirir. Buna hakkımız var mı?”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Bazı şehirlere kendi istediği için
gider insan; bazılarını da şehir istediği için.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Mekansal
sentezi mimariyle ele alan ve İstanbul’a bu bakış açısından baktıran sebep
elbette ki Mimar Sinan faktörü. Sinan’ın çağının fersah fersah ötesindeki şehir
planlamacılığı, mimari dehası, insana verdiği önem ve elbetteki o eşi benzeri
bulunmayan eserleri. Okuyunca mutlaka her birini görmek isteyeceğiniz ve
romanda inşaatına şahit olduğumuz başyapıtlar da neler yok ki? Şehzadebaşı
Camii, Süleymaniye, Selimiye’nin yanında Mimar Sinan’ın şehre su getirme ve
ulaşılabilirliğini artırma görevini üstlenen su taşıma depolama sisteminin
inşaatı da Ustam ve Ben’de okurları bekliyor. Aslında Ustam ve Ben’in en önemli
büyülerinden biri bu. Okudukça tuğlaların birleştiği, harçların karıldığı,
çinilerin renklere kavuştuğu ve her biten bölümde sayfalarının arasından
binalarının yükseldiği bir roman bu. Mimar Sinan’ın binalarına girdiğinizde
hissedeceğinizi, kafanızı kaldırdığınızda kalbinizi ritmini değiştirecek
ayrıntı romanın satırlarında saklı aslında:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Kubbe” dedi Sancha. “Bütün sesleri
toplayan bir kubbe. İnsanlara bir Rab olduğunu ve onun korku ve ceza değil,
merhamet ve sevgi saçtığını hatırlatacak kubbeler yapmalıyız. Kimseyi ezmeyen.
İnsan ve Tanrı’yı yakınlaştıran kubbeler.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Tasavvuf ve
aşk, Elif Şafak’ın Pinhan’dan beri tüm yazarlığına öyle ya da böyle –iyi ki de-
katılan iki tema yine karşımıza çıkıyor. Mecnun Şeyh’in yargılanması kitlelerin
tasavvufa bakışı ve şeriatın güçlü kanatlarının gölgesinde kalan halkın halini
anlatan bir Osmanlı –aslında sadece Osmanlı değil…- panoroması sunuyor. Mecnun
Şeyh’in ağzından çıkan kelama kulak vermek eminim hepimize çok şey katacak:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Allah tacir mi hesap tutsun? Niye
baksın günahın sevabından fazla mı diye, elinde terazi mi tutar? Buysa oruç
tutmana sebep, tutma. Buysa sana secde ettiren, etme. Allah kâtip değil ki
deftere kaydetsin. Takvada sahtekâr olacağına, günahında samimi ol, daha iyi.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Bir diğer
bahsetmek istediğimse yine Elif Şafak’ın kucaklayıcı ve empatiyle yoğrulmuş
bakış açısından izlediğimiz padişahlar, kadın sultanlar, paşalar, sadrazamlar.
Elbette kanlı anlara sahne olmuş bu hayatlara insani bir dokunuşla yeniden
hayat veren Elif Şafak, bir şekilde anlaşılamayan ve yanlış anlaşılan bu
insanlara kem nazarla bakmamızı engelleyen halis bir bakış açısı sunuyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Bir de
kitabın Sinan’ın ağzından dökülen ve hayata dair çok şey söyleyen ve aslında
bize insanın ister Osmanlı’da yaşasın ister günümüzde yine “insan” olduğunu ve
insani duyguların evrensel ve zamansız olduğunu anlatıyor:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Yaptığın işi gönlünde hissedersen,
ırmaklar çağlar içinde.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Şayet bir işi başarmak istiyorsan,
onu neden bir başkasının değil, senin yapman gerektiğine kâinatı ikna etmen
lazım. Bunun da tek yolu, çalışmaktır.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Vücut sarayını Rab inşa eder,
anahtarını bize teslim eder.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOXdyEm0mNu0HrfnWdSOnrBo6Un_GAXPVH9xYUYOALPj1iigazvlO6tdiAwvrykxRij2g1e-Ek8czUKn-i5R-188Opemq7C89GYf0hZ_9BMAZ2nd3PjvAkQpK3vQQOiLO9qIjsOsIUA3Lr/s1600/mesquita-selimiye.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOXdyEm0mNu0HrfnWdSOnrBo6Un_GAXPVH9xYUYOALPj1iigazvlO6tdiAwvrykxRij2g1e-Ek8czUKn-i5R-188Opemq7C89GYf0hZ_9BMAZ2nd3PjvAkQpK3vQQOiLO9qIjsOsIUA3Lr/s1600/mesquita-selimiye.jpg" height="265" width="400" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: small;">Selimiye'de müezzin mahfili "Arzın Merkezi"(mi?)</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Bir de
kişisel olarak bahsetmeden geçemeyeceğim biri var Ustam ve Ben’den: Sahaf
Simeon. Kitaplara sevdalı Elif Şafak’ın kitaplara sevdalı okuru olarak sanki
bana yazılmış gibi hissettiğim satırların ev sahibi Simeon’un Elif Şafak’ın
benzersiz betimlemesiyle canlandırdığı o kütüphane-ev’i, yaşam alanını ele
geçiren kitapları, mürekkep ve kağıt kokusu… Cümleyi tamamlamayacak hale geldim
, eminim ki gerçek okurların büyüleneceği bu satırlarda siz de farklı bir
deneyim yaşayacaksınız:</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Üstatlar mühimdir ama kitaplar daha
âlâdır, unutma. İnsanın bir kütüphanesi varsa bin öğretmeni var demektedir.
Aslolan öğrenmektedir. Cühela takımı
zanneder ki bu âleme yiyip içmeye yahut kavga çıkarmaya geldik. Veya çoluk
çocuğa karışmaya. Hâlbuki esas işimiz bilgimizi ilerletmek. Bu sebepten
buradayız.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Ustam ve Ben
daha nice bahsedemediğim yönleriyle sonsuz kapılı bir saray. Okurların keşfini
bekliyor, nice yönden ele alınacak eleştirileri ve unutamayacağınız anılara
kaynaklık yapmayı da öyle. Nice zamandır beklediğimize değen kitap,
İskender’den önceki Elif Şafak külliyatına daha yakın duruyor, bu da kimi
okurların daha hoşuna gidecek eminim, bahsetmeden geçemeyeceğim bir unsur bu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ23zBb-Y4XNKuaz1W04UmRHv_np7rQe9hkdqV9InzqnPIsAO8fP6L9ZQBfG1ZM9OZH6RonmgZn9G1eN1OybUMX_8L2mBOQzNeKs78oQQZkcPm_WpeLLiY7IMBrYv6Ur1w7ZJiTDBU-Ndz/s1600/fft81_mf1895678.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ23zBb-Y4XNKuaz1W04UmRHv_np7rQe9hkdqV9InzqnPIsAO8fP6L9ZQBfG1ZM9OZH6RonmgZn9G1eN1OybUMX_8L2mBOQzNeKs78oQQZkcPm_WpeLLiY7IMBrYv6Ur1w7ZJiTDBU-Ndz/s1600/fft81_mf1895678.jpg" height="212" width="400" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Nice
yönleriyle daha fazla daha ayrıntılı ele almak istediğim Ustam ve Ben’i olay
gidişatından ve anahtar noktalardan bahsetmemeye çalışarak ele aldım. Gerisi
sizlere kalmış. Edebiyatımızın unutulmaz romanlarından biri olacağı kesin olan
Ustam ve Ben sizi başka kitaplara, başka yazarlara da yönlendirecek ve
çıktığınız yolculuktan uzun süre dönemeyeceksiniz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Hayatımın
yazarı Elif Şafak’a tüm okurlar adına teşekkür ediyorum kalbimden, ruhumdan,
derûnumundan. Bize bu güzel eseri ulaştıran Doğan Kitap’a da ayrıca
teşekkürler</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">“Aşk gibiydi okumak da… Neden, nasıl müptelası olduğunu, bilen zaten
gayet iyi bilirdi; bilmeyene de anlatamazdın bir türlü.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;">Edebiyatla
kalın…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kubilay</span><span style="font-size: small;"><o:p></o:p></span></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-309703105802522202013-12-22T12:03:00.001+02:002013-12-22T12:03:56.910+02:00Elif Şafak'la Harika Bir Gün!Dün hayatımın en güzel günlerinden birini yaşadım. "Hayatımın yazarı" olarak adlandırdığım, gönlümde apayrı yeri olan Elif Şafak'la tanıştım. Bu vesileyle de İstanbul'dan ilk yazımı yazmış bulunuyorum Kontrast, nicelerine inşallah...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmZH81SBW8bMgZbsFaRz8B-LhxLooWRmzDL_jF4VZM1qTOAlPOrcu570YcEuAqWeWoft_4YomUZNgWmvJtqz8ccOcFIxsmhLDLdiaJz1I-ZvsdbhE2_bT3vFaU-XdvXiAYBceeszCz4eEG/s1600/WP_20131221_010%5B1%5D.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmZH81SBW8bMgZbsFaRz8B-LhxLooWRmzDL_jF4VZM1qTOAlPOrcu570YcEuAqWeWoft_4YomUZNgWmvJtqz8ccOcFIxsmhLDLdiaJz1I-ZvsdbhE2_bT3vFaU-XdvXiAYBceeszCz4eEG/s320/WP_20131221_010%5B1%5D.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Sevgili Elif Şafak! İnce, zarif, kibar, ilgili, sıcakkanlı... Ondan beklediğim tüm sıfatların fazlasıyla karşıladı bizi. Okurlarıyla o kalpten bağı nasıl da güzel kurduğunu bizzat deneyimlemiş olmanın verdiği sevin içerisindeyim hale. Dile kolay, hayalimi gerçekleştirdim ben. Senelerden beridir süren tutkulu bir okurun başka ne istemesini beklersiniz? Televizyonlardan hep duyduğunuz o sesi yanı başınızda hissedince mutluluk sarhoşu oluyorsunuz bir nevi. Onunla sohbet etmenin zevki paha biçilemez. Belki başkalarına abartı gelebilir tüm bunlar ama yazarıyla gönül köprüsü kurmuş okurların beni anlayacağını düşünüyorum.<br />
<br />
Kısmet oldu, blogum Kontrast'tan da bahsettim Elif Şafak'a, adresini de verdim. Bu yazıyı okuma ihtimali bile beni daha da mutlu etmeye yetiyor. İmza günleri aslında bir nevi tehlike, birkaç dakikada kafandaki yazarın o "idea" yazarın yerle bir olma ihtimali mevcut. Elif Şafak, samimiyetini bir an kaybetmeyen bir yazar ve kitaplarından kurulan bağı gerçek hayatta da güçlendiren bir "dost". Ve belki de en güzeli de Şehrin Aynaları'nı şöyle imzalaması: "Sevgili Kubilay, yollarımızın yeniden kesişmesi dileğiyle ve dostlukla..."<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxF-YYrIrlhAE4SYaga_1nZnd0c15X-3aMpylsLX1lBdZe9c9bXkwGtkzy755SwyMuDr8ag56aRy48CoNqGAem9U-bgpOEbWROAMZgXnyEQzVZHzGvcr6i9OYs6W4FtPaySxcmNYI0KJ6S/s1600/WP_20131221_007%5B1%5D.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxF-YYrIrlhAE4SYaga_1nZnd0c15X-3aMpylsLX1lBdZe9c9bXkwGtkzy755SwyMuDr8ag56aRy48CoNqGAem9U-bgpOEbWROAMZgXnyEQzVZHzGvcr6i9OYs6W4FtPaySxcmNYI0KJ6S/s320/WP_20131221_007%5B1%5D.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
***<br />
<br />
Tıp Fakültesi okumanın cilveleri diyelim, ayrı kaldım yine Kontrast'tan sizlerden. Elif Şafak'la görüşmeme vesile olan "Ustam ve Ben"e en kısa zamanda başlıyorum ve kapsamlı bir dosyayla karşınızda olacağım. Kısa zaman önce bitirdiğim bu sene Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Alice Munro'nun "Bazı Kadınlar"ının eleştirisini de "Ustam ve Ben"den evvel yayınlayacağım inşallah.<br />
<br />
Edebiyatla kalın!<br />
<br />
Kubilay<br />
<br />
***<br />
Daha önceki Elif Şafak kitap eleştirilerime ve yazılarıma ulaşmak için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz:<br />
<br />
<a href="http://kontrast9.blogspot.com/search/label/Elif%20%C5%9Eafak">http://kontrast9.blogspot.com/search/label/Elif%20%C5%9Eafak</a><br />
<br />
<br />Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-89630961831883165652013-07-15T09:50:00.002+03:002013-07-15T09:50:34.458+03:00Bülbülü Öldürmek: Utancın ve Umudun Romanı
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ38vcznJK2AaEBm73RBPmS3Xec4ocobVA7rWJqLetuTLA4aGv4LuYK6rwvvjt9NCcCfJuOdAScfnB9KHWjsglgsLduKquOHR-1wAg-A48J1U5OFqLWOPFv7UY35EPaFnMdkuIWm2GFKOG/s1600/b%C3%B6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ38vcznJK2AaEBm73RBPmS3Xec4ocobVA7rWJqLetuTLA4aGv4LuYK6rwvvjt9NCcCfJuOdAScfnB9KHWjsglgsLduKquOHR-1wAg-A48J1U5OFqLWOPFv7UY35EPaFnMdkuIWm2GFKOG/s320/b%C3%B6.jpg" width="216" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;"></span></b> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“İstediğin kadar kuş
avlayabilirsin ama, sakın bülbüle dokunma. Zararsız olanları öldürmenin günah
olduğunu aklından çıkarma.”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Bülbülü Öldürmek. İki kelimeyle bir kitabın özünü okuyucunun
kalbinde hissettirebilmek. Müthiş bir metafora sahip başlıkla okuyucuyla
buluşmak. Yüreği olan okuyuculara seslenmek ve nefes alan bir kitap yazmak.
Harper Lee’nin ilk ve tek kitabı bunların hepsini ve daha fazlasını karşılamış
olmanın gururu ve her geçen yılın ona kattığı deneyimle bir anıt kitap artık.
Zaman kavramını yok etmeyi başaran Bülbülü Öldürmek işlediği konuyla da –ne
yazık ki- güncelliğini korumaya her geçen gün devam ediyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">1930’ların Amerika’sının Alabama Eyaleti, Maycomb
kasabasında yaşayan insanların hayatına mercek tutup örneklem tekniğiyle
insanlığın en büyük sorunlarından birine, ırkçılığa, işaret eden ve konuyu bir
romanın tüm olanaklarını kullanarak anlatan Bülbülü Öldürmek anlatım tarzıyla
da hedeflediği noktaya yani okuyucunun kalbine ulaşmayı başarıyor. Avukat
Atticus Finch’in kızı Scout’un gözünden bir panorama sunan Harper Lee
yetişkinlerin doğru bulduğu ama aslında koca bir trajediden başka bir şey
olmayan garip hal ve hareketlerini çocuksu bir duyarlılık ile sergiliyor.
Aslında “çocuksu” kavramı da olan bitene aykırı. “İnsancıl” demek en doğrusu. Harper
Lee olayı anlatmak için öyle güzel bir pencere seçiyor ki kırmızı harflerle
yazılı korkunç bir geçmişe ve de geleceğe sahip ırkçılığı en hassas biçimde ele
almayı başarıyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Başını Dill’den yana
salladı. “Bunun duyguları daha sertleşmemiş. Bir parça büyüsün, hoş görmeyi,
katlanmayı öğrenecektir. Hastalanmayacak, ağlamayacaktır. İnsan olarak birçok
şeye üzülecektir ama… artık ağlamayacaktır. Ancak birkaç yıl ister.”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Ağlamak mı Bay
Raymond, neye?” diye sordu Dill. Erkek olduğunu kavramaya başlamıştı sanırım.</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“İnsanların
birbirlerine verdikleri acıya… Kimilerinin hiç düşünmeden neden oldukları
felaketlere…. Beyazların siyahlara yaşattığı cehennem hayatına… Onların da
birer insan olduklarını akıllarına getirmeyişlerine…”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Harper Lee, kitabına varmak istediği noktaya gelmeden önce
farklı bir yerden başlangıç yapıyor. Scout, abisi Jem ve arkadaşları Dill’i ve
yaşadıkları mahalleyi bize tanıtıyor aslında. Çocukların başından geçen ve
kitabın başında bilmesek de sonunda anladığımız “anahtar maceralar” okuyoruz
ilk sayfalarda. Boo Radley isimli çekingen, yıllardır evinden dışarı adım
atmamış, hakkında efsaneler dolaşan komşularını görebilmek için türlü oyunlar
çeviren üçlü hayatlarında dönüm noktası olacak insanla böyle yarı eğlenceli
yarı hüzünlü olaylarla, gizemli hediyeler ve ufak sıyırıklarla tanışıyorlar. Bu
aşamada üçlüyü tamamen tanımış oluyoruz. Talihsiz olaylar silsilesi
başladığında yazarın eli de böylece rahatlıyor tanıdık karakterlerle bir maceraya
içi rahat bir şekilde bizi uğurluyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kitabımızın ana karakteri Scout da benim hayatımdaki
unutulmaz kitap karakterlerinden biri. Duygusal, hassas, sevecen, afacan,
başkaldıran, insancıl ve sevgi dolu, zeki ve tatlı bir kız çocuğu Scout. Çocuk
yaşını küçümseyenlere karşı kitap boyu büyük dersler veriyor. Yazar onu biraz
da erkeksi bir kız çocuğu olarak çiziyor. Halası tarafından hanım hanımcık
yapılmaya çalışılsa da içindeki “pantolonlu haşarı kız”ı bırakmıyor hiçbir
zaman. Rol modelleri abisi ve babası olan Scout’un gördüğümüz kadarıyla kız
arkadaşı yok. Erkeklerin dünyasını daha kolay buluyor, hanım hanımcıklığı
gereken zamanlarda pek hoşlanmasa da “rol” olarak üstleniyor. Toplumun çizdiği
normlara göre hareket etmeyi reddeden ama “gereken” yerlerde toplumun
çarklarına sıkışıp kalan bir Scout’la Harper Lee önemli bir mesaj veriyor.
Irkçılığın temelinde yatan “farklı” olmaktan duyulan korku Scout’la beraber ön
planda olmasa da romanın iskeletine inceden inceye yayılıyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Scout’un abisi Jem de kitap ilerlerken büyüyen ve
çocukluktan ergenliğe sancılı bir geçiş yapan bir karakter.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Scout’la tatlı tatlı atışsalar da kardeşini
çok seven Jem babası gibi olmaya çalışıyor, karşılaştığı olaylardan
etkileniyor, kalbi kırılıyor, hayret ediyor. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“ “Jem, bana sorarsan
sadece bir tür insan var. O da insanın kendisi.”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Jem dönüp yastığına
bir yumruk indirdi. Tekrar sırtını dayadığında yüzü bulutlanmıştı. Kendi içine
kapanmak üzereydi. Kaşları çatıldı. Dudakları kapandı. İncecik bir çizgi oldu.
Bir süre konuşmadı. Sonunda, “Ben de öyle düşünmüştüm.” dedi. “Senin
yaşındayken. Bir tür insan varsa niçin birlikte geçinemiyorlar? Hepsi birbirine
benziyorsa, niçin birbirlerini kırmak için bu kadar çaba harcıyorlar? Scout,
öyle sanıyorum ki, bir şeyi anlamak üzereyim. Boo Radley’in bunca yıl niçin
evine kapandığını anlıyorum gibiyim… Çünkü evinde kalmak istiyor…”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kitabımızın ve dünya edebiyatının en eşsiz karakterlerinden
Atticus Finch için ne desem az. Avukat Atticus toplumun değişmez normlarına
aykırı bir baba, bir aktivist, ırkçılığa karşı göğüs germiş, bir Amerikalı
değil, bir dünya vatandaşı her şeyden önce insanlık adına yakışan bir insan.
Kitap boyu dediği her söz, çocuklarını yetiştirirken takındığı tavırlar örnek
alınması gereken bir portre oluşturuyor karşımızda. Harper Lee’nin ve kalbi
olan her insanın özlediği insan türü o. Köşeleri olmaya, mükemmel olmaya
çalışmayan biri aynı zamanda. Harper Lee onu kahramanlaştırmadan ince bir
çizgide taşıyor kitap boyu.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“ “Her şeyden önce”
dedi. “Basit bir kuralı öğrenirsen, herkesle daha iyi geçinirsin Scout. Bir
insanı, sorunu onun açısından düşünmeye alışmadıkça anlaman olanaksızdır.”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Efendim?”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Derisinin içine
girip gezineceksin.” ”</span></b></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA1_0kQ1haVzUQnIxj0M9E7ABvWMWvghKbgpKNxBoARVbRB1dHkfXDU4DIxlFgsB9ywBeU85R9qsZBDqDiuwDD_ZBuWwaJCGmyqS1_CQHmB4TFhhVPLhY3DHFzFoIikWGlr9aWucoGVbsw/s1600/To_Kill_a_Mockingbird.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA1_0kQ1haVzUQnIxj0M9E7ABvWMWvghKbgpKNxBoARVbRB1dHkfXDU4DIxlFgsB9ywBeU85R9qsZBDqDiuwDD_ZBuWwaJCGmyqS1_CQHmB4TFhhVPLhY3DHFzFoIikWGlr9aWucoGVbsw/s320/To_Kill_a_Mockingbird.jpg" width="216" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İlk baskının kapak tasarımı (1960)</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<strong><span style="font-family: Calibri;"></span></strong> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Geçtiğimiz sene yayınlanan filmiyle de büyük yankı
uyandıran<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve Bülbülü Öldürmek’le temelde
aynı meseleyi işleyen The Help (Duyguların Rengi) kitabının yazarı Kathryn
Stockett’in de esinlendiğini düşündüğüm mahalle örnekleminden yola çıkarak
ırkçılığı anlatma tekniğinin temeli bu kitapta atılıyor. Ortada bir siyahînin
bir beyazın ırzına geçmekle suçlandığı bir dava ve dava ekseninde “onlar” ve
“biz” ayrımını en keskin biçimde ortaya çıkaran kasaba halkı var. Siyah olmanın
neredeyse hayvan olmakla eşleştirildiğini okumak insana acı veriyor. Daha da
acısı aslında birkaç umut vaat eden adım atılmış olsa da temelde aynı
hastalıktan muzdarip histerik bir insanoğlu günümüzde kanlı canlı varlığını
sürdürüyor. Hedefler değişiyor sadece, mekânlar ve zamanların sessiz ev
sahipliğinde. İnsanoğlunun büyük rezilliğinden bazen siyahîler, bazen etnik
gruplar, bazen din mensupları ve her zaman masum insanlar mahvoluyor. Aklım
almıyor, idrakime sığmıyor. Bir insan nasıl sırf ten renginden dolayı bu
muameleleri görür, açıklama yapamıyorum. Yapamıyoruz. Geçiştiriyoruz.
Yüzleşemiyoruz. Sözde insanlık bu. Manevi Taş Devri’nden ruhsal arkaiklikten
kurtulamamış insanoğlu utandırmalı hepimizi. Atticus’un siyahî Tom için yaptığı
müthiş savunmaya kulak vermekte fayda var:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“ Gerçek şudur. Bazı
zenciler yalan söylerler, bazı zenciler kadınlara karşı saygısızdır, beyaz
kadın olsun, siyah kadın olsun, fark etmez. Fakat bütün bunlar yalnız bir ırkı
değil, bütün insanlığı ilgilendiren suçlardır. Bu salonda hayatında yalan
söylememiş, ahlaksız bir davranışta bulunmamış bir insan olabileceğini
sanmıyorum.”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kalabalıklara karşı bir başına mücadele eden bir kahramanın
hikâyesi bu. Atticus Finch, Bülbülü Öldürmek’le tarih yazıyor. Doğru
bildiğinden bir an bile vazgeçmiyor. Scout’un Hitler’i lanetleyip siyahilere
cephe alma ikilemi içinde bulunan öğretmeninin aksine tüm insanlığa sevgiyle
yaklaşıyor Atticus:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“ “Ama Hitler’den
nefret etmek doğru mu?”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Doğru değil.” dedi.
“Kim olursa olsun, nefret etmek doğru bir hareket değildir.” ”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Yazarının kelimeleriyle Bülbülü Öldürmek “anlatması gerekeni
tek başına anlatabilen” bir kitap. Hakkında ne yazılırsa yazılsın yetersiz
kalması da bundan. Bülbülü Öldürmek mutlaka ama mutlaka okunmalı. Bu
best-seller tavsiyeleri gibi bir tavsiye değil ama. İnsanlığa çağrı.
Satırlarında kan ve gözyaşı olan; masumiyet, hüzün ve utancın roman Bülbülü
Öldürmek. Çocukluğun romanı. Yetişkinlere kendilerine çeki düzen vermelerini
çocuk dilinden aktaran bir ihtar. Çocukları nasıl köşeye sıkıştırdığımızı ve
onların içindeki cevherleri sıradanlaştırıp ruhlarını fakirleştirdiğimizi
anlatan bir ağıt. İnsanlardan kaçıp saklanan Boo Radley’i ile bu durumun
çözümünün ne kadar zor olduğuna işaret eden bir bildiri. Ama… Yine de umudun
kitabı Bülbülü Öldürmek. İyi insanlar var dedirten bir ferahlık. Hassas
insanların yalnız tadabildiği mütereddit bir ferahlık bu. Her şeye rağmen
sarılacak bir dalımızın olduğunu hatırlatan bir başyapıt.</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgThGgaK-FIul8xb9TktURaQ4AiDLhl47jdIPVn93YRjUnui2iOp1dmdbYWVPkKzhQpQByssGHUniqjyHMRVG85RvzyQVZ-PDURdscQVAkPRVIStpSoqx5D1p3IfkXq4RrkX3PxE5Vj2Ehs/s1600/harperlee.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgThGgaK-FIul8xb9TktURaQ4AiDLhl47jdIPVn93YRjUnui2iOp1dmdbYWVPkKzhQpQByssGHUniqjyHMRVG85RvzyQVZ-PDURdscQVAkPRVIStpSoqx5D1p3IfkXq4RrkX3PxE5Vj2Ehs/s320/harperlee.jpg" width="255" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Harper Lee</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"></span> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Adıyla, karakterleriyle, olayları ve kurgusuyla, bilhassa
dünya edebiyatının işlediği en önemli mahkemesi ve Atticus Finch’in efsanevi
savunmasıyla kendisi de bir avukat-yazar olan Harper Lee’nin ilk ve tek romanı
Bülbülü Öldürmek karşısında saygıyla eğiliyorum.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Böyle bir kitap hakkında yazılan yazıyı da ancak kendi
satırlarıyla bitirebilirim:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Yakından tanıdığında
bütün insanlar iyidir Scout.”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">*Büyük usta Harper
Lee’yi sevgi ve hayranlıkla selamlıyor, Altın Yayınları’na ve dilimize bu başyapıtı
kazandıran Özay Süsoy’a teşekkür ediyorum.</span></i></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-44242694021993894502013-07-03T19:54:00.002+03:002013-07-03T19:54:36.180+03:00Kafka'nın Doğum Gününde Mutlu Bir Haber<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhImrw_exPanfLI_YEObgecfHT7uTHTWeRddv1PMv57niexGEIoXoHZlIrfz63auzbTvf2yNen47JNIcmpDbmqBhufEKKNnCyKvcvslXkwdVa5FjAXCn0H0fjfJ1v2owm3CYE_evgjYtLys/s512/kafkaokur.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhImrw_exPanfLI_YEObgecfHT7uTHTWeRddv1PMv57niexGEIoXoHZlIrfz63auzbTvf2yNen47JNIcmpDbmqBhufEKKNnCyKvcvslXkwdVa5FjAXCn0H0fjfJ1v2owm3CYE_evgjYtLys/s320/kafkaokur.png" width="196" /></a></div>
Bugün eşsiz yazar Franz Kafka'nın 130. doğum gününü kutlarken sizinle mutlu bir haberi paylaşmak istedim. Kısa bir süre önce yazdığım Dönüşüm yazım sayesinde Twitter aracılığıyla Kafka Okur oluşumuyla tanıştım. Ve ne mutlu ki Dönüşüm -ve tabii ki de Kafka sayesinde- bu oluşumda yer almam için teklif aldım. Böyle nitelikli bir işin içinde yer almayı seve seve kabul ettim.<br />
<br />
Bundan sonra <a href="http://www.kafkaokur.com/">www.kafkaokur.com</a> adresinden de paylaşımlarda bulunma mutluluğu içerisinde Kafka'ya bir kez daha teşekkür ediyorum, ne de olsa bu yeni kapı onun sayesinde açıldı önümde.<br />
<br />
Kafka Okur'a mutlaka uğrayın. Tüm zamanların en eşsiz yazarlarını temele alan konseptiyle ve geniş edebi yelpazesiyle tüm edebiyat severleri bekliyor her zaman. Sitenin illüstrasyonlarla zenginleştirilmesi apayrı bir olay, yazımda da kullandığım bu çalışmaların tamamını görünce eminim ki sizler de hepsini çok beğeneceksiniz.<br />
<br />
Sözleri bitirmeyi Usta'ya bırakıyorum. Ve tekrar... İyi ki doğdun Kafka!<br />
<br />
<div class="js-tweet-text tweet-text">
<strong>"Bir kitap başımıza inen bir darbe gibi bizi sarsalamıyorsa neden zahmet edip okuyalım ki?"</strong></div>
<div class="js-tweet-text tweet-text">
<strong></strong> </div>
<div class="js-tweet-text tweet-text">
<em>Kafka Okur'un Web Adresi: <a href="http://www.kafkaokur.com/">www.kafkaokur.com</a></em></div>
<div class="js-tweet-text tweet-text">
<em>Twitter Hesabı: <a href="http://www.twitter.com/kafkaokur">www.twitter.com/kafkaokur</a></em></div>
<div class="js-tweet-text tweet-text">
<em>Kontrast'ın Twitter Hesabı: <a href="http://www.twitter.com/blogkontrast">www.twitter.com/blogkontrast</a></em></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-88539730670756554872013-07-02T09:25:00.001+03:002013-07-02T09:36:13.095+03:00Cehennem: Dante’nin İzinde Viral Roman Yazma Sanatı<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJfstD-4edNF0ja8fVMeN5uoGbcxn5jZoDepElITjh4SgmLquvFNI7WUoNZyw8Nq2I5Ep0XEpDABF70KGmxyncfwgFlc2FRd5zqKbmV4srjnJxgQdlHQLLtjKrjrN6CSOg_ENf0DksAPYQ/s557/db1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJfstD-4edNF0ja8fVMeN5uoGbcxn5jZoDepElITjh4SgmLquvFNI7WUoNZyw8Nq2I5Ep0XEpDABF70KGmxyncfwgFlc2FRd5zqKbmV4srjnJxgQdlHQLLtjKrjrN6CSOg_ENf0DksAPYQ/s400/db1.jpg" width="251" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Ben Gölge’yim. </span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Acılar kentinden
kaçarım.<o:p></o:p></span></i></div>
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Sonsuz kederin içinden
uçarım.”<o:p></o:p></span></i><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Cehennem’e hoş geldiniz! İşte karşınızda kelimenin tam
anlamıyla sansasyonel yazar Dan Brown’un yeni başyapıtı. Dante’nin İlahi
Komedya’sından beslenen, tarihi, coğrafik, kriptografik ve bilimsel ögelerle
bezenmiş bir tablo Cehennem. Sürükleyici kelimesi hiç bu kadar yetersiz
kalmamıştı, emin olabilirsiniz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Belki de neden bu kadar hararetli bir başlangıç yaptığımı
düşünenler olabilir. “Çok satan yazar soğukluğu” olan edebiyat okurlarına
seslenmeliyim önce. Ön yargıları yıkmanın tam zamanı. Belki aradığınız edebi
zevki bulamayabilirsiniz ama herkesin böyle bir kitabı okumaya ihtiyacı var.
Kendi adıma uzun süredir beni böyle dünyadan koparan bir kitapla
karşılaşmamıştım. Zaten bir kez okumaya başlasanız bile eminim ki
bırakamayacaksınız, çünkü Brown eline geçirdiği okuru bırakmaya niyeti olmayan
viral bir roman yazmış durumda.</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWMZYdYA-CKie4Qy4R14SO8blZO6l1ViEoARtGf4_MbxbVPyFvFzDQcr0REDMCgnxo1R3O5ulSpYhYCeJSRrRXTXHx0WBKwiRv93Y4roep2PMDz0drXFbMRkOJ5am-d9fo6rF3ydgze4vW/s1000/inferno.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWMZYdYA-CKie4Qy4R14SO8blZO6l1ViEoARtGf4_MbxbVPyFvFzDQcr0REDMCgnxo1R3O5ulSpYhYCeJSRrRXTXHx0WBKwiRv93Y4roep2PMDz0drXFbMRkOJ5am-d9fo6rF3ydgze4vW/s400/inferno.jpg" width="262" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Cehennem'in orijinal kapağı. Bizim kapağımızdaki gizemki Dante maskesinin <br />
yerine Dante'nin portresi kullanılmış.</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
</div>
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Karanlık bir tünelde
yüzerken nefessiz kaldığın dönüşü olmayan bir nokta gelir. Tek çaren,
bilinmeyene doğru ileri yüzmek ve bir çıkış olması için dua etmektir.”<o:p></o:p></span></i><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Belki de bu sözler Cehennem’in kurgusunu özetliyor. Brown’un
vazgeçilmez başkarakteri Robert Langdon’un kitap boyu düsturu da bu söz aynı
zamanda. Zamana karşı bir yarışın da olduğu unutulmazsa Dan Brown kurgusunu
öyle sağlam ve sürprizli kuruyor ki merak etmeden okumak imkansız hale geliyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Cehennem Floransa, Venedik ve İstanbul üçgeninde geçiyor.
Kötü kahramanımız transhümanist felsefenin savunucusu, germ-line
mühendisliğinin kurucusu, deli mi dahi mi karar verilemeyen –ki bana sorarsanız
deliliğe daha yakın- Francis Zobrist’in dünya nüfusunun aşırı artışının getireceği
kaosu engellemek ve dünyanın kendi kendini tüketmesine izin vermeden yapay bir müdahaleyle
nüfusu azaltmak için hazırladığı bir salgının yayılmasını engellemeye çalışan
Robert Langdon bu bağlamda sayısız badireler atlatıyor, başına gelmedik
kalmıyor. Bu sırada Robert Langdon’a yardıma eden Dr. Sienna Brooks, Brown’un
klasik “Bond kızı” geleneğine uyuyor, yani yine Langdon’un yanında ondan daha
zeki ve olayları çözmesinde anahtar rol oynayan bir kadın karakterimiz var.
Dan Brown romanlarından kadın karakter ağırlıklı yazmayan bir romancı ve
yazdıkları da tercihen daha az feminen ya da feminenliğini bilinçli olarak
kullanan ruhu maskülen kadınlar diyebiliriz. Sienna dışında Dünya Sağlık
Örgütü’nün direktörü Elizabeth Sinskey ve kısa bir süre de olsa kitapta yer
alan Ajan Vayentha dışında Cehennem romanı erkeklerin egemenliğinde. En azından
olaylarda aktif ve tam anlamıyla anahtar rol oynayan Sienna’yla bir nebze olsun
bu eksiklik gideriliyor diyebiliriz.</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifaqyMfohRVv5wdwlRb_f-uCJK579k2RjYd5X_-6Z8x8c0vBlxzDy32JwPu_O-MSNCSLG4tk0aUfcyyiFDAzgR7JyTt_LgzBBHFe5_OGV7iMAUcrTYKtP-meY011-JqDPJuabjh8cykC5T/s500/db2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifaqyMfohRVv5wdwlRb_f-uCJK579k2RjYd5X_-6Z8x8c0vBlxzDy32JwPu_O-MSNCSLG4tk0aUfcyyiFDAzgR7JyTt_LgzBBHFe5_OGV7iMAUcrTYKtP-meY011-JqDPJuabjh8cykC5T/s400/db2.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Romanda önemli rol oynayan mekanlardan biri: Boboli Bahçeleri, Floransa</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Sanat tarihi profesörü ve kriptografi uzmanı Robert Langdon
bana her zaman yakın gelen ve Dan Brown’un da vazgeçemediği başkarakterken bu noktada
asıl spot ışığı Sienna’nın üzerinde olmalı diye düşünüyorum. IQ’sunun 208
olduğu sık sık yazar tarafından zikredilen Dr. Sienna Brooks, iyi bir oyuncu ve
kendini dünyayı kurtarmaya adamış bir aktivist. Çocukluktan beri bu farklılığı
ona engel oluşturmuş ve toplum içinde yalnız kalmasına sebep olmuş. Brown bunu
Sienna’ya ayırdığı özel bölümde çok başarılı bir şekilde anlatıyor:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Çocukken olağanüstü
bir zekâya sahip olan Sienna, büyürken kendini hep yabancı bir diyardaki bir
yabancı gibi hissetmişti… Terk edilmiş bir dünyada tutsak kalmış bir uzaylı
gibiydi. Arkadaş edinmeye çalışmıştı ama akranları onun ilgisini çekmeyen
saçmalıklarla meşguldüler. Büyüklerine karşı hep saygılı olmaya çalışmıştı ama
çoğu yetişkin ona dünyayla ilgili basit şeyleri bile kavrayamayan, daha da
kötüsü hiç merak etmeyen ve endişelenmeyen yaşlanmış çocuklar gibi geliyordu.<o:p></o:p></span></i></div>
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Kendimi bir hiçliğin parçası gibi hissediyorum.<o:p></o:p></span></i></b><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">…Normal biri olma isteği…<o:p></o:p></span></i></b></div>
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">İnsanlar onu, “Sienna
yavaşla!” diye uyarıyorlardı. “Dünyayı kurtaramazsın!”<o:p></o:p></span></i><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Ne korkunç bir laf.</span></i></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">…Bir kişi nasıl fark yaratabilir ki…</span></i></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">…Ben hasarlıyım…</i></b><i style="mso-bidi-font-style: normal;">”<o:p></o:p></i></span></div>
<span style="font-family: Calibri;">Toplumdan soyutlanma ve yalnızlık temalarını işleyen Dan
Brown güzel bir iş başarıyor ve kurgusuyla da Sienna’ya öyle bir rol biçiyor
ki… Kitabı okuyacak olanların heyecanlarına zarar vermemek için ayrıntılardan
bahsetmiyorum, okuduğunuz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.</span><br />
<span style="font-family: Calibri;"></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSM5sRbEm6jrdNuh_qz4m-OA_MPuNxZM_tqH9oGOxcJdHXFnF0v9o7m6i7K3p1LXaQuOKVSnGmcBtqi6iLs13MHwh1u75fi8m-wvetl9L4Wy-RsWF1eW8OXvHdxrEHtAdPhlaVc9o5paCD/s768/db4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSM5sRbEm6jrdNuh_qz4m-OA_MPuNxZM_tqH9oGOxcJdHXFnF0v9o7m6i7K3p1LXaQuOKVSnGmcBtqi6iLs13MHwh1u75fi8m-wvetl9L4Wy-RsWF1eW8OXvHdxrEHtAdPhlaVc9o5paCD/s320/db4.jpg" width="234" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Robert Langdon'un kabuslarına giren ve <br />
Ortaçağ'da veba doktorlarının kullandığı maske</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Bir başka inanılmaz karakter de kötü adamımız Francis
Zobrist – daha çok Zobrist adıyla zikrediliyor kitabımızda- Nüfus artışı
kontrol altına alınmadığı sürece insan ırkının tükeneceğini savunan Zobrist
yayınladığı makalelerle toplum tarafından dışlanmış durumdayken dünyanın dört
bir yanında ona hizmet eden müritlere sahip. Bir salgın yaratıp bununla
gerekliği “temizliği” yapmak isteyen Zobrist’in fikirlerini ayrıntısıyla
öğreniyoruz. Zaten kitabımız da macera oluşumuna sebep olan şahıs Zobrist’in ta
kendisi. Asıl ilginç olansa Zobrist’in tüm bu planlarını Dante ve onun şaheseri
İlahi Komedya – özellikle Cehennem- üzerine kurmuş olması. Kitabımıza adını
veren Cehennem de buradan geliyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Ayıklama Tanrı’nın
doğal emridir. Kara Ölüm’ün ardından ne geldiğini kendinize sorun. Cevabı
hepimiz biliyoruz. Rönesans. Yeniden doğuş. Her zaman böyle olmuştur. Ölümün
ardından doğum gelir. Cennete ulaşmak için insanın cehennemden geçmesi gerekir.
Usta bize bunu öğretti…</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Ölümden korkmuyorum…
Çünkü ölüm hayalcileri şehit mertebesine yükseltir… Asil fikirleri eyleme
dönüştürür. İsa. Sokrates. Martin Luther. Bir gün onlara katılacağım.”</span></i></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidKtdaVSvNYKl9vUlSurFClyCWvv4EmOy1GBp48Q92ZMFcdXgw7bihCLqyAOpF-jmYrppFejmG4n-PKXWg4hQ7jHlzxSfVwiMc0y_kAyqFk74EM3D2vAWoNGH03UywMF7ZfY1aW9hBB8Vu/s1600/db3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="278" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidKtdaVSvNYKl9vUlSurFClyCWvv4EmOy1GBp48Q92ZMFcdXgw7bihCLqyAOpF-jmYrppFejmG4n-PKXWg4hQ7jHlzxSfVwiMc0y_kAyqFk74EM3D2vAWoNGH03UywMF7ZfY1aW9hBB8Vu/s400/db3.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kitabın en önemli anahtarlarından biri Boticelli'nin La Mappa dell' Inferno'su</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Dante, Zobrist’in hayran olduğu bir sanatçı ve planlarını da
onun Cehennem’i üzerine kuruyor ve hazırladığı şifre ve oyunlarla Robert
Langdon’u üç şehirde Dante’nin yolculuğunun izini süren gizemli bir macera
çıkarıyor. Zobrist, takıntılı ve histerik edebiyat düşkünü bir bilim adamı.
Kitap boyu Dante her an karşınıza bambaşka yerlerden çıkacak ki ne dediğimi o
zaman gayet iyi anlayacaksınız. Zobrist’i bir kenara bırakırsak Dan Brown
Dante’nin İlahi Komedya’sını romanına zemin haline getirerek zarlarını sağlam
atıyor ve kurgusuna her zamankinden daha kuvvetli bir sanatsal altyapı
hazırlıyor. Botticelli’ler, Michelangelo’lar, Vasari’ler de resim ve heykel
ayağını oluşturuyor işin –ki klasik bir Langdon macerası sanatsız olmaz- Gerçekten
de bu durum tüm okuyucuların da hoşuna giden bir durum. Aynı zamanda daha önce
duymayanlar için öğrenme fırsatı sağlaması da bence takdir edilmesi gereken bir
olgu. Cehennem aynı zamanda Brown’un Langdon’a bizler için anlattırdığı bir
sanat tarihi dersi.</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlxPZgj5m73m_uJiKV2B6cL9J_zZaLYZ0z5XKPveCfdorEVb_s9L7BP6VIb1Td5c-R_L3aFRFaRVyN_O8angL4IrgqQsA2nYGNSDTAQhyphenhyphenqWnjH62TVpK9UMWPVPpdehl6-9T7xXbofrdr4/s600/Transhumanism_h+_svg.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlxPZgj5m73m_uJiKV2B6cL9J_zZaLYZ0z5XKPveCfdorEVb_s9L7BP6VIb1Td5c-R_L3aFRFaRVyN_O8angL4IrgqQsA2nYGNSDTAQhyphenhyphenqWnjH62TVpK9UMWPVPpdehl6-9T7xXbofrdr4/s200/Transhumanism_h+_svg.png" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Transhümanizmin Simgesi</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kitapta bahsedilen transhümanizm felsefesinden de
bahsetmeden geçmek istemem. Transhümanizm insanın evrimine kendi eliyle çeki
düzen vermesini isteyen, insandan yapay seçilimle bir süper tür yaratmayı
planlayan, Langdon’un benzetmesiyle<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>“Hitler’in öjeniğinin –genetik seviyede etnik temizlik” bir benzerini
yapmak isteyen ama daha geniş çapta etnik köken gözetmeksizin insan türünün
sayısını ideale getirmeyi amaçlayan fütüristik bir hareket. Transhümanizim
gücünü genetik mühendisliğinden alıyor ve dünya çapında sorumluluk sahibi
bireylerden oluşuyor: Güvenilir bilim adamları, vizyon sahibi bireyler,
hayalperestler ayrıca hareketi alevlendiren militanlar. Cehennem’in
yayınlanmasıyla birlikte çok tartışılan ve tartışılmaya devam edilecek bir
durum bu ve yine belirtmek gerekir ki Brown’un daha önce denediği tarzda bir
tarikat olgusuyla kurguya hareketlilik katmak amaçlanıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Aslında burada şu noktaya dikkat çekmek gerekir. Dan Brown
yine alışılagelen tarzını kullanıyor tüm bu süreçte. Oluşturduğu kendine has roman
kalıbını kullanıyor yine. Ama bu bir tekrara düşmek değil, Brown büyüsünün ana
maddesi bu unsurlar zaten. Çok satan ve tüm dünyayı her denediğinde kasıp
kavuran romanlarıyla bu formülün başarısını defalarca kanıtladığı göz önüne
alınırsa Dan Brown’un neden bundan vazgeçmediği gayet iyi anlaşılabilir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Diz çök bilgeliğin
kutsal mouseion’undan ve kulağını yere daya, dinle suyun şırıltısını.<o:p></o:p></span></i></div>
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Batık sarayın
derinliklerine in, orada, karanlığın içinde bekler khthonik canavar kan
kırmızısı sularına gömülmüştür lagünün ki yansıtmaz yıldızları.”</span></i><br />
<em><span style="font-family: Calibri;"></span></em><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcWrHMhnEgnw0g9CPcnzbcSJqS__hde2grmSMlln_YbdUWDMay6Jfk-R2b9iM0zji9yRO1ppKcwQ7LbxCvC4HkhLWeGfqkP82lJ1PQcHNikYGgBRaqyfoa2FIRHBc-hxyEoHrF8d8qyGYF/s480/g%C3%B6ksel.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcWrHMhnEgnw0g9CPcnzbcSJqS__hde2grmSMlln_YbdUWDMay6Jfk-R2b9iM0zji9yRO1ppKcwQ7LbxCvC4HkhLWeGfqkP82lJ1PQcHNikYGgBRaqyfoa2FIRHBc-hxyEoHrF8d8qyGYF/s320/g%C3%B6ksel.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Göksel Gülensoy kitabın sürprizlerinden...</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Bu satırlar nereyi işaret ediyor peki? Tabii ki de yazmamın
bir nedeni var. Dan Brown’un bize özel sürprizi: İstanbul. Kadim şehir Brown’un
romanında kilit rol oynuyor ve düşünmeden edemiyorsunuz neden daha önce
İstanbul’u kullanmadı Dan Brown diye. İstanbul’un Vatikan’dan ya da
Floransa’dan eksiği yok sanat ve tarih açısından ki bu da kitaba çok güzel
yansıtılmış. Brown’un İstanbul’unda Langdon’la beraber Ayasofya’ya, Yerebatan
Sarnıcı’na, Sultanahmet Camii’ne, Topkapı Sarayı’na rastlıyoruz. İstanbul’da
bizi karşılayan rehber Mirsat’la birlikte kendisinden sadece bahsedilse de Göksel
Gülensoy Cehennem’in Türkiye kadrosu. Göksel Gülensoy gerçek biri ve kendisi
Ayasofya’nın altına, yer altı mağara ve galerilerine keşif amaçlı dalış yapan
ve İstanbul’un saklı gizemlerini ortaya çıkaran kıymetli bir belgesel ve film
yapımcısı, bu yüzden de Dan Brown onu romanına alarak güzel bir jest yapmış. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Burası ikiye bölünmüş
bir dünya, karşıt güçlerin şehriydi: Dindarlarla laikler; eskiyle yeni;
Doğu’yla Batı… Avrupa ile Asya arasındaki coğrafi sınırda duran bu ebedi şehir,
gerçekten de Eski Dünya’dan daha eski bir dünyaya uzanan bir köprüydü.”</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Cehennem muhteşem kurgusu ve Dan Brown esintileriyle sizi
sarıp sarmalayacak ve tuzaklı yapısı ve her bölümünü “en heyecanlı yerinde”
bitiren, okumayı daha da hızlandıran 104 bölüme ayrılmış yapısıyla sizden
ayrılmaya hiç niyeti olmayan bir roman. İster bunu itiraf edin isterseniz
etmeyin ama yapılması gereken tek şey Dan Brown’u bir kez daha tebrik etmek. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Destansı bir yolculuk bu olsa gerek. Cehennem, yılın kitabı.</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRCP8xcMro_YdtaTsRtTZKQjhc3GHseP5xoiJp10Azu9LPHx63tazGg9wju0Q0vw652jDhKcvu6rSqzmLMdLPJr1z2OGjtuB0mOxx_0_fuafXaFDZYpOIV2eRAVr8r1weheU2bMopAFKeZ/s750/dan_brown_2009_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRCP8xcMro_YdtaTsRtTZKQjhc3GHseP5xoiJp10Azu9LPHx63tazGg9wju0Q0vw652jDhKcvu6rSqzmLMdLPJr1z2OGjtuB0mOxx_0_fuafXaFDZYpOIV2eRAVr8r1weheU2bMopAFKeZ/s320/dan_brown_2009_2.jpg" width="213" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dan Brown</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">*Kitabı en güzel ve aslına en yakın haliyle dilimize çeviren
Petek Demir- İpek Demir ikilisine ve Altın Yayınları’na teşekkürler.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kubilay</span></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-25319104303513158632013-06-26T19:49:00.003+03:002013-06-26T19:49:55.252+03:00Dönüşüm: Tüm Zamanların En Etkileyici Edebi Manifestosu
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKMggpiMiKdefuGedf-I8QJZtnn427A7N2vnzsxUpxF906nUZqyOv0kogFcH3CpbEUsqKGMxoDxPwWE_eB6R2UFGtVkcOciZyfaxDAl6Lw8_2NqD-oKQ8tI-hvNckhhJTJNcOfIokuBETc/s1600/30233.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKMggpiMiKdefuGedf-I8QJZtnn427A7N2vnzsxUpxF906nUZqyOv0kogFcH3CpbEUsqKGMxoDxPwWE_eB6R2UFGtVkcOciZyfaxDAl6Lw8_2NqD-oKQ8tI-hvNckhhJTJNcOfIokuBETc/s320/30233.jpg" width="205" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"></span> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Bu benim ilk Kafka’m: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Dönüşüm.</i>
Beni nasıl bir deneyimin beklediğini kestiremediğim bir başlangıçtı kitabı ilk
elime aldığım anlar. Uzun zamandır Kafka hakkında o kadar çok kişiden, o kadar
çok şey duymuş olmamla beraber bu kadar tarafsız –itiraf ediyorum aynı zamanda
bilgisiz- bir başlangıç çok iyi oldu aslında. Yepyeni kıtalar bulmaya yelken
açmış kâşifler misali önümde koca bir “Kafka Dünyası” açıldı sözün özü. Şimdi
okuyacaklarınız Kafka Denizi’ne kıyısı olan Dönüşüm Adası’nda yapayalnız kalmış
bir münzevinin anıları.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Dönüşüm, tüm zamanların en iyi başlangıç cümlelerinden
biriyle başlayan uzun bir öykü. Gregor Samsa’yla yani kitabın başkarakteriyle
tanışmak ancak bu kadar sade ve net, bir o kadar keskin bir ifadeyle
olabilirdi:</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“ Gregor Samsa, bir
sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş
olarak buldu.”<o:p></o:p></span></b></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Zaten bu başlangıç cümlesi yeterince iyiyken okuduğunuz her
kelime sizi gerçekten de büyülüyor. Gözlerinizin önüne her şey capcanlı olarak
gelmiyor aslında, Dönüşüm öyle bir kitap da değil zaten. Kafka’nın büyülerinden
biri bu olmalı. Karşındaki dünya ne etten kemikten müteşekkil ne de bilinmez
bir dünya. Dönüşüm karşınızda tam da bu ikisinin arasında, kelime karşılığı
olmayan bir şekilde tasvir ediliyor. Her şey orda, elinizi uzatsanız
tutabilecekseniz ama tuttuğunuz anda paramparça olacak sanki. Gri bir dünya.
Arafta bir tasvir tarzı.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Dönüşüm’ün karakter kadrosu Gregor Samsa ve ailesi bir de
başlangıç bölümündeki müdürden ibaret. Kafka’nın tüm karakterleri hatalarıyla
kusurlarıyla gerçekçi karakterler. Hepsi ölümsüz karakterler aslında bizlerden
parçalar taşıyan, bizler gibi bütüne varamayan karakterler. </span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Tabii ki de temel olayımız Gregor’un böceğe dönüşmesi. Kafka
tüm zamanların en başarılı metaforlarından birini kullanıyor ki bu da öyküyü
bir başyapıta çeviriyor. Neden başkarakteri böceğe dönüştürüyor Kafka? İki
farklı görüşe ayrılıyor Kafka araştırmacıları bu noktada. Kimileri Kafka’nın
ailesinde yaşadığı ezilmişliği gösterdiğini söylerken kimileri ise bireyin
toplum içinde hiçliğini gösterdiğini söyleyerek durumu daha geniş bir düşünce
aralığına yayıyor. Bana kalırsa ikinci düşünceye yakın olmakla birlikte ikisi
de etkili aslında. Bu konuda başvuracağımız son nokta ise Kafka’nın Gustav
Janouch’la konuşmaları oluyor. Kafka aynen şöyle diyor:</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Herkes, beraberinde
taşıdığı parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey
yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi.
Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar.
Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa
kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var.”<o:p></o:p></span></b></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kafka Dönüşüm’le tüm zamanların en etkileyici edebi
manifestosunu yazmış aslında. Usta bir yazar olmak belki de bu. Fikirlerini
doğal olarak edebiyatla vermek. Ama öyle aralara serpiştirmek falan değil bu.
Kitabın mayasını bunla yoğurmak. Katmanlı bir roman hazırlamak. Çok kapılı.
İster böyle okursun Dönüşüm’ü ister fantezi olarak isterse bir aile dramı.
Anlamak isteyenlere veriyor mesajı Kafka. Okuyucuya bir şeyler katmaya
çabalamıyor. Onu özgür bırakıyor. Bir başyapıtın nasıl yazılması gerektiğini,
öykü yazarı olmanın ne demek olduğunu, yazarların hayata karşı duruşlarını
nasıl belli etmeleri gerektiğini anlatıyor Kafka Dönüşüm’üyle. </span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kafka okuduğum yazarlar arasında en ayrıksı olanı. Max
Brod’a öldükten sonra hiçbir eserinin yayınlanmamasını vasiyet etmesi başlı
başına edebiyat tarihinin en unutulmaz olaylarından. Vasiyetinin
gerçekleşmemesi bir yana Kafka yaşarken yazan, yazarken yaşayan bir adam. Can
Yayınları’nın özenli baskısında yazarın nişanlısı Felice Bauer’e yazdığı
mektupları incelemek yazarın yazma deneyimi hakkında büyük ipuçları da veriyor.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Biraz önce dünkü
öykümün başına geçtim, içimi bu öyküye dökmeye yönelik sınırsız bir tutkuyla,
türlü çaresizliklerin tahrikiyle…”<o:p></o:p></span></b></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Dönüşüm üç bölümden oluşan uzun bir öykü. Her bölümü üç
temel olayın dallandırılmasıyla yazılmış. Gregor’un kardeşi Grete, annesi ve
babası her bölümde yanımızda olan karakterlerken Gregor’un işyeri müdürü ilk
bölümde bulunuyor. Aynı zamanda iki farklı hizmetçi de bulunmakta. Dönüşüm
kendini okutan, okuturken kendinden başka bir şey düşündürmeyen, bittikten
sonra da sanki alkışlatmak istercesine yazarını öne çıkaran bir kitap. </span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Dönüşüm’ün bence temel olayı günümüzde de kuvvetli bir şekilde
ihtiyaç duyduğumuz farklılıklara tahammül aslında. “Böcek” olmak hala o kadar
kolay ve bu durumdan kurtulmak o kadar zor ki. Dışlanmak, ezilmek, kapalı
kapılar arkasında bırakılmak, yok sayılmak, saklanmak zorunda kalmak, ikinci
sınıf olmak… Tüm bunlar Kafka’dan günümüzdeki tüm insanlığa bir ders aslında.
Bir utanç vesikasının minyatürü Dönüşüm. Kolektivitenin eziciliğine karşı
bireyin sessiz haykırışı, pasif direnişi ama yine –ve maalesef- farklı olanın
kaybolup gitmesi. Kendimiz gibi olmayanlara ne kadar tahammül ediyoruz bizler?
Kalplerimizin üzerini kaplayan, gözlerimizi perdeleyen bu öteki korkusu bizden
neleri alıp götürüyor? Kafka bize tüm bunları düşündürüyor ve daha fazlasını.
Açık ve net bir şekilde: Dönüşüm’ün sonu bize aslında o kadar da yabancı değil.
Hala yerimizde sayacak mıyız? Kafka’nın da dediği gibi “Parmaklık, burada.” .
Tam da gözümüzün önünde. Parmaklıklar arkasında tek tip bir dünyada daha ne
kadar kalabilir ve hala asıl parmaklıklar ardına hapsedilenin farklı olanlar
olduğu yanılgısı içinde olabilir insanoğlu?</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kafka’nın konuşmalarımızın elimizde olması büyük bir şans.
Tüm anlattıklarımı büyük usta özetlemiş aslında. Belki de bu yazıya nokta
koymanın en iyi yolu yine Kafka’nın ta kendisi:</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“Düş, gerçekliği,
tasarımı aşan gerçekliği ortaya çıkarır. Yaşamın korkunç, sanatın ise sarsıcı
yanı, işte budur.”<o:p></o:p></span></b></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Dönüşüm, “gerçek insana dönüşmek” isteyen herkese sonsuza
dek kucak açmış bekliyor olacak. Gerisi size kalmış.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">*Usta çevirmen Ahmet Celal’e; önsözüyle, sonsözüyle,
mektuplarıyla en güzel şekilde derleyen ve Kafka’ya yakışan bir kitap basan Can
Yayınları’na tüm Kafka sevdalıları adına teşekkürlerimi borç bilirim.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kubilay</span></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-31769730537316639442013-06-24T18:07:00.000+03:002013-06-24T18:07:05.592+03:00Yeniden Başlamak<div style="text-align: center;">
<img alt="Robert Frost quote" class="PinImageImg" data-componenttype="MODAL_PIN" height="346" src="http://media-cache-ec3.pinimg.com/550x/45/02/7d/45027dea0e5d106e21c615607e29db91.jpg" width="400" /></div>
<div style="text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Uzun zaman oldu. Kitaba hasret, edebiyata hasret, sanata
hasret geçen günler son buldu artık. Koskoca bir sene dile kolay. Benim için
çok yoğun günlerdi, öyle böyle değil. Çok şükür her şeyin bir sonu var, benim
üniversite maratonumun “çalışma” safhasının sonu geldi inşallah. YGS de geçti
LYS’ ler de artık. İyisiyle kötüsüyle, başarılarla hayal kırıklıklarıyla,
yorgunlukla uykusuzlukla geçti günler, haftalar, aylar. Artık sonuçları bekleme
zamanı, sonra tercihler, sonra kayıt derken hayatın akışı devam edecek. Hangi
şehre giderim hiçbir tahminim yok. Sürprizli sınav maratonu hep
belirsizliklerle dolu oldu zaten hem ben hem de tüm arkadaşlarım için.
Hayatımın yepyeni bir bölümü başlamak üzereyken duyduğum garip hisleri, “acaba
bundan sonra nerede yaşayacağım, kimlerle tanışacağım?” sorularının uçarılığı
arasında ruh halim sarkaç misali. İnşallah en iyisi olur, en hayırlısı, kendime
fayda sağlayıp hayallerime gerçekleşeceğim bir yer olur. Dualarınızı eksik
etmeyin benim için…</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Tüm bu zorlu sürecin benden çaldığı güzelliklerden biri de
sevgili blogum Kontrast oldu ve birbirinden kıymetli blogger arkadaşlarım. Ama
bundan sonra yine ve yeniden beraberiz inşallah. Blogun yeni tasarımıyla ve
farklı yenilik fikirleriyle beraber. Bunlardan biri de müzik olacak. Kontrastın
içeriğini genişletip müzik yazıları da yazmak aklımda var. Edebiyat yazılarının
hızına yetişir mi bilmem ama yenilikler ve değişimler her zaman güzel değil
midir? Bu müzik yazıları hakkında ne düşünüyosunuz,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yorumlarınızı bekliyorum ayrıca.</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Daha dinamik, daha geniş içeriğiyle her zamanki kadar samimi
bir Kontrast’la karşınızda olmak beni çok mutlu ediyor. En kısa zamanda yeni
içerikleri yayınlamaya başlıyorum. </span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><strong>Kültür ve sanatın her daim kalp atışınız olduğu günler
dileğiyle ;)</strong></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Kubilay</span></div>
Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-52567729180468669602012-01-29T13:25:00.000+02:002012-01-29T13:25:18.008+02:00Kolera Günlerinde Aşk - GABRIEL GARCIA MARQUEZ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbElIrApPwCrhwNEEeXcg-krkGDXa6s7XIK750qMzjKvUKjNelvhoz0dmTDCLZqwbbf_FMe02JGDWnJwCPrkyVQ3Ko3cDA5XGoo7NgKHjwtwqMrwaP58NMdzvAsWvGLhJwF99ROf5UefJ5/s1600/kga%C5%9Fk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" gda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbElIrApPwCrhwNEEeXcg-krkGDXa6s7XIK750qMzjKvUKjNelvhoz0dmTDCLZqwbbf_FMe02JGDWnJwCPrkyVQ3Ko3cDA5XGoo7NgKHjwtwqMrwaP58NMdzvAsWvGLhJwF99ROf5UefJ5/s320/kga%C5%9Fk.jpg" width="204" /></a></div>
<br />
<br />
<strong>"Doğru gidelim, doğru, dosdoğru, La Dorado'ya dek."</strong><br />
<br />
Uzun süredir okumak istediğim ama bir türlü alıp okumaya fırsat bulamadığım Kolera Günlerinde Aşk'ı okumak nihayet nasip oldu. Bu kitap benim okuduğum ilk Gabriel Garcia Marquez kitabı olma özelliğini taşıyor.<br />
<br />
Kolera Günlerinde Aşk, okuyucuyu romana hızla bağlayan ve beklenmeyen bir başlangıçla açılış yapıyor. Jeremiah de Saint-Amour isimli "tanrıtanımaz bir ermiş"in ölümü ile ilk olarak tanıştığımız ana karakterlerden biri Doktor Juvenal Urbino oluyor. Romanın geri kalan karakter-anlatım tarzının da ilk örneğini bu noktada görüyoruz. Marquez her karakterin penceresinden ayrı ayrı bakarak olayları ilerletiyor. Bunu yaparken de belirli bir sıralama gözetmiyor. İlk tahlilde olayları ön planda tutan Marquez karakterlerini de işlediği olay bağlamında ele alıyor. Bu genel tutumun aksine kimi kısımlarda da karakterlerini olayların önüne almayı tercih ediyor. Nobel ödüllü Marquez'in alamet-i fârikası bu noktada ortaya çıkıyor. Aynı anda hem güçlü karakterler hem de güçlü olay örgüsü kurmayı ustalıkla başarıyor, bu durum da okuyucu için en önemli noktalardan biri olan inandırıcılığı artırıyor.<br />
<br />
Marquez'in anlatımı okur merkezli Marquez, okuru alıyor ve bir sandalyeye oturtuyor. Ve sonra başlatıyor sihrini. Karakterlerini, mekanları, olaylarını tek tek sahneye gönderiyor. Bu durum onu gerçekçi roman dünyaları yaratmak bağlamında eşsiz kılıyor. Ufak ayrıntılara dikkat eden yazarlığı sayesinde dört dörtlük bir dünya kuruyor ve okuyucuya kalan yalnızca iki şey oluyor: Durmaksızın şaşırmak ve hayran kalmak.<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQKmgQXvdRfYlne93owpi4w4vlH2xhr47U7jKMVErm0sAspgZpzTWsYip_Opl4UkUgeWs1fqiHljSx_-IetX_EIfEDaaaDwS9pJgKZvhenASm4LVb1xg1Bv-hTxycOd6C5ybqv0tSBvxhX/s1600/240px-Gabriel_Garcia_Marquez,_2009.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" gda="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQKmgQXvdRfYlne93owpi4w4vlH2xhr47U7jKMVErm0sAspgZpzTWsYip_Opl4UkUgeWs1fqiHljSx_-IetX_EIfEDaaaDwS9pJgKZvhenASm4LVb1xg1Bv-hTxycOd6C5ybqv0tSBvxhX/s1600/240px-Gabriel_Garcia_Marquez,_2009.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Marquez</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Kolera Günlerinde Aşk'ın başarılı anlatımı ve kurgusal dizilimi yanında, bir roman için vazgeçilmez unsurlardan biri olan teması açığa çıkıyor. Okuduğum romanların arasında aşka hep yan hikayeler aracılığıyla şahit olmuştum. Zaten günümüz yayıncılığında aşk, ya mutlaka aksiyonla harmanlanıp genç ve evrensel akıma uyduruluyor ya da saf romantizm ve günlük olaylar eşliğinde sunularak -benim için- pek de çekici olmayan bir hale getiriliyor. Bu ve bunun gibi nedenlerden böyle kitaplar okumayı pek fazla tercih etmiyorum. Haliyle okuduğum kitaplardaki kurguya destek sağlayan aşklarla idare etmek zorunda kalıyorum. Marquez ise tam anlamıyla bir "aşk" romanı yazıyor. Her satırına, her harfine maddi anlamda da sayfaların liflerine aşkın zerk edildiği bir kitap Kolera Günlerinde Aşk. Yanlış anlaşılmasın bahsettiğim amiyâne tabirle vıcık vıcık ve fazlasıyla Hollywood menşeili romantizmi olan bir kitap değil.<br />
<br />
Marquez, aşkı en iyi anlatan yazarlardan. Aşkı hayattaki haliyle, en canlı, en gerçek, vahşi, yabani, duygusal, maddi, bedensel, ruhsal, hazin, uçarı, sadâkat dolu, ihanetlerle örülü, "nefes alan" bir aşk öyküsü sunuyor bize. Ulaşılmaz bir aşk sunmamasının yanında yine de imrenilecek bir aşk aslında. İşte temanın sihirli tozunu burada serpiyor Marquez: Aslında yaşadığınız aşklar, hayatın dışarıdan bakınca sıradan gözüken aşkları, işte asıl aşklar onlardır. Ulaşılmaz aşk ütopyasını çatır çatır çökertiyor Marquez, usta kalem darbeleriyle.<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3gQoLMwYwkq_paYxuJSSgmOK_1sNl3-boY7B8PtZQzNSarWaQIGyDg0GnIFGh3WTSSxC7g-tTuDjXYSORQmE5-jREZuV3z-2UURh5pWHLPan2sKdIgFzpJTIKKOaMuias__wJSPQyY0Rp/s1600/220px-Love_cholera.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" gda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3gQoLMwYwkq_paYxuJSSgmOK_1sNl3-boY7B8PtZQzNSarWaQIGyDg0GnIFGh3WTSSxC7g-tTuDjXYSORQmE5-jREZuV3z-2UURh5pWHLPan2sKdIgFzpJTIKKOaMuias__wJSPQyY0Rp/s320/220px-Love_cholera.jpg" width="208" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Oscar ödüllü Javier Bardem'in oynadığı film uyarlamasının müzikleri de<br />
dünyaca ünlü Latin sanatçı Shakira'nın imzasını taşıyor.</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Karakterler ise tam anlamıyla muhteşem birer portre eşliğinde sunuluyor. Bu noktada romanın başrolünü, Florentino Ariza alıyor. Kolombiyalı "sadâkatli çapkın" Florentino Ariza zıtlıkları bünyesinde barındıran bir karakter. Tutkulu, lirik, edebi; yakışıklı, çapkın, edepsiz; içine kapanık ve aşkın her haline aşık Florentino Ariza kadınlar hakkında deneyimlerini de bir kitapta birleştiriyor. Marquez, Florentino Ariza'nın birick aşkını, Fermina Daza'yı, da başarıyla oluşturuyor. Güçlü bir kadın karakter yaratıyor Marquez. Erkek karakterin karşısında ezilmeyecek bir kadın karakter yaratıyor. Bir diğer ana karakter Doktor Juvenal Urbino da benim favori karakterlerimden biri. XII. Leon Amca, Leona Cassiani, Hildebranda Sanchez, America Vicuna ve Florentino'nun diğer tüm sevgilileri de başarıyla oluşturulan karakterlerden.<br />
<br />
Marquez aynı zamanda karakterleri, Karayip Irmak Şirketi ve olayları da 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarındaki toplumsal ve siyasi sorunları, sınıf farklılıklarını okuyucuyu sıkmadan başarılı bir şekilde sunuyor. Bu sunuşta Florentino Ariza'nın sevgililerinin katkısı büyük. Sevgililerden bahsetmişken, Marquez'in erkek yazar olma avantajını kullanıp hiçbir noktada çekingen kalmadığını ve kalemini cesurca -her anlamda- kullandığını da belirtmeden geçemeyeceğim.<br />
<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiorop1OxA_jipm6PFLnItEpRnnjUla2r6GaHfRi8SBhCFtmKUjSm5QNddrHW8bB5EsysrWNrsAELhKK5V0hC6k4U2SE0zcY-2g0L-QWlID6Ch3KkaUaPYQt3JY1IxWTQa71oHWs_VuaFmM/s1600/LoveInTheTimeOfCholera.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" gda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiorop1OxA_jipm6PFLnItEpRnnjUla2r6GaHfRi8SBhCFtmKUjSm5QNddrHW8bB5EsysrWNrsAELhKK5V0hC6k4U2SE0zcY-2g0L-QWlID6Ch3KkaUaPYQt3JY1IxWTQa71oHWs_VuaFmM/s320/LoveInTheTimeOfCholera.jpg" width="224" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kitabın ilk baskısı</td></tr>
</tbody></table>
Büyüleyici romana büyüleyici bir isim koymayı da başarıyor Marquez: Kolera Günlerinde Aşk (İspanyolca aslı "El Amor en los Tiempos del Colera") Metaforik anlamda aşk acısı ve koleranın belirtilerinin ortak olduğunu göstererek bize amacını belirtiyor: Toplumun yaşadıklarından, özünden kopmadan bir aşk romanı yazabilmek, işte mesele bu.<br />
<br />
Büyük bir keyifle ve beğeniyle okuduğum, destansı sonuna da hayran kaldığım roman sayesinde Marquez külliyatını da devirmek hedeflerim arasına girdi, belirteyim... Hepinize ısrarla tavsiye ediyorum. Ölmeden önce okumanız gereken o çok kıymetli kitaplardan biri Kolera Günlerinde Aşk. Sakın kaçırmayın!<br />
<br />
Edebiyatla kalın!<br />
<br />
<strong><em>Kubilay</em></strong><br />
<br />
<strong><em>***</em></strong><br />
<br />
<strong><em>Kitaptan uyarlanan filmden sahneler eşliğinde, filmin soundtrack'i içerisinde yer alan ve Shakira'nın seslendirdiği Despedida şarkısını da sizinle paylaşmak istedim. Büyüleyici güzellikte şarkı eşliğinde filmden sahneler izlemek için, buyurun:</em></strong><br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="http://www.youtube.com/embed/8UYyTeW9tuI" width="560"></iframe>Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-50132053380421588202011-12-25T17:45:00.002+02:002011-12-25T17:45:11.041+02:00Kontrast Twitter'da!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-Sm0cqhhqCNE/TvdExazTF_I/AAAAAAAAArA/JGGaZP5eRzI/s1600/imagesCAQ3KJAS.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rea="true" src="http://2.bp.blogspot.com/-Sm0cqhhqCNE/TvdExazTF_I/AAAAAAAAArA/JGGaZP5eRzI/s1600/imagesCAQ3KJAS.jpg" /></a></div>
Sosyal medya her geçen gün biraz daha önem kazanırken ben de sürpriz bir kararla bloguma bir Twitter sayfası açmaya karar verdim. Blogger ve Twitter güçlerini birleştirip daha verimli bir üretim alanı sağlayabilmek umuduyla açtığım sayfayı sizlere haber vermek istedim. Twitter'daysanız mutlaka takip edin ve bana twitter adreslerinizi de gönderin, sizi takip edebileyim. Ayrıca takip etmemi önerdiğiniz sayfaları da belirtirseniz sevinirim.<br />
<br />
Kontrast'ın Twitter Adresi: <a href="http://twitter.com/blogkontrast">http://twitter.com/blogkontrast</a><br />
<br />
Edebiyatla kalın!Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-29953285757070048442011-12-24T19:46:00.002+02:002011-12-24T19:46:11.519+02:00Bütün Kadınları Kafası Karışıktır - ECE TEMELKURAN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-w6CJM2XqPzk/TvYPv43Ge8I/AAAAAAAAAq0/bJs-xRWp2XY/s1600/sil.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" rea="true" src="http://4.bp.blogspot.com/-w6CJM2XqPzk/TvYPv43Ge8I/AAAAAAAAAq0/bJs-xRWp2XY/s320/sil.jpg" width="224" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Size bambaşka bir kitap anlatacağım. Anlatımı, konusu ve "ruhu" bambaşka bir kitap... Evet, bir "ruhu" var bu kitabın. Kırık bir oyuncağı sıkı sıkıya tutan, belli belirsiz gülümsemesiyle hüzünlü mü mutlu mu belli olmayan bir kız çocuğunun ruhu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Kız çocuğu ki, şaşkın şaşkın ovuşturuyor gözlerini, kırpıştırıyor güneş görmemiş yarasa misali. Hayata kırgınlıklarla başlamış, öyle anlatıyor bize. Biz de görüyoruz ki geçmişin kırgınlıkları bohça olmuş, yamalı ve binrenk bir bohça, taşıyor kız çocuğu onları. Hayat boyu. Zaman bohçanın fosforlu pembesini karartıp haki yeşiline dönüştürmekte adeta. Bu yüzden de aşkları da haki yeşili olmuş kızın, gülümsemesi donup kalmış yüzünde.Sevgilisinin ruhu da haki. Haki ruhlu oğlan haki bohçalı kızı dembedem şaşkına çeviriyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"ellerimi cebime sokmalıyım bazen. cepsiz şeylere dayanamam. insan ellerini nereye koyacağını şaşırıyor. şaşırdıkça ellerimiz çoğalır. dikkat edin bir kez, mutlaka çoğalır."</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Tedirgin ruhların alışılageldik özelliklerinden biri değil belki elektrik direklerini suçluların cezalandırılacağı çarmıha benzetmek. Ama küçük kız her şeyden ve herkesten farklı zaten. Her şeye farklı bir gözle bakar. Ya da biz öyle zannederiz. Biz duvarlar arasında sıkışan ruhlar...</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"besleme kızın kapıcıyla yapılan düğünündeki fosforlu neşedir öykü. limonata ve kuru pasta."</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Duyduklarına, gördüklerine parantez açar kız çocuğu. Parantez açar ki kimse rahatsız olmasın. Parantez açar ki kederli kahkahası bilmiş gözlerin bilmiş kulaklarını rahatsız etmesin diye.Yalnız hisseder kendini hep. Derinden yalnız. Bir kadının içine sıkışıp kalmıştır kız çocuğu. Anlaşılmamak yakar yüreğini, dağlar ruhunu.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"hep böyle olmaz mı? erkekleri salonda bırakıp mutfağa gitmez miyiz? vatanımıza, doğal ortamımıza dönmenin huzuru. neden bir de mutfakta sorulur hal hatır? "nasılsın?" daha kısık ve doğrudan bir sesle, gerçeği duymak ister gibi, salondaki yalanları değil.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Kalabalıklar içinde küçük hisseder kendini. Kadınlığı rahatsız eder onu. Açılan gömlek düğmesinden çocukluğu sızacak diye tedirgin. belki bu tedirginliktendir, küçük harfle başlar cümlelerine. Ruhunu böyle yansıtır kağıda.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"öyle bir suçluluk duygusu var ki bende, yemeğin yemediğim yarısının bile kalbinin kırıldığını düşünüyorum."</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Gerçeği hikayelerde arar kız çocuğu. Başkaları yalan dese de bunun adına. Kendini böyle iyi hisseder o, biliyorum, çünkü anlatmıştı bana:</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"örneğin, "bir adamla tanıştım, çok hoştu." yerine niye "dünyanın yaşayan en eski ip cambazıyla tanıştım." demeyesiniz. bunun kime ne zararı var?"</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Bana onu üzen kadınları da anlattı birer birer. Zeynep, Deniz, Türkü, Didem... Cosmo kızları, duyarlı ama demir gibi kadınları, ruhları sünnet edilmiş kadınları. Hepsini anlattı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"ağlıyorum. ba-ğı-ra, ba-ğı-ra ağlıyorum. içim dışıma çıkıyor, ağzım gevşiyor, boynumdaki kasılmayı ve biriktirilmiş bütün çığlığımı kusuyorum.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Bütün Kadınların Kafası Karışıktır, işte bu küçük kızı anlatıyor. Ya da o küçük kız yalnız bana gösteriyor kendisini. Belki de bu yüzden yazdım kitabın yorumunu bu şekilde. Başka şekilde yazamazdım çünkü. Kelimeler yollarını kendileri çizdi bu kez.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Ece Temelkuran'ın kendine has anlatımı beni bu hale getiriyor. Hayatımda okuduğum en farklı kitap ruhumu böyle alt üst ediyor. Siz de gerçekten "ruhu" olan bir kitap okumak istiyorsanız, yüreğinizin kuytu köşelerine usulca saklanmaya da razıysanız hiç durmayın. Bu kitabı mutlaka alın.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;">"...BİR ÇİÇEĞİN YANINDAN GEÇER GİBİ YAŞAMALIYIZ ASLINDA."</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Ece Temelkuran'a ve Everest Yayınları'na teşekkürler...</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Edebiyatla kalın!</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia;">Kubilay</span>Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-47105149970771904772011-11-06T07:56:00.003+02:002011-11-06T08:17:48.277+02:00Yol Hâli...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcUBWK4QxgEqj7YIi4-VYzLgGaf6HjpMvbAJqcRR1TbzynS382PCaNxpdTDW0anqPZEFKjPKbPkHzoR1U1hnA5wSQ01SQJQySyqJ57Hu7596LDEeN9-8CcQnNM6BtGSUD40JIt-k06UJMl/s1600/roads_001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="257" ida="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcUBWK4QxgEqj7YIi4-VYzLgGaf6HjpMvbAJqcRR1TbzynS382PCaNxpdTDW0anqPZEFKjPKbPkHzoR1U1hnA5wSQ01SQJQySyqJ57Hu7596LDEeN9-8CcQnNM6BtGSUD40JIt-k06UJMl/s400/roads_001.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Yolculuk... Gitmek bir yerlere, görmek insanları; ruhları, hayalleri seyre dalabilmek. Gönlünün penceresini ardına dek açmak, esen rüzgarla dans edebilmek. Korkmamak. Kaybolmaktan değil de, kendini bulmaktan korkmamak. Çünkü yolculuğun ekşimtırak mayasının muhteviyatıdır kendini bulmak. Çıkacaksan yolculuğa - ister Kaf Dağı'nın ardına, ister Yeni Dünya'ya - dünya gezginlerinin ilk kuralını kabul etmek zorundasın: Nereye gidersen git, aslolan kalbine yaptığın yolculuktur.<br />
<br />
<br />
Yolculuklar değiştirir insanları; alır silkeler, dip köşe tertemiz olursun. Belki de bu yüzden bu kadar çok istiyorum yollara düşmeyi ben. Kendimi en saf halimle görebilmek için. Uzun uzun düşünebilmek için. Kalabalıklar arasında kendimle baş başa kalabilmek için. Yabancı olmayı, öteki olmayı iliklerime kadar hissedebilmek için.<br />
<br />
Bir yere gidebilmek en güzelidir mütereddit ruhlar için. Trenlerle bilhassa. Öyle ruhsuz trenlerle değil, eski ve klasik trenlerle. Sarsıla sarsıla yolculuktur belki de en iyisi. Cam kenarına oturmak, kafanı cama yaslamak. Yol boyu hayaller kurmak. Ne yaptım ben bugüne kadar, ne yapacağım diye düşünmek. Trenin o eski ve asil kokusunu içine çekmek. En iyi trenler eski trenlerdir bu yüzden, yaşanmışlıklar taşır durmadan.. Oradan buraya, kuzeyden güneye, doğudan batıya… Trene binebilsem ve uzun yolculuklara çıkabilsem keşke. Oturduğum yerde şimdiye kadar kimlerin oturduğunu ölesiye merak etsem. Gökyüzüne baksam doya doya, bulutları izlesem, çocukluk alışkanlığıma dönsem, onları benzetsem çiçeğe, kuşa, köpeğe... Sessizliğin tadına varabilsem. Ruhum aydınlasa da, umutla dolabilsem!<br />
<br />
En basitinden bir simit alsam şöyle kendime. Yanında sıcacık bir çay. Belki de biraz peynir. Yerken susamları döksem kucağıma, sonra parmaklarımla teker teker toplasam onları. Çayımı ince belli bardakta içsem, sıcacık, dumanı tüte tüte... Hayatımın en güzel yemeği sayarım onları. Ruhun mutluysa zaten, her şey tamamdır zaten. Yediğin yemek bal, içtiğinse gül şerbeti oluverir.<br />
<br />
Soğuk olsa hava biraz, kar taneleri hafiften oyuna başlasa gökyüzüne. İzlesem onları, kovalamaca oyunlarını. Yere konarkenki o büyülü anı yaşasam. Örtsem sırtıma bir battaniye, sıcacık ve yumuşacık... Sarsam boynuma bir atkı, arada dişlerimle kemirsem uçlarını, aynı çocukken yaptığım gibi. <br />
<br />
Tren garlarında eski püskü bir banka otursam. İnsanları izlesem doya doya. Sarılan iki sevgili görsem karşımda ya da inse trende yaşlı bir teyze ve amca, karşılasa onları torunları, sarılsalar sıkı sıkı. Bir anne bebeğiyle geçse önümden, pembe yelek giymiş bir bebekle. Ha uyudu, ha uyuyacak şimdi. Başı arada düşse annesinin omzuna, kaldırsa sonra aniden, merakla bana baksa. Gülümsesem ona, o da bana bir gülücük atsa.<br />
<br />
Gittiğim her yeri doya doya gezsem. Elimden kağıt kalem hiç eksik olmasa. Yazsam olanları, olmayanları. Fotoğraflarını çeksem insanların. Yüzlerindeki sevinci okuyabilsem. Bir dost kazansam oralarda bir yerlerde. Güvenebilsek birbirimizi sınırsızca. Hayat boyu görüşebilsek onunla. Gezerken ayakkabımın tabanına taşlar sıkışsa, toplasam onları. Her biri gittiğim yerden yadigâr. Kart atsam evime her şehirden. Karahindibaları üflesem sağa sola, çimlere uzansam sonra. Gökyüzüne bir de o açıdan baksam. Üstüm başım çimen lekesi olsa. Yağmur yağsa durmaksızın, sırılsıklam olsam. Bir müzik açsam arada, kimseyi aldırmadan dans etsem. Arada ağlayıp mutsuzlukları söküp atsam yüreğimden. Nehirler alıp götürse onları, bir daha getirmemek üzere...<br />
<br />
"İnsan memleketini geride bıraktı mı kendinden en az bir parçasını feda etmeye hazır olmalıdır..." der Elif Şafak. Hatırlasam bu kelamı yol boyu. Özlem üzse de bazen, onunla yaşamayı bilsem. Memleketimde bıraktığım kalbimden bir parça küt küt atsa daima. "Yine gel!" dese kendine has ritmiyle. Dönünce geriye evime, sarılsam onunla, yine bütünleşsek ikimiz.<br />
<br />
Gezsem doyasıya, yollarda olsam. Hindiba çiçeğin üzerinde dolaşsam her yeri. Mutluluğun kokusunu içime çeksem hep, gülümseyip dursam yol boyu...<br />
<br />
<em>Kubilay</em><br />
<br />
***<br />
<br />
<strong>"Kurban Bayramı'nız kutlu olsun!"</strong>Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1279928037985962770.post-53584571012975754022011-10-21T17:00:00.002+03:002011-10-21T17:04:47.667+03:00Zor Zamanlar<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP4AExJ6YDL9wzuYKiDdf0uZ83SXMAT9o4g3Gtz4Krk-RC8S6YXBzC5rQMvrC0aSuDT72SUCmiDCKK8DAo6d24odwauzL6SNuUsCgyZzEvvgJpU8JWHsJAmqFUseuswW3BmQeySLroNdrq/s1600/zen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="282" rda="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP4AExJ6YDL9wzuYKiDdf0uZ83SXMAT9o4g3Gtz4Krk-RC8S6YXBzC5rQMvrC0aSuDT72SUCmiDCKK8DAo6d24odwauzL6SNuUsCgyZzEvvgJpU8JWHsJAmqFUseuswW3BmQeySLroNdrq/s400/zen.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Gerginlik had safhada, hava ayaz. Uzun mesafeleri hızla koşarak geçtikten sonra boğazımızda hissettiğimiz kesik ve kuvvettli bir acının içindeyiz şu günlerde... Nabzımın bedenimin her köşesinde attığını hissediyorum. Ürperiyorum daima. Sıkıca sarılmak istiyorum, sıcacık bir yataktaki kocaman bir yorgana.<br />
<br />
Kelimeler duyuyorum durmaksızın. Tanıyamıyorum hiç birini. Kenara çekip soruyorum birine: "Hayrola, bu ne hal, ne oldu sizlere cancağızım?" Tersliyor beni. Donup kalıyorum o andan beri. Kelimeler ki ruhdaşlarım, sırdaşlarım, yoldaşlarım. Onlar da bırakırsa beni! En güvendiklerim de sırtını dönerse bana... Yüreğimin etrafında bir mengene. Nefes almak her defasında zorlaşıyor.<br />
<br />
Ülkenin gündemini büyük siyah harflerle "TERÖR" dolduruyor birkaç gündür. Ve ben her saniye daha da üzülüyorum, kahroluyorum. Duymak istemediğim kelimeler, görmek istemediğim hareketler dört bir yandan taaruzza geçmiş gibiler. Tepkinin ilk defa bu kadar yakınımdan geldiğini görüyorum. Sokaklardan protesto sesleri eksik olmuyor. Tanıdığım çoğu insan acı sözler saçıyor etrafa. Kırıp döküyor, düşünmeden, etmeden...<br />
<br />
Dün teneffüste arkadaşlarımın konuşmalarına şahit oluyorum. Siyah saçlı, kibar bir kızdı önceden. Bugün öyle değil ama. Suratı öfkeyle, kelimeleri hiddetle dolu. Yürüyüşe gitmiş o da. Yolda Kürtçe konuşan bir aileye rastgelmişler. "Linç edecektik!" diyor umursamadan. Fütursuzca dökülüyor sözcükler yere. Parçalandıkça kelimeler harflere, harfler noktalara katran karası bir sıvı akıyor yere. Kokusu, görüntüsü yürek dağlıyor. Devam eden konuşmanın başka bir bölümünde ise bir diğeri "Dayak delisi etseydin diyor!" bir başka hususta. Kelimeler bana, ben kelimeler bakıyorum. Harfler böyle bir dizilimin içinde yer almaktan kırgın. Çıkıp gidiyorlar sonra. Gidip topluyorum yerdeki harfleri. Üflüyorum pencereden bir bir. Özgürlüklerine kavuşmalarına yürekten seviniyorum. Ya da... Sevinemiyorum aslında. O kadar çok harf katran karası kelimelere dönüştü ki şu günlerde hızlarına yetişmek imkansız. En aklı selim gözükenler bile ayrımcılığa, kendini üstün görmeye, ırkçılığa, aşırı milliyetçiliğe sıkı sıkıya sarılıyorlar. En yakın görünenler bir bir dışlıyor aynı fikirde olmayınca. Yalnızlığın hiç bu kadar yakınıma geldiğini görmemiştim diyorum kendi kendime.<br />
<br />
Barış ufuğun ötesine gidiyor koşar adımlarla. Ve bizim yüzümüzden oluyor tüm bunlar. Keskin fikirlerimiz, değişmez düşüncelerimiz, katı kelimelerimizin yüzünden. Barış ancak ve ancak birbirimizi anlamakla yakınlaşır bizlere. Nefreti bir kan davası gibi sürdürmenin hiçbir faydası yok. Yaralarımızı beraber onarmak yerine el birliğiyle kendi yara kabuğumuzu kendimizi koparmak çözüm sağlamayacak. Dışlamak, ötekileştirmek, daha dün iç içe olduğumuz komşumuzu, tanıdığımızı, ahbaplara bugün öfke gösterisinde bulunmak ancak kalplerimizi sertleştirir. Kan toplanır ortasında biçare kalplerin. Atmaz olur aniden. Nefes kesilir sonra. Karanlığa, o bitimsiz şeytani siyaha geri dönüşü olmayan bir adım...<br />
<br />
Elbette ki terörün karşısında olmak her mantıklı zihnin ürünüdür. Ama her ne kadar karıştırmadığımızı söylesek de etnik kökenle terörü birbirine zincirlemek sorunu iyice karmaşıklaştırıyor. En doğrusu sakin kalabilmek, birbirimize sıkıca sarılabilmek. Kendimizden uzaklaştırdığımız her bireyle birlikte ülkemizi biz de parçalıyoruz aslında. Ön yargılarımızla kırıp döküyoruz sırça kalpleri.<br />
<br />
Gidişat üzüyor beni, derinden yaralıyor. Umutsuz bir umut yazısı yazmaktan başka bir çare gelmiyor elimden. Gerginlik etrafımızı iyice sararken ellerimizi vicdanımıza koymalıyız. Kelimelerimize, hareketlerimize dikkat edelim dostlar. Yasımızı yaşayalım elbet, ama öfke... Öfkemize hakim olalım. Nefretin esiri olmak insanlığa yakışmaz.<br />
<br />
Umut?<br />
<br />
Tükeniyor gibi.<br />
<br />
O zaman?<br />
<br />
Umudu biz yaratalım, yok etmek yerine. <br />
<br />
Göz yaşları kurumadan bir yenisini daha el birliğiyle eklememek için...Kontrasthttp://www.blogger.com/profile/17174253077523923187noreply@blogger.com2