"Güneş doğudan değil, Nurbanu'nun gözlerinde doğar. Yıldızlar Nurbanu'nun gözlerinde parıldar..."
Moskof Cariye Hürrem ile başlayan Demet Altınyeleklioğlu imzalı Osmanlı Hanedanı Serisi'nin üçüncü romanı Cariyenin Gelini Nurbanu'yu okudum heyecanla. Kitaba ilk başladığımda içinde bulunduğum "hay-huy"dan dolayı biraz ara vermek zorunda kaldıysam da, tekrar başladığımda 2-3 günde bitiriverdim kitabı. Nurbanu, Mimar Sinan'ın Selimiye'sine nazire Demet Altınyeleklioğlu'nun ustalık eseri!
Yazar kitaba alıştığımız tarzıyla açılış yaptırıyor. Bizi olayların en hararetli kısmına daldırıp çıkarıyor evvela. Sonra dönüyoruz en başa. Venedikli Cecilia Baffo'nun, Osmanlı Valide Sultan Nurbanu oluşu ekseninde biçimlenen hikâye aynı zamanda ilk örneğini bir önceki kitap olan Mihrimah'ta gördüğümüz "Osmanlı dışında Avrupa'ya da açılma" özelliğini barındırıyor. Kitabın Venedik, Papalık, çeşitli Avrupa saraylarında geçen bölümleri de özellikle kitabın birinci bölümünde oldukça fazla yer kaplıyor. Osmanlı'yı başlangıç noktası alan bu tür tarihi romanların olmazsa olmazı bu, pergelin bir ayağını Avrupa'da gezdirme olgusu. Hem içeriği zenginleştiriyor, hem de olay örgüsüne ivme kazandırıyor.
Tarihi dokudan ötürü karşımıza tekrar Hürrem ve Mihrimah'ta çıkıyor. Yazar, Nurbanu'da onları tam anlamıyla yan karakter olarak kullanmış diyebilirim. Duygularına ayrıntılı şekilde yer verilmemiş. Yalnız romanın akışının yoldan çıkmasını önleyen konuma sahip olmuşlar. İlk bölümde yine de hatırı sayılır kez sahneye çıkan Hürrem ve Mihrimah, ikinci bölümde sadece gözükmekle yetiniyorlar.
Başlangıçta romana uzun süre Barbaros Hayreddin Paşa'nın Kızıl Kadırgası ev sahipliği yapıyor. Romana farklı bir hava kazandırması açısından yerinde bir uygulama olmuş. Yazarın denizcilik hakkında geniş kapsamlı bir araştırma yaptığını da bir okur olarak söyleyebilirim. Gemicilik terimleri bu kısım boyunca hep göz önünde duruyor.
Karakterler bakımından da zengin Nurbanu. İlk defa yabancı karakterlerin üzerinde gerektiği kadar durulmuş. Jeanne d'Aragon unvanlı Guilla Collona ayrıntılı şekilde ele alınmış durumda. Karşımıza Şarlken ve karısı, Andre Doria, devrin iki papası da çıkıyor aynı zamanda. Özellikle Şarlken'in bulunduğu bölüm ilgi çekici ve farklı bir bölüm olmuş. Haçlı çağrısı için yapılan toplantı değişik bir gözle anlatılmış okuyucuya.
Yine Moskof Cariye Hürrem'den de tanık olduğumuz aidiyetsizlik durumu mevcut Nurbanu'da. Nurbanu bilhassa ikinci bölümde bu ruhsal ikilemi fazlasıyla yaşıyor. Kıbrıs'ın Fethi, Preveze Savaşı, İnebahtı Savaşı gibi devrin tarihi olayları da Nurbanu'nun aidiyet ikilemi eşliğinde sunuluyor. Nurbanu'nun aidiyet ikilemi yalnız vatan kısmıyla kalmıyor, bir de işin içinde din kısmı da var. Nurbanu'nun huzursuz havası satırlar uygunca yedirilmiş. Karşımızda nereye, neye, kime ait olamayacağına bilemeyen, adeta Araf'ta bir Nurbanu var.
Hürrem'in desteğiyle kraliçe olmak için yola çıkan Nurbanu'nun devam eden zamanda Hürrem'le karşı karşıya gelişini de izliyoruz. Kitabın son kısımlarındaki bir nevi itiraf sahnesi de Nurbanu'nun Hürrem'e geri dönüşünü gösteriyor diyebiliriz. Genel anlamda kıskançlık tozu eklenmiş sevgi çayı gibi bir şey onlarınki...
II. Selim'i de yakından tanıma şansına erişiyoruz. Nurbanu'yla yaşadığı sorunlu aşkına da göz atıyoruz aynı zamanda. Sarhoşluk ve cariye temasını da II. Selim'le bol bol kullanıyor. Yasef Nassi adlı bir yan karakter de bulunuyor aynı zamanda, padişahın yanından ayırmadığı Yahudi bir tüccar... Ayrıca devrin ünlü simalarından Sokollu Mehmet Paşa da yerini alıyor kitapta. Bir de kardeşi, padişahın lalası Kara Mustafa Paşa kitabın önemli karakterlerinden. Nurbanu'nun II. Selim'i onunla aldatması bize, Hürrem'in Frederick'le yaşadıklarını akla getiriyor.
Kitabı, bir sonraki kitap olan Safiye Sultan'a hazırlık vazifesi yapması amacıyla Nurbanu-Safiye karşılaşmasıyla bitiren yazar yine ilginç bir tablo sunuyor. Safiye'nin gerçek adını öğrenince siz de bu oldukça ilginç durumu anlayacaksınızdır. Yazar farklı bir uygulama yapıyor aynı zamanda, yeni kitaptan tadımlık tabiriyle bir bölüm sunuyor okuyucuya en sonda, belirteyim dedim...
Osmanlı Hanedanı serisinin genel özelliği haline gelmiş sahnesel tasvirler de roman boyu göze çarpıyor. Mekan ve dış görünüş betimlemeleri her kitapta daha da ustalaşıyor. Yazarın okuyucuyu kendine bağlamak için kullandığı bol karakter durumu da gözden kaçmayanlardan. Romanı zenginleştirmek adına yapılmış kaliteli bir uygulama aynı zamanda. Yazarın anlatım gücü, daha önceden de belirttiğim üzere, Nurbanu'da daha da artmış durumda. Osmanlı Hanedanı serisi her yeni kitapta basamak atlamayı başarıyor, hiçbir kitap bir öncekinin altında kalmıyor.
"Bir cariyeden kraliçe, bir sarhoştan Kral yaratan" ve de Tanrının ışığını saçan Nurbanu'nun heyecan dolu öyküsünü herkese tavsiye ederim. Özellikle tarihi romanlara ilgili kişilerin beğenisi kazanacağına inanıyorum...
Demet Altınyeleklioğlu ve Artemis Yayınları'na teşekkürler.
Edebiyatla kalın!
Kubilay
2 yorum:
Kontrast kitap incelemelerin çok güzel, kalemine sağlık.
Lakin bu aralar genellikle okumadığım ve tarzım olmayan kitapları yazdığın için anlamlı bir yorum yapmam mümkün olamıyor ne yazık ki, yoksa bloguna geliyor ve takip ediyorum yazdıklarını. Ortak bir kitap sözkonusu olursa gerekli yorumları yazacağımdan emin olabilirsin. Bir de bu aralar ben çok yoğunum, o nedenle de sadece okuyabiliyorum çoğunlukla, yorum bırakamıyorum. Bilgin olsun diye yazayım dedim.
Keyifli okumalar...
Teşekkürler Leylak Dalı! Umarım en kısa zamanda senin de ilgini çekecek bir kitap daha paylaşırım. Sevgiler :)
Yorum Gönder