"Özlemişim!" Böyle dedim İskender'i elime alır almaz. Uzunca bir beklemenin ardından kavuştum Elif Şafak'ın yeni romanına. Aşk'tan sonra (2009) neredeyse iki yıl geçmiş olduğundan, İskender'e büyük beklentilerle başladım. "Özlemişim!"le başlayan macera "Hayran kaldım!"la indirdi perdelerini sonunda. İskender, beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı.
Belirtilen tarihten daha erken basılması, kitapçılara dağıtımdan önce 165.000 sipariş alması, 200.000 ilk baskı yapması, medyanın alışılageldik -ve de aslında pek hoşlanmadığım- deyimiyle "sansasyonel" kapağı, yine anlamadan dinlemeden eleştiriler, okumadan ahkâm kesmeler, ön yargılar... Tüm bunları bir kenara koyup, yalnızca kitaptan bahsedeceğim ben. Aslında olması gereken gibi.
İskender, Elif Şafak külliyatında Bit Palas, Araf, Baba ve Piç, Aşk kitaplarının tarzına sahip. Onlar gibi bol olaylı ve bol karakterli. Karşımızda her kitabında biraz daha ustalaşan Elif Şafak duruyor. İskender sağlam temeliyle Çağdaş Türk Edebiyatı'ndan kendine sağlam bir yer edineceği de kuşkusuz. Ustaca kurgu kitap boyu heyecanın doruk noktasında seyretmesini sağlıyor. Elif Şafak'ın daha öncede kullandığı çembersel roman anlayışı da İskender'in hamurunda var. Yine bazı bölümler, beklenmeyen zamanlarda karşımıza çıkıyor. Tüm Elif Şafak kitaplarını okumuş biri olarak âcizane fikrim şu: Elif Şafak'ın çembersel roman anlayışı -bu adlandırmayı da ben yaptım- diğer kitaplarında kullanıldığından ötürü eskiyecek ve sıradanlaşacakmış gibi gelse de dışarıdan, Elif Şafak bu tarzı her romanında bambaşka kullanıyor. İskender'i anlatım tarzı bu şekilde nevi şahsına münhasır oluyor haliyle.
Elif Şafak okuyanların bildiği üzere, her romanı birbirleriyle görünmez köprüler kurmuştur aslında. Bir karakter başka birini anımsatır size bazen. Bir mekân başka bir mekânı. İskender'in teyzesi Cemile'nin ebeliği, kitabın başındaki doğum sahnesi, Cemile'nin envai çeşit malzemeden yaptığı ilaçlar, iksirler bu anlamda Şehrin Aynaları'ndaki Yaşlı'yla örtüşüyor. Cemile kitaptaki en beğendiğim kadın karakter. Bir "erkek" romanı gibi görünse de İskender, Elif Şafak Cemile'yle birlikte geçmişten gördüğümüz güçlü kadın karakter yaratımını gözler önüne seriyor. Romanın kilit noktalarından birini Cemile'nin eline vermesiyse yarattığı karaktere beslediği güveni gösteriyor fikrimce.
İskender, karakter karakter bölümleriyle artık benim için iyi romanın bir özelliği haline gelen olaylara farklı bakış açılarından bakmayı sağlıyor. Zengin ve derin karakterlere sahip İskender, bu özelliği had safhada yaşatıyor okuyucularına. Okuyanlar farkına varacaktır, kitabın bazı yerlerde bizi ters köşeye yatırması da bu farklı bakış açılarından kaynaklanıyor.
Kitap farklı farklı eksenlerde ilerliyor. Bir yandan cinayete adım adım götürürken kurgu, bir yandan İskender'in Shrewsbury Hapishanesi'nde yazdığı mektupları okuyoruz.Arada bir geçmişe dönen karakterlerimiz de var. Başlarda ana hikâyeden bağımsız görünse de Yunus'un ve Roksana'nın öyküleri örneğin ileriki sayfalarda romana sıkıca sarılıyor adeta. Bu da İskender'in bir başka yönü. Elif Şafak'ın yargılamak değil de anlamak üzerinden bakış açısı sayesinde karakterlerin bu duruma nasıl geldiklerini görüyoruz, her satırda onlar hakkında ipuçları yakalıyoruz. Pembe'nin ya da Âdem'in veya kitaba adını veren İskender'in yaptıkları her şeyin bir nedeni olduğunu görüyoruz, haklı ya da haksız. Bu olgu, romana sıkı sıkıya bağlanmamızı ve karakterlerle özdeşleşmemizi sağlıyor.
Yunus'un komün hayat maceraları, saflığı ve temizliği; Tobiko'nun sert kabuğunun altındaki sırça yüreği; Pembe'nin muhabbete ve sevgiye açlığı; Cemile'nin anaç ama narin ruhu; İskender'in karmakarışık ruh halleri, Esma'nın erkek olmayı isteyişi ve ağabeyine karşı derin öfkesi; Roksana'nın hayata göğüs germek için oluşturduğu sahte neşesi; Âdem'in babası gibi olmamak istemesi, yaptığı hatalar, ve onlarca pişmanlığı; Elias'ın sevecen ve aşk dolu kalbi... Her biri kendilerine has apayrı karakterler ve okuyucuya harika bir zihinsel şölen sunuyorlar. Onlar sayesinde romanın akımına kendinizi kaptırmamak mümkün değil.
Fırat Nehri yakınlarındaki bir köyden romanı başlatan Elif Şafak, doğudaki kadınların hikayesine sessiz kalmıyor. Namus üzerine İskender'in amcası Tarık'ın düşündükleri hepimize oradaki erkeklerin bakış açısını olanca acımasızlığıyla yansıtıyor. Annesi'nin Pembe'ye namus üzerine dedikleriyse insanın içini acıtacak cinsten. Pembe ve Cemile'nin ablası Hediye'nin sevdiğine kaçması, baba evine geri dönüşü ve yaşadığı trajedi bu ülkedeki birçok kişinin farkında olmadığı keskin bir gerçeği gösteriyor bizlere. Kürtçe, Türkçe ve İngilizce arasında sıkışan karakterlerin yaşadıklarıysa kitabın önemli ayrıntılarından.
İskender'de ele alınan önemli temalardan biri de kız çocuklarına erkeklerle eşit davranılmasının kaçınılmaz gerekliliği. İskender'i katil olmaya sürükleyen yolda, Pembe'nin davranışlarına da dikkat çekmiş durumda Elif Şafak. İskender'in annesine ilk güveninin sarsıldığı sünnet olayı, İskender'e isim verilmesinde annesinin verdiği karar, Pembe'nin oğluna sultanım diye hitap etmesi, mahalledeki çocuklarla kavga eden İskender'in suçunu örtbas etmesi gibi noktalar roman boyu bu önemli olguyu gösteriyor bizlere.Aynı çatı altında büyümüş ama bambaşka ufuklara yelken açan kardeşler, babasını sevebilmek için onu Ayık Olan&Sarhoş Olan diye ikiye ayıran Âdem romanın gerçekçiliğini artıran diğer unsurlar.
Romana sonradan dâhil olan en önemli karakterlerden diyebileceğimiz birinden de bahsetmeden olmaz: Zişan. İskender'i tasavvuf düşüncesiyle tanıştırması ve onun öfke batağına saplanan ruhuna yardımcı olması açısından Zişan romanda apayrı bir yere sahip. Söylediği elmas ederindeki sözler de mutlaka okunmalı. Zişan, Elif Şafak'ın Pinhan ve Aşk'ta kullandığı tasavvuf etkisini sürdürüyor İskender'de. Renkli ve özel bir kişilik Zişan... İskender'le yaşadığı diyaloglarda bilhassa ilgi çekici.
Sürprizlerle dolu bir roman İskender. Ufak ayrıntılara kazandırılan süreklilik beni çok etkiledi. Okuyanlar karşılacaklardır, ufak ve önemsiz bir nesnesinin ya da silik bir kişinin, bir kelimenin ya da cümlenin beklemediğimiz yerlerde tekrar karşımıza çıkması. Uzunca bir süre tahmin edilebilir düzeyde olsa da, sonlara doğru Yunus ve İskender'in konuşmasından sonra roman bambaşka bir yola sapıyor. Bu da romanın bir başka ve büyük sürprizi oluyor okuyucuya.
İskender, tabii ki de İskender'in en hayret verici karakteri. Elif Şafak, bir katili öyle ustaca anlatıyor ki bizlere, eşine zor rastlanır cinsten. Hapishaneden yazılan mektuplar, İskender'in çocukluk ve ilk gençliğinde yaşadığı ve gelecekte kilit unsur olacak olaylar İskender'i İskender yapan bölümler. Hem erkek olması açısından, hem de katil, Elif Şafak zoru başarıyor ve İskender'i hakkıyla satırlara yansıtıyor. Âdem'in, yani İskender'in babasının kırılgan ve şaşkın karakteri; Yunus'un çocuk ruhu ve safi muhabbet dolu karakteriyse İskender'e başarılı erkek karakterler kazandırıyor.
Elif Şafak bu sefer mekân olarak Fırat Nehri yakınlarında bir köyü, İstanbul'u, Londra'yı ve Abu Dabi'yi kullanıyor. Londra betimlemeleri kitabın öne çıkanlarından. Göçmenlik ve aidiyet duygusu, hasret, umutsuzluk şehirlerle birlikte iç içe işleniyor İskender'de. Irkçılık ve ırkçı saldırılar ise romanın altı çizilmesi gereken konularından bir diğeri. Gördüğümüz bir diğer manzaraysa, nesil farkı. Toprak ailesinin kuşaklar arasındaki nesil farkının yarattığı uçurumlar İskender'de ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor.
Anlatabildiklerimin dışında karakterlerle, bahsettiklerimden başka olaylar da İskender'in dolu dolu hikâyesinde sizi bekliyor. Üsluba gelecek olursak Elif Şafak'ın "akide şekeri" kıvamındaki satırları, kelimelerle oynadığı eğlenceli oyunlar, ustaca ifadeler İskender'i basamak basamak yukarıya çıkarıyor. Betimlemeler de İskender'de ağırlıklı olarak ruhsal, ama oldukça keyifli fiziksel ve mekânsal betimlemeleri de unutmamak gerek.
En başta söylediğimi tekrar söyleyeyim, İskender hiçbir açıdan beni hayal kırıklığına uğratmadı. Sizi de uğratmayacağından hiç şüphem yok. Kitabın en beğendiğim satırlarını da sizinle paylaşmak istiyorum:
- Anneler ölünce hemen cennete gitmezler. Yeryüzünde biraz daha kalıp çocuklarına göz kulak olabilmek için Tanrı'dan özel izin alırlar. Fani ömürlerinde evlatlarıyla aralarında her ne geçmiş olursa olsun.
- Feci baba insanın boğazına takılı kılçık gibidir. Ne tükürüp atabilirsin, ne yutup sindirebilirsin. Bir şekilde kurtulsan bile geride iz kalır mutlaka, dışarıdan bakanların göremediği ama senin hep hissettiğin bir çentik etinde. Feci baban olacağına hiç olmasın daha iyi.
- Hamur yoğurduğunda toprak damarlarına sızar. Et pişirdiğinde hayvanın ruhu seninle konuşur; ona saygı duymayı öğrenmen gerekir. Balık temizlerken bir zamanlar içinde yüzdüğü denizin sesini duyarsın; nazikçe marine edersin suyun hatırasını yüzgeçlerinden silmek için.
- Kelimeler de insanlar gibi gezermiş meğer. Uzaklara, hem de çok uzaklara ulaşırlarmış.
- Sen nasıl görürsen odur hakikat.
- Öldüğümüzde ruhumuz bedenimizi terk edip bir uçan balon gibi derhal gökyüzüne mi yükselir acaba? Yoksa biraz oyalanır mı etrafta? Annemin ruhu oralarda mıydı ben sokak ortasında dehşet içinde dikilirken? Ona sapladığım bıçağı geri çekişimi seyretti mi?
- İnsan sevdiğini unutmaz ki. Ben mesela seni asla unutmam.
- Kadın isimleri neden erkek isimlerinden bu kadar farklıydı ki? Kadınlara neden sanki hayal ürünüymüşler gibi masalsı ve rüyamsı isimlerin verildiğini merak ederdi. Erkek isimleri hep cesaret, iktidar ve yetki ihtiva ediyordu; mesela Muzaffer, Faruk ya da Hüsamettin. Oysa kadın isimlerinden yansıyan kırılgan bir zarafetten ibaretti - porselen bir vazo gibi. Nilüfer, Gülseren ya da Binnaz gibi isimlerle, kadınlar bu dünyanın süsleriydi adeta; alaca bulaca kenar oyaları.
- Kalbinin sırçadan olduğunu bilseler muhakkak kırarlardı.
- Belki de bir illeti aşk; insana hayat verse, ruhunu şenlendirse de bir marazdı yine de.
- Kimse görmek istemiyordu güzelliğin, zamanın siyah kadifesinde erimeye mahkum bir kar tanesi olduğunu.
- İnsan yüreği soba gibi. Sıcaklık üretiyor, enerji yayıyoruz. Ama başkalarını suçlayınca, onları karalayınca, dedikodu yapıp kem konuşunca enerji kaybolur. Yüreğimiz soğur.
- Evren yuvarlak, çemberde iki yay var. Biri yükselen, biri alçalan. Her insan durmadan hareket halinde. Bazısı iner, bazısı çıkar. Yükselmek istiyorsan, en çok kendini eleştir. Kendi hatalarını görmeyen asla iyileşemez.
İskender, herkesin kendini bulabileceği, yürekten bir roman. Sevdiklerimizi incitmek hakkında düşünmek için de büyük bir fırsat. Hem kurgusu, hem karakterler hem de üslubu birbirinden güzel olan İskender'i tüm edebiyatseverlere öneriyorum. Gerçek bir kitap okuma deneyiminin zevkine varmak için.
En sevdiğim yazara, hayatımın yazarına, Elif Şafak'a; kitabın çevirisinde emeği geçen Omca A. Korugan'a; bizi İskender'le buluşturan Doğan Kitap'a teşekkürler...
Edebiyatla kalın...
Kubilay