Esefle görüyorum ki yaşıtlarımca Halide Edip sıkıcı bir yazar olarak anılıyor. Halide Edip'le sınırlı kalmıyor... Türk klasikleri diye tabir edilen hiçbir esere hevesle yanaşılmıyor zaten. Bu üzücü durum sadece benim çevremle değil, tüm gençleri kapsıyor. Türk klasiklerinin dil inceliğini popüler yabancı kitaplarla karşılaştırmak anlamsız bir çabadan ibaret başlı başına...
Okulların açık olduğu zamanlar sınavlar, dersler derken kafamın çok dolu olduğu zamanlar arttığından ben de bazen kendimi klasiklere veremiyorum. Bu durumda kitaba kusur bulmak anlamsız, "sorun bende" o sıralar. Üzgünüm ki çoğu yaşıtım kendine suç bulmak yerine çuvaldızı kitaba batırıyor, ardından soğuyor. Ömrüm boyunca klasiklerle işim olmaz diyen onca kişi tanıyorum ki... Neden durum bu, ne yapmalıyız gibi sorularsa önemle tartışılmalı, tabii bu başka bir yazının konusu... Varmak istediğim yer ise çoğu önyargının aksine Vurun Kahpeye macera romanlarını solda sıfır bırakıyor.
Kitap, idealist öğretmen Aliye'nin meslektaşlarının aksine İstanbul yerine elini taşın altına koyup Anadolu'ya gitmeyi istemesiyle başlıyor. İroniye bakınız, günümüzde de bu durum aynı şekilde sürüyor, öğretmenlerin büyük bir kısmı şehir merkezlerinin peşinde, köy okullarını ise bir an önce uğrayıp gidilecek zorunlu bir durak olarak görüyor. Bu durumun sorumlusu öğretmenler değil tabii, hele bir de çocuklu öğretmense köy okulunda görev yapmak işkenceye dönüşüyor. Öğretmenleri bu hale getirenler kimler acaba? Yıllar geçse de aynı hamam aynı tas...
Kitabımıza geri dönecek olursak Aliye köye gelir gelmez kem gözleri üzerine çekiyor. Yine bir ironi, maarif müdürünün yaptıkları, günümüze hiç yabancı değil. Daha ilk anda bu durumun içinde boğuşan Aliye, evlatlarını yitiren Ömer Efendi ve Gülsüm Hala'nın sayesinde rahat bir nefes alıyor.
Ardından köye gelen Tosun ve Aliye ile ilk görüşte aşkları. İkisi de milleti için elinden geleni yapan vatan evlatlarının acıyla biten aşklarının ilk heyacanları burada karşımıza çıkıyor.
Öğrencilerine vatan sevgisi aşılayan türküler öğretip onları köyde gezdiren Aliye caminin önünden geçerken Hacı Fettah Efendi'nin din perdesinin ardındaki şeytani yüzünü ilk defa idrak eder. Hacı Fettah Efendi'nin yanı sıra Kantarcıların Hüseyin Efendi'yle katmerlenen kötüler bir de Tosun'un Aliye sevgisiyle karşılaşınca gemi azıya alıyor.
Akabinde Yunan düşmanının kötülüğünün kişileştirilmiş simgesi Damyanos, Aliye'nin kötü günlerinde hep yanında olan küçük öğrencisi Durmuş ve onun akıllara durgunluk veren sadakati karşımıza çıkan diğer önemli unsurlar.
Baş tacı betimlemelerime sıra gelirse, Halide Edip öyle güzel bir anlatıcı ki gözünüzün önünde o yılları atmosferini başarıyla canlandırıyor. Karakterlerin kişililiklerini de yansıtan betimlemeler ise mükemmel. Hacı Fettah Efendi "En İyi Kötü Betimlemesi Oscarı"nı kazanacak cinsten.
Halide Edip'in dine karşı kin beslediğini söyleyen kesime Mevlid ve Ferdası bölümünü tavsiye ediyorum. Halide Edip'in dine değil dini kötü emelleri için kullananlara karşı olduğunu rahatlıkla görebilirler. İroniler, ironiler... Bu kitap güncelliğini hiç kaybetmemiş anlaşılan.
Usta yazar Selim İleri'nin yorıımda da olduğu gibi Vurun Kahpeye sonu acıklı bir roman. Gözleri dolu dolu edecek cinsten:
"Reşat Nuri'nin Çalıkuşu Feride'siyle Aliye yakın akraba sayılabilirler mi? Her ikisinin de ülküsünde yurdun eğitimden yoksun bırakılmış çocuklarına bilgi sağlamak tutkusu billûrlaşır. Yalnız, Feride romantizmin inceliğiyle yaratılmışken Halide Edip, Milli Mücadele'nin acı anıları arasından Aliye'ye yıkım ve ölüm biçer."
Annem kitabın yıllar önce çekilen filminden bahsetti. Meraklısına filmin afişi:
Edebiyatla kalın...