Her okuduğum kitaptan sonra ruhsal bir çöküntü yaşadığım doğru. Bu sefer durum farklı! Belki de şu günlerde her yeri kasıp kavuran Muhteşem Yüzyıl'dan mıdır bilemiyorum ama alt üst ediyor beni kitap. Hürrem'i seviyordum sevmesine - hem de birçok insanın nefret etmesine rağmen - peki ya Mustafa? Üstüne üstlük bir de işin içine dramatik bir anlatım girince zihnimi "allak-bullak rengi"nde bir perde kaplıyor. Alışılmış renk skalasına uyarlarsak yaklaşık olarak terkibi şöyle: Bir avuç erguvan rengi, dört kaşık pembe, birkaç tutam beyaz ve bol bol kan kırmızısı, en dalgalısından...
Moskof Cariye Hürrem'in beni cezbeden birkaç yanı oldu. Öncelikle yazarının yabancı olmaması. Kötü - tamam kibar olmayacağım, tam anlamıyla berbat- çeviri kitaplarından sonra, tekrar aynı durumu yaşamamak için Türk yazarları okumaya "öncelik" vermiştim. Aynı zamanda Demet Altınyeleklioğlu bir ilke de imza atıyordu bu kitapta. Tarihsel kurguyu yabancıların tek eline bırakmış piyasada alışılmamış bir atak yaparak kalıpları yıkıyordu.
Diğer ve en önemli nedeni ise şöyle açıklayabilirim. Birçok kitap ve yazıda Hürrem'e nefretle yaklaşılması hoşuma gitmiyordu. Benim için kitap seçimimde etkili olan olgu, Hürrem'in tüm hayatını birlikte ele alıp, yaşadıklarını sebep-sonuç ilişkisi içerisinde incelemesiydi. Bir kadın olarak ele alması. Neden diye sorması. Anne şefkatini göstermesi. Romancı olmanın gereğiydi buydu, empati kurabilmek... İnsan ruhunun sonsuzluğunda, yalnız bir limana tıkılmayıp engin denizlere yelken açabilmekti romancı olmak.
Moskof Cariye Hürrem, romana farklı bir yerden başlayarak merak katsayısını yükseltiveriyor. Romanın girişini bu şekilde tasarlayan yazar asıl girişteki durgun sayılabilecek bölümün dezavantajını engellemiş oluyor. Böylece tarihe dayanan romanın gidişatı probleme uğramadan devam ediyor.
Hürrem'in çocukluğuna el atan yazar bu şekilde Hürrem'in ruh tahlilini gözler önüne seriyor, böylece ileride yaşanacak olayların aslında çocukluk travmalarına dayandığını görüyoruz.
Kırım'da ilk gençlik yılları, ilk aşkı ve ardından Osmanoğlu'nun tahtına gidecek yolculuğunda ilk ve acemi adımları. Acemi, eline ayağına sahip olamayan aksi bir kızdan akıllı ve tecrübeli bir hanımefendinin yaratılışına şahit oluyoruz. Ve Kanuni ile yaşadıkları büyük aşkı izliyoruz. Hala geçmişin etkisini kalbinde yaşayan Hürrem'in kimlik sorgulamalarını, intikam ve sevginin bir kalpte yoğrulmasını seyrediyoruz.
Tüm bu olanların dışında karakter kadrosu da epey geniş. Hafza Sultan, Sadrazam Pargalı İbrahim, Taçam Noyan, Cafer Ağa, Merzuka, Mahidevran Gülbahar Sultan romanın akışını sağlayan önemli karakterler olarak bir adım öne çıkıyor. Çoğu zaman olaylara Hürrem'in penceresinden bakılsa da, farklı karakterlerin gözlerinden bakılan olaylar da az değil...
Hürrem'in karakter tahlili ise çok başarılı. Hürrem'in adeta araftaki ruhunu, uçurumun kıyısındaki gelgitli hayatını, geçmiş ve gelecek arasındaki bitmek bilmez yolculuklarını, çaresizliğini, hırsını, anaçlığını, şehvetini, deliliğini, acımasızlığını, cilvesini, büyüleyici havasını gözler önüne seriyor. Her hareketinin sebebini sorgulayan yazar beni öyle çok etkiledi ki Hürrem'e ve yaptıklarına kesin bir şekilde yanlış ve hatalı diye bakmam artık mümkün değil. Yazar adeta yaşayarak yazmış. Hürrem uzun zamandır böyle şefkat görmemiş olmalı :)
Beni alt üst edense Mustafa'nın ölümünün anlatıldığı kısım. Muhteşem Süleyman'ın veliaht şehzadesini öldürtürken eridiği anlar insanın üzerinde şok etkisi yaratıyor. Altı - yedi cellada karşı uzun süre direnen Mustafa'nın sözleri içimi kavuruyor adeta:
"Baba. Canım sana feda olsun. Arkamdan ağlama. Eline evlat bulaştı diye evlat korkusuyla titreme. Sen oğlunu affetmedin ama bil ki yarın huzur-u mahşerde buluştuğumuzda Mustafa bu canın hesabı için senden davacı olmayacak. Devletinle, milletinle bin yaşa!"
Kanuni'nin dediği sözler ise yürek parçalıyor:
"Allahım! Günahımı affet bile diyemem artık sana..."
Tüm bunların suçlusu Hürrem olmasa da, etkisi oldukça fazla. Tüm planlarını Mustafa'nın ölümü üzerine kuran Hürrem'in haberi alınca yaşadığı duygular ise karmakarışık. Sonunda istediğine kavuşan Hürrem, beklediği sevinci bile hissedemiyor. Üstelik Bayezid'in geçmesini istediği tahta, büyük oğlu Selim'in veliaht ilan edilmesi. Hürrem'i şaşkına çeviriyor. Yaşadıklarını en iyi anlatan şu cümleler olmalı:
"Hürrem birden her şeyin boşa gittiğini anladı. Nasıl bir şeydi bu iktidar? Yakaladıkça uzaklaşıyordu insan. Durmadan koşmak gerekiyordu ardından. Tam yakaladım derken kaybediyordun. Serap dedikleri bu muydu yoksa?"
En çok Hürrem'in ölümü üzüyor beni. İnsan bu kadar güçlü bir kadının hastalığından yararlanılarak düşmanları tarafından zehirlenmesine üzülmeden edemiyor. İlahi adalet diyen de olacaktır. Ben bir şey diyemiyorum ama üzüldüğüme eminim. Hatalarına rağmen seviyorum Hürrem'i. Kimseye savunmaya çalışmıyorum da, çünkü önyargıları gözlerine en kallavisinden siyahi perdeler çekmiş olmalı. O yüzden duygularımı yalnız yaşıyorum. Tek başıma...
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Demet Altınyeleklioğlu şık ve sanatsal üsluba da yer vermiş. Betimlemeler kitap boyu gözünüzün önünde rahatça canlanıyor.
Herkesin genel olarak aşina olduğu bir konuya çok özel bir şekilde ele alması açısından çok önemli Moskof Cariye Hürrem. Normalin üzerinde sayfa sayısına sahip olsa da sürükleyiciliği ve ustaca serpiştirilmiş entrika-şehvet-aşk üçgenleri sayesinde hiç sıkılmadan rahatça okunabilecek bir kitap.
Kendinizi Osmanlı'ya ve bilhassa Hürrem'in yaşadıklarına kaptıracaksınız. Muhteşem bir yolculuk için kitap sizi bekliyor. Engin tarih denizlerinde yaşayacağınız fırtınalı anlarda bol şanslar dilerim...
Demet Altınyeleklioğlu ve Artemis Yayınları'na teşekkür ederim.
Edebiyatla kalın...
Sizinle paylaşmak istediğim minik minik duyurularım da var:
- Muhteşem Yüzyıl'ın birbirinden heyecanlı ve güzel bölümleri, Moskof Cariye Hürrem derken kendimi Osmanlı ve bilhassa Hürrem rüzgarına kaptırdım. Harem hakkında araştırmalar yapıyorum. NTV Tarih'in bu ayki sayısı Muhteşem Yüzyıl dosyası ve Harem eki oldukça doyurucu. Tavsiye ederim ilgilenenlere.
- Demet Altınyeleklioğlu'nun Osmanlı Hanedanı Serisi'nin ikinci kitabı "Cariye'nin Kızı Mihrimah"ı okuyorum şimdide. En yakın zamanda yorumlarımı paylaşacağım.
Kubilay
7 yorum:
kitaptan bana kalan kocaman bir soru işareti..o kadar zeki bir kadın zehirlendiğini nasıl anlamaz?
Sevgili Gizem,
Hürrem kitabın sonunda ateşli bir hastalığa yakalanıyor. Sonuçta Haseki Sultan üstelik bir de padişahın nikahlı karısı olunca etrafında hekim kadınlar, halayıklar, binbir çeşit insan pervane oluyor. Bu kadınlardan biri de Sokollu'nun hizmetçilerinden. Hürrem onun verdiği ilacı aldıktan sonra kendini daha da kötü hissediyor. Zehirlendiğini anlayınca yakın arkadaşı Merzuka ve bir nevi koruması Cafer Ağa emir verip, kadını bulmalarını istiyor. Ne yazık ki kadın ortalıklarda yok. Ölüm döşeğinde olan Hürrem'in daha fazla zamanı kalmıyor zaten. İyileşebilseydi eğer, hepsinin kökünü kazırdı (Son cümle benim yorumumu tabi)
Sonuç olarak Hürrem zehirlendiğini biliyordu.
İlgin için çok teşekkürler...
Sevgiler.
Demin roman incelemesi ödevim için nette bu kitabın özetini arıyordum,öyle rastladım bloguna. Ben de bu kitabı yeni bitirdim bunu yapıcam da özet,karakter,ana fikir felan genel şeyler arıyordum biraz hazırcılığa kaçıp :P
Yazını beğendim. Kitap bi kere çok etkileyici,diziden dolayı bayağı sardım tarihi romanlara. Zevkle okudum zaten. Ara ara Hürrem'e bayağı kızdım hatta bi ara cephe aldım. Kitabın sonlarındaysa önyargılarım kırıldı,ona da yazık ama yaa:( felan demeye başladım hatta. Mustafanın ölüm anını okurken içim ürperdi.. Ben hiç bi zaman anlayamıcam galiba insanların nasıl öldürebildiklerini. Kitap bana genel bilgi anlamında çok şey kattı. Eleştirel yaklaşıyorum sarayda olan biten bazı şeylere.
Ben kendimi kaptırdım burda resmen yeni bir post girmiş gibi oldum yorumda :D
Başucu kısmınıda çok sevdim. O kitapta çok iyi :)
ahhhhh hürremm... entrikalarla, planlarla, kurnazlıklarla dolu bi yaşam... değermiydi bunlara demekten kendimi alamıyorum.. ama o zamanlar böyleydi.. böyle olması gerekiyodu..mustafanın sonu benim içimide çok acıttı.. hatta o satırları gözyaşları içerisinde okudum.. ama hakikatten sürüklendim.. muhteşem bi kitaptı.. ayrıca diziyle alakası yok bence...demet hanımın ellerine, yüreğine, kalemine sağlık diyorum.. şuan nurbanuyu aldım onu okuyorum.. bitince bende yorumlarımı yazıcam.. teşekkürler...
ben kitabın fazlaca hürrem sempatisi ile yazıldığını düşünüyorum...
demet hanım bir kadın olarak hürrem'i anlamak için fazla zorlamış galiba. yoksa hakkında karakteri hakkında yetiştiriği oğlundan yola çıkmadan bir çıkarım yapılmayacak gülbahar mahidevran sultan'a bu denli acımasız yaklaşımla yaklaşılmazdı...
ne yapalım bazılarının renki hayatı dolayısıyla hürrem daha çok hoşuna gidiyor. eli kanlı bir katil sayılsa da
Kitapiyi, güzel de tarih hürremin süleymanla yatak odası hikayeleri, süleymanın içki içmesi, içkiye göz yumması, ve cariyelerle zina etmesi hiç inanmayacağım bir konuuuu osmanlı padişahları asla böyle birşey yapmazzzz
Yorum Gönder