"Seyreyledim eşkâl-ı hayatı
Ben havz-ı hayâlin sularındaBir aks-i mülevvendir anınçün
Arzın bana ahcar u nebatı."
Ahmet Haşim, Göl Saatleri
Seyretmek... Bakmak başkalarına, izlemek ruhlarını, yaptıklarını, yapmadıklarını. Görmek sevdiklerini, nefret ettiklerini, tahammül edemediklerini. Hikâye avında başarının ilk kuralı. Seyredeceksin ki öğrenebilesin ötekinin hikâyesini.
Otobüs ha bire sarsılıyor. Yolların kötülüğünden mi, aracın köhneliğinden mi bilinmez. Elimdeki kitabı bir kenara bırakıp göz gezdiriyorum etrafa. Şimdilik koltukta yalnızım. Gelmemesini umuyorum her kimse. Dip dibe olmayı sevmiyorum, bilhassa otobüs yolculuklarında. Yalnızlık Âdemoğulları ve Havvakızlarının içsel nimeti... Kıymetini bir kere daha anlıyorum.
Önümde orta yaşlı bir adam. Uzun saçlarını dağınık bırakmış. Koltuğunu sorgusuz sualsiz yatırıveriyor. Görgü bilmez midir nedir, diye geçiriyorum içimden. Anlaşılan bir de sigara içmiş, koltuğundan buram buram tütün kokusu yayıldığına bakılırsa... Önündeki minik ekranı açıyor. Bir filmde karar kılıyor önceleri; ama pek ilgi duymuyor anlaşılan, ekranda görüntüler birbiri ardına akarken o camdan dışarıyı seyretmekle meşgul. Ardından değiştiriveriyor kanalı, bir magazin programını açıyor. Pop müziğin tanıdık simalarından biri var ekranda. Sarışın, bol makyajlı bir kadın. Makyaj hem yüzünde hem ruhunda... Şarkı söylerken oldukça keyifli gözüküyor. Uzun bir elbise var üzerinde. Parlak deniz mavisi. Bu uzun elbiseyle ruhunun tedirginliğini kapatmaya çalışır gibi bir ifade sergiliyor aynı zamanda. Gözlerinin içi olabildiğince soğuk, feri uçmuş gitmiş. Kahkası boş bir teneke kutunun çıkardığı sesi andırıyor. Görüntü değişiyor, şimdi sırada sokak ortasında montlarına sıkıca sarılmış iki insan var. Sevgiliniz mi diye atılıyorlar muhabir kız. Genç adam muhabir kızcağızı tersliyor. Asabi hareketlerle uzaklaşıyorlar. Önümdeki "görgü bilmez beyefendi" olanları seyrediyor pürdikkat. İnsanlar magazine meraklı. Ciddi konular rağbet görmüyor zaten. Kendi hayatlarının ciddiliğine tahammülfersa insanların magazin dünyasının ışıklı bir disko topunu andıran ruhunu sevmesi hiç şaşırtıcı gelmiyor.
Bir ses duyuluyor tepemdeki hoparlörden. Muavinin sesi olabildiğince bezgin bir şekilde bilgi veriyor bize. Kendisi de sıkılmış olmalı bu görevden, adeta burnuyla konuşuyor. Yolcular da pek meraklı gözükmüyor bu canı gönülden (!) duyuruya karşı.
Çocuğun biri ağlıyor. Arkamdaki yaşlı adam aralıksız horluyor. Otobüsün gürültüsü bitmek bilmiyor. Yanıma biri oturuyor. Pek sorun çıkmıyor bu sefer. Zararsız birine benziyor. Kitaplarını çıkarmış, ders çalışıyor. Memur olmak istiyor galiba. Kalemi hiç durmak bilmiyor. Başarılı olmasını diliyorum içimden, emek vermenin zorluğuna aşinayım çünkü. Emeği boşa giden insanın balonu elinden kaçmış çocuğa döndüğüne de.
Otobüs döne döne gidiyor yollarda. Sarsıntı hafiften azalmaya başlıyor. Etrafa bakıyorum tekrar, herkes kendi âleminde bir işle uğraşıyor. Hayat deveran ediyor durmadan, otobüsün tozlu tekerlekleri gibi...
Kubilay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder