Sanat da zaten zıtlıklardan ibaret değil mi? Kontrast da zıtlıkların uyumu. Sanatın ta kendisi.
28 Mart 2011 Pazartesi
Başkalarının Acılarına Üzülmek
Mümkün. Oldukça mümkün. Başkalarının acılarına üzülmek, onlar için ağlamak. Cismani bir katreler silsilesi değil belki, ama içten, ta yürekten ağlamak. Destek olamayacağını bilmenin üzüntüsü de varsa eğer, sarılıyorum kalemime, mürekkebimle beraber ağlaşıyoruz, tek umudumuzsa yazabilmek. Şu kocaman dünyada cılız sesimizi, yazmanın aksiyle gönüllere taşımak.
Bir insanın öyküsünü anlatacağım şimdi... Hakikatin şerbetinin hayalinkiyle iç içe geçtiği gerçek bir hikaye. Bir genç kız, adı Miley Cyrus. 11 yaşında Hannah Montana adlı televizyon dizisiyle dünya çapında şöhret kazanan Miley özellikle küçük kız çocuklarının gözdesi. Oynadığı dizide bir nevi çift kişilikli hayatı yaşadı Miley. Bir yandan sıradan genç kız imajı çizerken, diğer yandan pop yıldızı Hannah Montana'ya hayat veriyordu. Kocaman bir sır sakladı durdu sezonlar boyu. Ne arkadaşlar Hannah olduğunu biliyordu, ne de hayranları Miley olduğunu. Dizi Miley'nin hayatında büyük yer kapladı. Zaman geçti Miley büyüdü. Dizi dört sezon sürdü. Hannah Montana'nın gidişatı da Miley'in hayatıyla örtüşmeye başladı sonlarda. Şirin kız imajından sıkılan Miley artık kendi hayatını yaşamak istiyordu. Son sezon Miley, aslında Hannah'nın kendisi olduğunu açıkladı. Hayal kırıklığına uğrayan hayranları olduğu gösterildi dizide, ama Miley'in destekleyenler çoğunluktaydı. Olan oldu, biten bitti. Dizi de nihayete erdi. Miley Cyrus öncelikle Hannah Montana kaynaklı "Teenager (Genç ve çocuklara hitap eden ) " müzik tarzını bırakıp öncekilere göre daha sert ve olgun şarkılar söylemeye başladı. Sinema filmlerinde rol aldı. "Who Owns My Heart?" klibiyle imajına U dönüşü yaptırdı adeta... Sonra birden, bir yerlerden hüzün sızmaya başladı hayatına. Miley'nin 18. yaş gününde uyuşturucu aldığı söylendi. Yerden yere vuruldu. Kendisine bir kere bile sorulmadı neyin nasıl olduğu, doğru mu yanlış mı yaratıcı önyargılarla kararlar verildi. Paparazziler ufak çıkarlar uğruna Miley'nin her adımını takip ettiler, yıprattılar, kırıp döktüler. Miley'nin gece kulüplerinden alkollü çıkarken fotoğrafları çekildi, altına atılan başlık her zaman aynı oldu: Gençlik Trajedisi. Miley'nin ruh hali hiç uğruna didiklenip duruldu. Babası onun için üzüldüğünü söyledi bir röportajında. Keşke Hannah Montana dizisini hiç çekmeseydik, hayatımızı mahvetmeye değmezdi dedi. Bunu da evirip çevirip bambaşka şekilde sundu gazeteciler. Miley'nin ergenlik çağındaki her gencin yaşadığı kimlik sorunlarından birini yaşadığını aklının ucundan bile geçirmedi hiç kimse. Kendi çocuğunu o durumda düşünmeye tenezzül bile etmedi. Masum bir genç kızın gençliğini zindan etmeye el birliğiyle ant içmişlerdi sanki. Paparazziler günlük dedikodu uğruna hayatlar mahvetmeye devam ettiler. Genç hayranlarına kötü örnek olduğunu söyleyen bilirkişiler, asıl kötü örneğin kendileri olduğunun farkına hiçbir zaman varamadılar.
Miley cephesinde durumlar nasıl peki? Her şeye rağmen Miley ayakta durmaya çalışıyor. Kistik Fibrozis hastaları için yardım kampanyası düzenliyor, meme kanserine savaş açıyor. Film kariyeri tüm hızıyla devam ediyor. Bu yıl çocuk ve gençlik kanalı Nickelodeon'un düzenlediği Çocukların Seçimi (Kids Choice Awards) Ödülleri'nde 3 dalda aday. ( En iyi TV oyuncusu, en iyi sinema oyuncusu, en iyi kadın şarkıcı ) 2 Nisan'da yayınlanacak ödüllerde Miley'e hayranlarının büyük moral sağlayacağından eminim. Tüm yıpratma çalışmalarına rağmen Miley hala dimdik ayakta.
Amerika'da genç yıldızların sık sık karşılaştığı bu yıpratma politikası magazin medyasının tam göbeğinde kara bir leke olarak duruyor. Tüm bu saldırıyla gögüs gerip, sıfır kayıpla atlatansa yok gibi. Harry Potter serisinin genç yıldızı Emma Watson'dan gelen itiraf artık Amerikan magazin medyasına bir dur denilmesi gerektiğini gözler önüne seriyor: "Katıldığım bir ödül töreninde arabadan kırmız halıya inerken yere boylu boyuna uzanmış birini gördüm. Gazeteciler bir yolunu bulup arabanın yakınında yere uzanmış, frikik vermemi bekliyorlardı. O an gözyaşlarına boğuldum. Uzun süre sakinleşemedim."
Başkalarının acılarına kayıtsız kalamayız. Üstelik bu acı toplum ve medyanın el birliğiyle oluşturulduysa. Çünkü ünlüsü ünsüzü, âlimi cahili, yöneticisi yönetileni hepimiz biriz. İnsan ki ebrudaki katre misali, bir damla yanlış renk damlatırsak ebruya, tamamen bozuluverir olanca hızıyla. Onun sorunu benim başıma asla gelmez diye düşünme. Belki aynı şekilde yaşamayabilirsin bu süreci, maddiyata takılma. Ruhunun pencerelerini olabildiğince arala. Efil efil essin her taraf, toz moz kalmasın yüreciğinde. Köhnemiş önyargılarımız atalım. Magazin haberlerini okuyup, düşünüp taşınmadan, öfkeyle hınçla dolu yorumlar yapmayalım. Dedikodu çemberine bir halka da biz eklemeyelim. Bu konuyu geçiştirmeyelim zihnimizden, düşünelim biraz, eleştirelim kendimizi. Düşünelim ki başkalarına zarar vermeyelim. Önyargılarla doldurduğumuz Nefret Denizi'ne bir gün biz de düşebiliriz.
Başkalarının acılarına üzülelim hep beraber. Karşılık beklemeden. Gönülden...
Kubilay
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
pandoranın kutusu açılınca tüm kötülükler dünyaya saçılırken merhamet de sızmış aralarına. Eğer merhamet duygusu olmasaydı katlanılmaz olurdu dünya...
Başkalarının acılarında keyif almanın psikolojik bir hastalık olduğu kanıtlandı...
Çok güzel bir yazıydı kalemine fikrine sağlık
sevgimle
Merhaba laleninbahcesi!
Yorumunu görünce sevinçten uçtum gerçekten. İnsan, değer verdiği insanların görüşlerini görmek istiyor her zaman. Yazımı beğendiğine çok sevindim.
Mutlulukla :)
Yorum Gönder