“Mahremiyetin gitti mi elden, sen de gitmelisin tez elden!”
Elif Şafak külliyatı maceram Mahrem'le devam ediyor. Her kitabını beğenerek okuduğum Elif Şafak, Mahrem'de tüm genellemeleri yıkarak bambaşka bir eser çıkarıyor karşımıza.
"Uyumsuzluklara ve toplumun bunlara nasıl baktığına dair çok katmanlı bir metin. Sıradışı, sanrılı bir roman..."
-Kirkus Reviews
Mahrem ne tam bir roman ne de bir konuyu derinlemesine inceleyen araştırmacı bir metin. Her ne kadar yayınevi tarafından zorunlu olarak "roman" kısmına alınsa da aslında bu ikisinin arasında, alışılageldik sınırlamaların dışında bir kitap.Kabına sığmıyan bir eser Mahrem. Çok ilginç bir kurguya sahip. Alaaddin'in halısı gibi önünüze açılan diyarlara ne gerçek ne masal gözüyle bakabiliyorsunuz. Kitabın rüzgarına bir kapıldığınızda kendinizi ummadık yerlerde bulabiliyorsunuz. 1999 İstanbul'undan 1999 İstanbul'una uzanan, arada binbir türlü karakterin girdiği, yer ve zamanın mekik dokuduğu kitapta Elif Şafak'ın büyülü anlatımı önemli bir yer tutuyor. Mahrem'i baştan kurgulayarak yazmadığını şu sözlerle belirtiyor Elif Şafak:
"Mahrem'i yazarken kendimi tamamen yazımın akışına bıraktım. Romana başlarken nasıl biteceğini bilmiyordum, sezgilerimle ilerledim. Okuru şaşırtan her dönemeç beni de şaşırttı diyebilirim..."
Bir nevi kapıları ardına kadar açık bir saray.Okuyucu romanın içinde istediği gibi dolaşabiliyor. Her olayı kendine göre yorumlayabiliyor. Her okuyucusuna gizli geçitler sunan yaramaz bir çocuk gibi Mahrem.
"Kurgudaki iç içelik, açık bırakılan uçlar ve benzetmelerin yorgunluğuna bakılırsa, Mahrem dikkatli bir okura gereksinim duyuyor.
Evet sanırım öyle. Ama ben yazmaya başlarken böyle bir niyet taşımıyordum. Seçkincilikten hoşlanmıyorum. Öte yandan her metnin farklı okumalara açık olduğunu düşünüyorum. Özellikle de Mahrem gibi bir metnin... Bu da demektir ki salt ve mutlaka doğru olan bir okuması yok Mahrem'in. Belki aynı insan bile farklı okumalarda farklı anlamlar çıkartacak. O yüzden farklı okumalara, yorumlara açık olmak gerektiğine inanıyorum."
Kitabın karakterleri Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi, Be-Ce, şişman ama oldukça şişman bir bayan, Samur-Kız, La Belle Anabelle hepsi özenle yazılmış karakterler.Kendinizi Samur-Kız'ın çirkinliğine üzülürken, La Belle Anabelle'nin güzelliğine öykünürken de bulabiliyorsunuz. Empati kurmak işten bile değil.
Mahrem sıradışılığını her sayfada gösteriyor. Hikayeleri anlatırken "BURAYI GEÇEBİLİRSİN ASLINDA, OKUMANA GEREK YOK!" diyebiliyor. Bölüm adları çok ilginç, belki de "Mahrem"i "Mahrem" yapan da onlar:
"Bir - Yum Gözünü... İki - Aç Gözünü... Üç - Sobe! İki! Bir! Sıfır!"
Geri sayım numaralı bölümler "Ya olmasaydı?" diyor ve adeta başa saran bir kitap daha ortaya çıkarıyor.
Mahrem'i okuyunca görmenin ve görülmenin ne denli önemli olduğunu anlıyorsunuz. Bir de bakmışsınız hayatta çoğu şey görme üzerine kurulu. İnsanların hayatını etkiliyor, az buz bir şey değil yani...Çirkinlik de güzellik de onun başının altından çıkıyor. Okuduktan sonra etrafınıza kem nazarla bakmaya zorlanıyorsunuz , görünüşleriyle ve o anki davranışlarıyla değerlendiremiyorsunuz kimseyi. İyi ki de okumuşum, bu özellikleri bir nebze artırabildiysem ne mutlu bana :
"Ne denli çirkin olursa olsun seyirlik olan, hakkı vardı görülmeye, gözden ırak kalmaya. Hem gözden ırak kalabilseydi eğer, bu kadar çirkin olmazdı zaten."
Kitabın ilk iki bölümü aynı iskelete sahip. İlk kısım kadınların dünyasını, diğeri ise erkeklerin dünyasını anlatıyor vişne çadırın esrarlı kapısını aralayarak. Aynı olayların farklı bakış açılarıyla büsbütün değişebildiğini gösteriyor bizlere. Bir başka ayrıntıysa Osmanlı'nın batılılaşma sürecine ve modernitiye eleştirel bir bakış açısı sergilemesi. "Memalik-i Osmaniye komşunun bahçesinden elma aşıran bir çocuğun telaşıyla arkasına bakmaya cesaret edemeden Batılılaşırken..." diye başlayan cümlelerle aslında bunun altında yatan sebebin de görmek olduğunu söylüyor.
Kontrast'ı takip edenler bilir, Elif Şafak'ın betimleme gücüne hayranımdır. Mahrem'de iki pasta betimlemesi var ki parmakları yedirtecek cinsten. Sırf bu yüzden bile kitabı almanızı tavsiye ettiğim Mahrem için Elif Şafak binlerce "eline sağlık"ları hak ediyor!
Kitabın en can alıcı noktası hem metinden ayrı hem bağlantılı, hem gelişigüzel hem nizamlı Nazar Sözlüğü. Be-Ce'nin yazdığı sözlük bizlere görmenin ve görülmenin ucunun nerelere ulaşabileceğini gösteriyor. Aşk'ın Kırk Kural'ının sinyallerinin burada verildiğini söyleyenler var dipnot olarak söyleyeyim. Nazar Sözlüğü'nden birkaç madde, en beğendiklerimden bazıları:
“Yaşam: Yaşamı görmek için, ayna tutarız ağzımıza. Yaşamı göremesek bile, yaşadığımızı biliriz ayna buharlanınca.”
“Gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.
Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka “gözbebeğim!” diye hitap edilir.”
“Ay Tutulması: Gökyüzündeki Ay yeryüzündeki insanların gözlerinden saklanmayı başarır bazen. Hazır kimse görmüyorken, pudrasını tazeler.”
Mahrem gerçekten de Çağdaş Türk Edebiyatı'nın okunması gereken kitaplarından biri. Sürprizlerle dolu Mahrem'i her edebiyat severe tavsiye ederim.
"Kırk yamalı tek iplikli bir şaman kisvesi gibiydi
ayna kırıklarındaki aksi
İpliği çekince dağılacaktı, dağıldığında
bile bir aradaydı.
Gelişigüzel saçılmıştı,
Gelişigüzelliğinde bile bir nizam vardı."
Kapak tasarımı da çok şık, insanın elinde taşıyıp herkese gösteresi geliyor.
Bu arada İngilizce olarak "The Gaze" adıyla da yayınlanmış Mahrem. Sözlükten baktım gaze "dik dik bakmak, rahatsız edici bakış" anlamlarına geliyormuş, meraklısına... The Gaze'in kapağı da vişne rengi çadırdan ve masalsılıktan esinlenilmiş Türkiye'de de kullanılsa güzel olurmuş vesselam.
Elif Şafak'a ve DK'ya teşekkürler.
Puan:5 üzerinden yıldızlı 5 hem de en parlak ziyalısından.
Edebiyatla kalın.
Elif Şafak külliyatı maceram Mahrem'le devam ediyor. Her kitabını beğenerek okuduğum Elif Şafak, Mahrem'de tüm genellemeleri yıkarak bambaşka bir eser çıkarıyor karşımıza.
"Uyumsuzluklara ve toplumun bunlara nasıl baktığına dair çok katmanlı bir metin. Sıradışı, sanrılı bir roman..."
-Kirkus Reviews
Mahrem ne tam bir roman ne de bir konuyu derinlemesine inceleyen araştırmacı bir metin. Her ne kadar yayınevi tarafından zorunlu olarak "roman" kısmına alınsa da aslında bu ikisinin arasında, alışılageldik sınırlamaların dışında bir kitap.Kabına sığmıyan bir eser Mahrem. Çok ilginç bir kurguya sahip. Alaaddin'in halısı gibi önünüze açılan diyarlara ne gerçek ne masal gözüyle bakabiliyorsunuz. Kitabın rüzgarına bir kapıldığınızda kendinizi ummadık yerlerde bulabiliyorsunuz. 1999 İstanbul'undan 1999 İstanbul'una uzanan, arada binbir türlü karakterin girdiği, yer ve zamanın mekik dokuduğu kitapta Elif Şafak'ın büyülü anlatımı önemli bir yer tutuyor. Mahrem'i baştan kurgulayarak yazmadığını şu sözlerle belirtiyor Elif Şafak:
"Mahrem'i yazarken kendimi tamamen yazımın akışına bıraktım. Romana başlarken nasıl biteceğini bilmiyordum, sezgilerimle ilerledim. Okuru şaşırtan her dönemeç beni de şaşırttı diyebilirim..."
Bir nevi kapıları ardına kadar açık bir saray.Okuyucu romanın içinde istediği gibi dolaşabiliyor. Her olayı kendine göre yorumlayabiliyor. Her okuyucusuna gizli geçitler sunan yaramaz bir çocuk gibi Mahrem.
"Kurgudaki iç içelik, açık bırakılan uçlar ve benzetmelerin yorgunluğuna bakılırsa, Mahrem dikkatli bir okura gereksinim duyuyor.
Evet sanırım öyle. Ama ben yazmaya başlarken böyle bir niyet taşımıyordum. Seçkincilikten hoşlanmıyorum. Öte yandan her metnin farklı okumalara açık olduğunu düşünüyorum. Özellikle de Mahrem gibi bir metnin... Bu da demektir ki salt ve mutlaka doğru olan bir okuması yok Mahrem'in. Belki aynı insan bile farklı okumalarda farklı anlamlar çıkartacak. O yüzden farklı okumalara, yorumlara açık olmak gerektiğine inanıyorum."
Kitabın karakterleri Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi, Be-Ce, şişman ama oldukça şişman bir bayan, Samur-Kız, La Belle Anabelle hepsi özenle yazılmış karakterler.Kendinizi Samur-Kız'ın çirkinliğine üzülürken, La Belle Anabelle'nin güzelliğine öykünürken de bulabiliyorsunuz. Empati kurmak işten bile değil.
Mahrem sıradışılığını her sayfada gösteriyor. Hikayeleri anlatırken "BURAYI GEÇEBİLİRSİN ASLINDA, OKUMANA GEREK YOK!" diyebiliyor. Bölüm adları çok ilginç, belki de "Mahrem"i "Mahrem" yapan da onlar:
"Bir - Yum Gözünü... İki - Aç Gözünü... Üç - Sobe! İki! Bir! Sıfır!"
Geri sayım numaralı bölümler "Ya olmasaydı?" diyor ve adeta başa saran bir kitap daha ortaya çıkarıyor.
Mahrem'i okuyunca görmenin ve görülmenin ne denli önemli olduğunu anlıyorsunuz. Bir de bakmışsınız hayatta çoğu şey görme üzerine kurulu. İnsanların hayatını etkiliyor, az buz bir şey değil yani...Çirkinlik de güzellik de onun başının altından çıkıyor. Okuduktan sonra etrafınıza kem nazarla bakmaya zorlanıyorsunuz , görünüşleriyle ve o anki davranışlarıyla değerlendiremiyorsunuz kimseyi. İyi ki de okumuşum, bu özellikleri bir nebze artırabildiysem ne mutlu bana :
"Ne denli çirkin olursa olsun seyirlik olan, hakkı vardı görülmeye, gözden ırak kalmaya. Hem gözden ırak kalabilseydi eğer, bu kadar çirkin olmazdı zaten."
Kitabın ilk iki bölümü aynı iskelete sahip. İlk kısım kadınların dünyasını, diğeri ise erkeklerin dünyasını anlatıyor vişne çadırın esrarlı kapısını aralayarak. Aynı olayların farklı bakış açılarıyla büsbütün değişebildiğini gösteriyor bizlere. Bir başka ayrıntıysa Osmanlı'nın batılılaşma sürecine ve modernitiye eleştirel bir bakış açısı sergilemesi. "Memalik-i Osmaniye komşunun bahçesinden elma aşıran bir çocuğun telaşıyla arkasına bakmaya cesaret edemeden Batılılaşırken..." diye başlayan cümlelerle aslında bunun altında yatan sebebin de görmek olduğunu söylüyor.
Kontrast'ı takip edenler bilir, Elif Şafak'ın betimleme gücüne hayranımdır. Mahrem'de iki pasta betimlemesi var ki parmakları yedirtecek cinsten. Sırf bu yüzden bile kitabı almanızı tavsiye ettiğim Mahrem için Elif Şafak binlerce "eline sağlık"ları hak ediyor!
Kitabın en can alıcı noktası hem metinden ayrı hem bağlantılı, hem gelişigüzel hem nizamlı Nazar Sözlüğü. Be-Ce'nin yazdığı sözlük bizlere görmenin ve görülmenin ucunun nerelere ulaşabileceğini gösteriyor. Aşk'ın Kırk Kural'ının sinyallerinin burada verildiğini söyleyenler var dipnot olarak söyleyeyim. Nazar Sözlüğü'nden birkaç madde, en beğendiklerimden bazıları:
“Yaşam: Yaşamı görmek için, ayna tutarız ağzımıza. Yaşamı göremesek bile, yaşadığımızı biliriz ayna buharlanınca.”
“Gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.
Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka “gözbebeğim!” diye hitap edilir.”
“Ay Tutulması: Gökyüzündeki Ay yeryüzündeki insanların gözlerinden saklanmayı başarır bazen. Hazır kimse görmüyorken, pudrasını tazeler.”
Mahrem gerçekten de Çağdaş Türk Edebiyatı'nın okunması gereken kitaplarından biri. Sürprizlerle dolu Mahrem'i her edebiyat severe tavsiye ederim.
"Kırk yamalı tek iplikli bir şaman kisvesi gibiydi
ayna kırıklarındaki aksi
İpliği çekince dağılacaktı, dağıldığında
bile bir aradaydı.
Gelişigüzel saçılmıştı,
Gelişigüzelliğinde bile bir nizam vardı."
Kapak tasarımı da çok şık, insanın elinde taşıyıp herkese gösteresi geliyor.
Bu arada İngilizce olarak "The Gaze" adıyla da yayınlanmış Mahrem. Sözlükten baktım gaze "dik dik bakmak, rahatsız edici bakış" anlamlarına geliyormuş, meraklısına... The Gaze'in kapağı da vişne rengi çadırdan ve masalsılıktan esinlenilmiş Türkiye'de de kullanılsa güzel olurmuş vesselam.
Elif Şafak'a ve DK'ya teşekkürler.
Puan:5 üzerinden yıldızlı 5 hem de en parlak ziyalısından.
Edebiyatla kalın.
Kubilay
2 yorum:
ben mahrem için yorum yazdım diye hatırlıyorum oysa:((
Mahremi okumadım ama Elif Şafak en sevdiğim yazarlardan biridir... Bir imza gününde okuyucusuyla olan gönül bağını , iletişim şeklini ve samimiyetini de görünce , gönlüme şahıs olarak da taht kurmuştur... En sevdiğim kitabı Araf'tır... Ama Mahremi de okumak şart oldu artık.
Ah keşke ben de görebilsem! Adana Kitap Fuarı'na bu yıl gelse bari...
Ben de bir tek Araf ve Kağıt Helva'yı okumadım. Onlar da bitince külliyat tamam.
Her zamanki gibi şık yorumlarınız için de teşekkürler...
Yorum Gönder