"El-farah seb'ate eyyâm vel huzn tûlül ömr'..."
(Sevinç yedi gün sürer, hüzün bir ömür boyu...)
Araf'ın bel kemiğini Mesnevi'den bir bölüm oluşturuyor. Her şeyden önce bu hikayeyi anlatmam gerektiğini düşünüyorum:
"Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraber uçtuğunu, beraber yemlediğini gördüm. Şaşırdım - kaldım; derken aralarındaki birlik nedir, onu bulayım diye hâllerine dikkat ettim.
Şaşkın bir halde yaklaştım. Baktım, gördüm ki ikisi de topaldı."
İşte tam da buradan yola çıkan roman, farklı kültürlerden gelmiş, mayasında "bambaşkalıklar unu" bulunan, ama ikisinde de bulunan "isimlere karşı hassasiyet, kendini terk ediş, ait olamayış, kalabalıklar içinde yalnızlık" sayesinde birbirlerine âşık olan Ömer ve Gail'in hikâyesi etrafında gelişiyor. Ana hikâyeyi bütüne erdiren asıl onlar değil tabii ki. Ömer'in ev arkadaşı, Amerika'nın şarkiyatçılığını protesto eden, milliyetçi Faslı Abed; Ömer'in bir diğer ev arkadaşı İspanyol - dini bütün Hristiyan Piyu; Piyu'nun sevgilisi, anoreksik aşçı Allegre: rengarenk kısacık saçlarıyla; lezbiyen-feminist Debra Ellen Thompson romanı oldukça etkileyen karakterlerden bazıları.
Kitabın ilk bölümünde Ömer'in içkiye yeniden başladığını, Gail'le evli olduğunu, Abed'in bu hallerin hiçbirini tavsiye etmediğini görüyoruz. Hikâye böylece bizi bambaşka bir yerinden başlatıp, en başa "sonradan" getiriyor.
Araf'taki "isim meselesi" daha kitabın başında hemen ortaya çıkıyor. Ömer Özsipahioğlu'nun Amerika'ya gidişiyle Omar Ozsıpahıoglu'na dönüşümüyle konunun ilk izlenimlerini görüyoruz. Bambaşka memleketlerin insanı bambaşka kılıklara sokmasıyla. Adının harflerini kaybeden Ömer'den sonra, Gail'in adının gerçek olmadığını, asıl adının "gebe Asur-Babil tanrıçası" anlamına gelen Zarpandit olduğunu öğreniyoruz.
Ardından sıra "Karga" bölümüne geliyor. Gail'i ayrıntılı bir şekilde inceleme şansına sahibiz bu bölümde. Sosyofobisi olduğu, çikolata ve muzdan başka bir şey yemediğini fark ediyoruz. Devam eden sayfalarda Debra Ellen Thompson'la tanışan simsiyah saçlı (karga betimlemesi burdan geliyor) Zarpandit'in feminizm hareketlerine katılışına, arkadaşlarının zoruyla psikologa gidişine ve her şeyi değiştiren "o an"a tanık oluyoruz. Bir gazeteye kendini Gail olarak tanıtıp, bizde "Güzin Abla" köşelerine tekabül eden bir bölümde iki farklı kişilikle yazı yazmaya başlamasıyla kimlik bölünmeleri adeta çığırından çıkıyor. Aynı zamanda sosyofobisinin üstesinden gelip, kendine güvenen bir insan olup çıkıveriyor.
Gail'in kopkoyu, kıvırcık ve gür saçlarının arasına kaşık takması da kişiliğini yansıtıyor. Tanrı'nın alfabe çorbasının içindeki kaşığını simgeleyen metaforu oluşturan Gail, isimleri değiştirmenin önemini unutmamak için gür saçlarının içine bundan sonra bir kaşık yerleştiriyor.
Karga bölümünde aynı zamanda Debra hakkında da ayrıntılı bir biçimde bilgi sahibi oluyoruz.
İkinci sıradaki "Leylek" bölümü önceleri sadece Ömer'in üzerinde yürümesine rağmen, roman asıl ivmesini bu bölümde kazanıyor. Leylek bacaklı Ömer'in (Leylak benzetmesinin kaynağı) Amerika'da yaşadığı uyum problemleri, zamanı normal ölçülerle değil şarkı süreleriyle ölçmesi karşılıyoruz bizi ilk olarak. Bu bakımdan kitap, bu andan itibaren adeta bir müzik çalara dönüşüyor. Ömer artık her duruma uygun bir şarkı çıkartıveriyor koleksiyonundan. Romanın en ilgi çekici kısımlarından biri de bu kanaatimce. Ardından ev arkadaşları Piyu ve Abed'le karşılaşan Ömer'in hayatının en önemli dönemeçlerinden birinde olduğunu fark ediyoruz. Yepyeni insanlarla tanışıyor Ömer. En önemlilerinden biri de Piyu'nun sevgilisi Allegre.
Allegre bambaşka bir kişilik. Adı "neşe" anlamına gelen hüzünlü karakter yeme bozukluğuna sahip. Her yediğini kusma döngüsü bana Mahrem'deki oldukça şişman bayanı hatırlattı. Aynı zamanda başarılı bir aşçı olan Allegre bu sayede karşılaşıyor Gail'le, böylece Ömer'in hayatındaki en büyük değişim için kapıyı aralayıveriyor.
Allegra gibi Abed de çok başarılı anlatılan bir karakter. Popüler kültüre, moderniteye, Amerikan Rüyası'na karşı Abed, gelgitler geçiren Ömer'in yanında gayet güçlü bir karakter portresi çiziyor. Oğlu Abed'i ziyarete gelen Zehra ve Zehra'nın yaşadığı trajikomik olaylar da romanın hamurunun olmazsa olmaz içeriği bence. Benim Elif Şafak Hanımları portfolyoma giren Zehra, anlayacağınız favori karakterim. Müslüman hoşgörüsünü de gençlere güzel bir dersle anlatan Zehra'nın laf aralarına serpiştirdiği özlü sözleri ise eşsiz. Yazımın başında verdiğim söz ve sıradaki sözler de ona ait:
- Hıf min benî âdem es-sâkit. (Sükût eden âdem oğlundan kork)
- Lâ tetezevvec bi imraetin aynüha zorka' velev kânet temlükü sandûkan melîyen bizzeheb. (Bir sandık altını da olsa sakın mavi gözlü kadınla evlenme.)
- Arkadaşın bal bile olsa hepsini yeme.
- Taşların seni tanıdığı memleket, insanların seni tanıdığı memleketten iyidir.
- Gecenin içinde fenerle yürümek, bulutlu günden iyidir.
- Yakındaki arkadaşın uzaktaki kardeşinden iyidir.
Kitabın sonunu İstanbul'a layık gören Elif Şafak, İstanbul'u öyle güzel anlatıyor ki! Bir gün İstanbul'a gitmek nasip olursa Elif Şafak'ın kaleminin etkisi büyük olacak eminim. Her taşın altında bir hikâyenin saklı olduğunu büyüleyici bir anlatımla birleştiriyor Elif Şafak.
Çikolata, kapaktan da anlaşılacağı gibi kitapta büyük önem arz ediyor. Gail'in baş yiyeceği çikolata, Tedirgin Ruh Çikolata Dükkânı'n açılmasıyla daha da önem kazanıyor. Aklıma Elif Şafak'ın kitaplarını yazdığı pastaneleri getiren bu yer, her şekilde çikolata yapıyor. Elif Şafak'ın o leziz anlatımı sayesinde kitap boyu çikolata yedim durdum. Kağıtlarını da sayfaların arasına bıraktım, bir daha sayfalara baktığımda tatlı anılarla karşılaşmak umuduyla...
Yerli yerinde karakter tasvirleri ve başarılı olay örgüsüne sahip olan Araf, Elif Şafak külliyatında bambaşka bir yer ediniyor kendine. Araf aynı zamanda gündelik konuşmaya dayalı bir anlatıma sahip. İngilizce olarak yazılan ve ardından Türkçeye Elif Şafak ve Aslı Biçen tarafından çevrilen kitap her dile de sevdalı adeta. Araf, La Tia Piedad'la (Allegre'nin büyükannesi) İspanyolcaya, Zehra'yla Arapça'ya, birçok karakterle de İngilizceye yelken açıyor. Elif Şafak tüm bu dillerin kitabın konusundan beslendiğini söylüyor, belirtmek istedim.
Araf aynı zamanda farklı dillere de çevrilmiş. Hoş kapak tasarımlarına sahip bu kitaplardan birkaç örnek:
Başkalıkların, yalnızlığın, ötekinin, evinde yabancı olmanın kitabı Araf. Hüzünlü sonuyla sizi boşluğa düşürüyor. Ve düşünmeye davet ediyor.
Okumanız ve düşünmeniz dileğiyle...
Elif Şafak ve DK'ya teşekkürler.
Puan: 5 üzerinden 5.
Çikolata tadında edebiyatla kalın...