"Siyah Süt, cesur, şaşırtıcı, tılsımlı bir roman. Bunca kötülüğün ortasında, bize umut veriyor Elif Şafak, dayanabilmek ve sonra hayata, bir mucize gibi, yeniden başlayabilmek için."
-Selim İleri
Hangi yazar kitabının okunurken unutulmasını ister? Olsa olsa Elif Şafak gibi
"çılgın" yazarlar. Cesaret ve bilgi ister çılgınlık. Çılgınlık yapmak insanı bir adım öne çıkarır. Bahsettiğim
"cahil cesareti" denilen türden değil tabii. "Son tahlilde" bilgisizlerin çılgınlığı, uçuruma atılan bir adıma benzer fikrimce...
Bahsettiğim kitap Siyah Süt. "Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı, suya yazı yazar gibi..." düsturuyla başlayan ve bir dönem - pek de eskilere gitmenize gerek yok, iki-üç yıl önce - listeleri alt üst eden kitap. Elif Şafak külliyatını devirme maceramın
altıncı kitabı.
Dün merakla başladım kitaba. -Çok değil- bir-iki saat önce de bitirdim.
Pamuk şekerini az önce büyük bir hevesle yalayıp yutmuş bir çocuk gibi kalakaldım. Elimde her baktığımda bir yandan bittiği için üzüldüğüm, bir yandan enfes tadını hatırlayıp güldüğüm bir tahta çubuk var sanki.
Öyle alışmışım ki...
"Kat üstüne kat inşa eder gibi biriktirerek okumak yerine, daracık bir depoya yeni bir şey koyabilmek için daha evvel orada olan eşyaları boşaltır gibi okunmalı her sayfa..." demişti taa en başta Elif Şafak. Öyle okudum okumasına ama depoya koyacak malzeme kalmayınca ne olacka peki? Anlayacağınız ufak bir depresyon vakası geçirdim. Benimki "postnatal depresyon" kadar kelli felli olmasa da , elimizdekiyle idare edeceğiz ne yapalım?
"Postnatal? O da ne ki?" dediğinizi duyar gibiyim. Bilmeyenler için ufak bir not: Postnatal depresyon (diğer adıyla postpartum depresyon) hamilelerde doğumdan sonra ortaya çıkan, her 17 kadından birinde görülen bir durum.
"Ne alakası var? Tıp fakültesinde miyiz? Doktorlar dizisi yeniden başlayacakmış, ona mı hazırlanıyoruz?" dediğinizi duyar gibiyim. ( Bu aralar da çok "duyar gibiyim", hayırlısı olsun... ) Kitabımız, Elif Şafak'ın kızı Şehrazat Zelda'ya hamileliği sürecini, ve sonrasındaki postnatal depresyonunu anlatıyor.
Otobiyografik roman kategorisinde Siyah Süt.
Siyah Süt adına gelince... Kısaca özetlemek gerekirse eski inanışa göre loğusaya cinler musallat olurmuş. Loğusaları korumak için önlemler alırmış kadınlar. Loğusanın
çıngıraklı, çörekotu torbalı, nazar boncuklu yatağına cinler dadandı mı çan çalırmış evvela.
Kırmızı alarm! İpin bir ucuna cinler, bir ucuna yaşlı kadınlar asılırmış.
Çek babam çek! Kırk gün sürermi bu mücadele , tastamam kırk gün. Ya kadın kırkını çıkaramazsa? O zaman sütü çürürmüş kadının. Kararırmış sütü. Sütüyle beraber yüreği de çürürmüş, evlerden uzak...
"Okuma yöntemi" adlı ilk bölümde bunları öğreniyoruz. Elif Şafak'ın bu ve benzeri kadınlık hallerinin yazılıp çizilmemesi hakkında görüşleri var ardından. Siyah Süt başlığı gözüküyor ufukta, tüm okurları kucaklamaya hazır ve nazır.
İlk olarak Elif Şafak'ı
depresyon günlerinde görüyoruz. Müthiş bir anlatım var. Sonra Elif Şafak "o kadının" kendisi olduğunu itiraf ediyor. Ardından da şöyle sesleniyor:
"Bu kitap belki "niye" değil ama "nasıl" o hale geldiğimin hikayesidir. Bir de kuyulardan, tünellerden çıkış yollarının..."
Ve 2003 yılı, Ada vapuru, öğle vaktindeyiz. Ardından da farklı mekanlar, farklı vakitlerde. Siyah Süt kitap boyu
kah orada kah burada gezdiriyor. Yazarın ruhu gibi kitabın ruhu da
göçebe anlayacağınız.
Yolculuk sadece oraya buraya değil. İçine, iç dünyasına da yolculuğa çıkıyoruz Elif Şafak'ın. Ve tam bu arada kitap boyu ufak ufak tanışıyoruz
ufak tefek kahramanlarla...
Elif Şafak'ın içindeki sesler korosu:
Hırs Nefs Hanım, Pratik Akıl Hanım, Sinik Entel Hanım, Anaç Sütlaç Hanım, Saten Şehvet Hanım başlıca üyelerinden bu koronun. Askında hepimizde böyle korolar var. Farklı hallerimizi yansıtan bizi bazen
"iki arada bir derede" bırakan iç seslerimiz. Kiminin vicdanının sesi, kiminin içindeki sesler korosu, kiminin omuzundaki iki melek. Velhasıl kelam, kaynaşmak kolay oluyor. Bu keyifli karakterlerin maceraları da hem masalımsı hem de bir o kadar gerçek. Elif Şafak bizi
masal gerçek içinde, gerçek masal içinde, ortaya karışık bir dünyada anlatıyor olanları.
Bir bölüm Elif Şafak'ın içindeysek bir bölüm dışındayız. Kah ada vapuru kah Adalet Ağaoğlu'nun evinde çay sohbeti ya da Elif Şafak'ın
kadınlık - yazarlık ilişkisini sorguladığı,
anne-yazarları araştırdığı, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman düşündürücü hikayelerinde buluyoruz kendimizi. Bu keyifli yazılardan hayali bir karakter olan Fuzuli'nin bacısından,
Virginia Woolf'a, Lev Tolstoy'un karısı Sofya'dan,
Zelda Fitzgerald'a ( Şehrazat Zelda'nın adının kaynağı), hatta
Halide Edip Adıvar'a kadar geniş bir yelpazede birçok kişiyle karşılaşıyoruz.
Bölüm adlarıi, ufak şiirler, alıntılar keyifle okuduğum ayrıntılar. Elif Şafak'ın metinden bağımsız maddeler yazma sevdası
"Evde Kalmış Kız Manifestosu"yla çıkıyor karşımıza bu defa. Bu sefer dağınık değil, tek bir bölümde ama.
Betimlemelere bayılan ben,
Boston sonbahar betimlemesini okuyunca, bir kez daha Elif Şafak'a hayran kaldım.
Kitabımızın ilginçlikleri saydıklarımla sınırlı değil. Kitabın sonunda "
Poton kimdir? Onu nasıl tanırız? , Postpartum testi, tedavi yöntemleri ..." gibi değişik bölümler yer alıyor. Tedavi yöntemlerini okuyunca, ilaç prospektüslerini yazarların yazması halinde olacakları düşünmedim değil :)
Siyah Süt aynı zamanda usta karikatürist
Latif Demirci'nin karikatürlerini içeriyor. Bilhassa içimden sesler korosunun çizimleri oldukça hoş. Başlangıçta Latif Demirci'ye teşekkürlerini sunup, ardından Lewis Carrool'un Alice'inden:
"İçinde resimler ya da konuşmalar olmayan bir kitabın kime ne faydası var?" sözleriyle karikatürleri kitaba tam anlamıyla adapte ediyor.
Kapak tasarımı süt dolu biberon resminin içindeki Elif Şafak karikatürü ve siyah arka plandan oluşuyor.
Çarpıcı ve albenili bir kapak. İçini yansıtmaya başarıyor. Meraklısına, bu da eski kapağı :
Bu keyifli ve hayatın içinden kitabı okumanızı
"çok ama çok" tavsiye ediyorum. Bilhassa Elif Şafak severlerin başucu kitabı olacak kıvamda. Her zamanki gibi Elif Şafak, karikatürleri için Latif Demirci'ye ve DK'ya teşekkürlerimi sunuyorum.
Puan: 5 üzerinden 5.
Edebiyatla kalın...
Kubilay