8 Eylül 2010 Çarşamba

"Şeker" Bayramı !




Şeker... Ne güzel yakışıyor bayrama! "Bayram"ın başına gelip sarıp sarmalıyor onu. Merhamet, sevgi, mutluluk, sukûnet ve dahası. Hepsini kapsıyor "şeker". Şeker alâmet-i farikasını kelamda da gösteriyor, adını tüm ihtivasıyla kuşatıp, onurlandırıyor.

Hangi isim sıfat olmaya bu kadar heveslidir? "Şeker gibi adam", "şeker gibi yemek"... Marka bile olur yeri gelirse. Tatlı ismi de olur hem de en âlâsından: Şekerpâre. Şeker parçası... Şereflendirilmiş bir tatlıdır gözümde şekerpâre. Tüm tatlıların gayesi şeker gibi olmak, ağız tatlandırmak değil midir? Şeker parçası olmak  bizlerdeki "sir", "ağa", "majesteleri"ne karşılık geliyor olmalı. Yalnız şekerpâre tek başına değildir tahtında : "Gülbeşeker"siz olmaz. Nasıl bir kelimedir yarabbim! Ağızda akide şekeri misali. Söyledikçe söyleyesi geliyor insanın.

Hezarpâre kelimedir şeker. Şeker genel isimde olur afillisinde.Her türlü lokum, akide, çikolata gibi ürüne şeker denir her daim. "Kızım, misafirlerimize şeker ikram ettin mi?"... "Fazla şeker yeme, karnın ağrır."...



Şeker, Farsça'dan dilimize armağan bir sözcük. Anadoluyla kaynaşmış, yeri doldurulamaz hale gelmiş artık. Şimdi tüm yabancı (!) sözcükleri atalım, her şeye Türkçe karşılık bulalım demek ne derece doğru? Tüm bu sözcükler bizi biz yapan dilimizi oluşturuyor. Dışlayarak bir yere varamayız hiç birini. Hepsi bizden, hepsi bizim, hepsi birer şeker...

Şekerin "kelimesi" bu kadar lezzetliyken kendisini bir düşünün! Akide, bonbon, çikolata, Mevlana, lolipop... Sütlü, çikolatalı, tereyağlı, çilekli, kahveli, naneli... Kırmızısı, pembesi, kahverengisi... Okudukça bile insanın iştahı açılıyor. Zengin bir şeker kültürümüz var vesselam. Bir şekerci dükkanın girip büyülenmemek olanaksız.

İçine konulan kaba bile kendi isminden bir parça yadigar bırakan şeker, parlak kağıtlarıyla da meşhurdur. Sanki az sonra karşılaşacağımız sarayın kırmızı halısıdır şeker paketleri. Parlak yapılır ki, nazar okşasın, haşmetli olsun .



Kapıyı çalar bayram boyunca çocuklar. Şeker toplamaya çıkarlar cümbür cemaat. "Mahalleliğini koruyan mahallelerde" bir kuraldır adeta çocuklar arasında. Şeker vermek adettendir, çocukları sevindirmek...

Bayramın törensel havası sanki şekere düzenlenmiştir. Kolonya dökülür ya, ferahlatmak içindir konuğu. Şekerden önce hazırlıktır. Şekerin güzelliği karşısında bayılmaması için belki, bilinmez.

Şeker, her şeye rağmen umudunu kaybetmeyen yurdumun bir dayanağıdır. Alıp götürseniz belki, hayat tökezler. Çocukların gülümsemediği bir yerde umuttan söz edilebilir mi?

Şeker gibi kokular burnunuzdan, şeker kağıtlarının hışırdama sesi kulağınızdan, şeker paketinin gıcır gıcırlığı elinizden, şeker gibi kelam dilinizden, en önemlisi de şeker tadı ağzınızdan eksik olmayan bir bayram diliyorum hepinize, hepimize...

Şeker bayramınız kutlu olsun !

6 Eylül 2010 Pazartesi

Siyah Süt - ELİF ŞAFAK

"Siyah Süt, cesur, şaşırtıcı, tılsımlı bir roman. Bunca kötülüğün ortasında, bize umut veriyor Elif Şafak, dayanabilmek ve sonra hayata, bir mucize gibi, yeniden başlayabilmek için."

-Selim İleri

Hangi yazar kitabının okunurken unutulmasını ister? Olsa olsa Elif Şafak gibi "çılgın" yazarlar. Cesaret ve bilgi ister çılgınlık. Çılgınlık yapmak insanı bir adım öne çıkarır. Bahsettiğim "cahil cesareti" denilen türden değil tabii. "Son tahlilde" bilgisizlerin çılgınlığı, uçuruma atılan bir adıma benzer fikrimce...

Bahsettiğim kitap Siyah Süt. "Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı, suya yazı yazar gibi..." düsturuyla başlayan ve bir dönem - pek de eskilere gitmenize gerek yok, iki-üç yıl önce - listeleri alt üst eden kitap. Elif Şafak külliyatını devirme maceramın altıncı kitabı.

Dün merakla başladım kitaba. -Çok değil- bir-iki saat önce de bitirdim. Pamuk şekerini az önce büyük bir hevesle yalayıp yutmuş bir çocuk gibi kalakaldım. Elimde her baktığımda bir yandan bittiği için üzüldüğüm, bir yandan enfes tadını hatırlayıp güldüğüm bir tahta çubuk var sanki. Öyle alışmışım ki...

"Kat üstüne kat inşa eder gibi biriktirerek okumak yerine, daracık bir depoya yeni bir şey koyabilmek için daha evvel orada olan eşyaları boşaltır gibi okunmalı her sayfa..." demişti taa en başta Elif Şafak. Öyle okudum okumasına ama depoya koyacak malzeme kalmayınca ne olacka peki? Anlayacağınız ufak bir depresyon vakası geçirdim. Benimki "postnatal depresyon" kadar kelli felli olmasa da , elimizdekiyle idare edeceğiz ne yapalım?

"Postnatal? O da ne ki?" dediğinizi duyar gibiyim. Bilmeyenler için ufak bir not: Postnatal depresyon (diğer adıyla postpartum depresyon) hamilelerde doğumdan sonra ortaya çıkan, her 17 kadından birinde görülen bir durum.

"Ne alakası var? Tıp fakültesinde miyiz? Doktorlar dizisi yeniden başlayacakmış, ona mı hazırlanıyoruz?" dediğinizi duyar gibiyim. ( Bu aralar da çok "duyar gibiyim", hayırlısı olsun... ) Kitabımız, Elif Şafak'ın kızı Şehrazat Zelda'ya hamileliği sürecini, ve sonrasındaki postnatal depresyonunu anlatıyor. Otobiyografik roman kategorisinde Siyah Süt.

Siyah Süt adına gelince... Kısaca özetlemek gerekirse eski inanışa göre loğusaya cinler musallat olurmuş. Loğusaları korumak için önlemler alırmış kadınlar. Loğusanın çıngıraklı, çörekotu torbalı, nazar boncuklu yatağına cinler dadandı mı çan çalırmış evvela. Kırmızı alarm! İpin bir ucuna cinler, bir ucuna yaşlı kadınlar asılırmış. Çek babam çek! Kırk gün sürermi bu mücadele , tastamam kırk gün. Ya kadın kırkını çıkaramazsa? O zaman sütü çürürmüş kadının. Kararırmış sütü. Sütüyle beraber yüreği de çürürmüş, evlerden uzak...

"Okuma yöntemi" adlı ilk bölümde bunları öğreniyoruz. Elif Şafak'ın bu ve benzeri kadınlık hallerinin yazılıp çizilmemesi hakkında görüşleri var ardından. Siyah Süt başlığı gözüküyor ufukta, tüm okurları kucaklamaya hazır ve nazır.

İlk olarak Elif Şafak'ı depresyon günlerinde görüyoruz. Müthiş bir anlatım var. Sonra Elif Şafak "o kadının" kendisi olduğunu itiraf ediyor. Ardından da şöyle sesleniyor:

"Bu kitap belki "niye" değil ama "nasıl" o hale geldiğimin hikayesidir. Bir de kuyulardan, tünellerden çıkış yollarının..."

Ve 2003 yılı, Ada vapuru, öğle vaktindeyiz. Ardından da farklı mekanlar, farklı vakitlerde. Siyah Süt kitap boyu kah orada kah burada gezdiriyor. Yazarın ruhu gibi kitabın ruhu da göçebe anlayacağınız.

Yolculuk sadece oraya buraya değil. İçine, iç dünyasına da yolculuğa çıkıyoruz Elif Şafak'ın. Ve tam bu arada kitap boyu ufak ufak tanışıyoruz ufak tefek kahramanlarla...



Elif Şafak'ın içindeki sesler korosu: Hırs Nefs Hanım, Pratik Akıl Hanım, Sinik Entel Hanım, Anaç Sütlaç Hanım, Saten Şehvet Hanım başlıca üyelerinden bu koronun. Askında hepimizde böyle korolar var. Farklı hallerimizi yansıtan bizi bazen "iki arada bir derede" bırakan iç seslerimiz. Kiminin vicdanının sesi, kiminin içindeki sesler korosu, kiminin omuzundaki iki melek. Velhasıl kelam, kaynaşmak kolay oluyor. Bu keyifli karakterlerin maceraları da hem masalımsı hem de bir o kadar gerçek. Elif Şafak bizi masal gerçek içinde, gerçek masal içinde, ortaya karışık bir dünyada anlatıyor olanları.

Bir bölüm Elif Şafak'ın içindeysek bir bölüm dışındayız. Kah ada vapuru kah Adalet Ağaoğlu'nun evinde çay sohbeti ya da Elif Şafak'ın kadınlık - yazarlık ilişkisini sorguladığı, anne-yazarları araştırdığı, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman düşündürücü hikayelerinde buluyoruz kendimizi. Bu keyifli yazılardan hayali bir karakter olan Fuzuli'nin bacısından, Virginia Woolf'a, Lev Tolstoy'un karısı Sofya'dan, Zelda Fitzgerald'a ( Şehrazat Zelda'nın adının kaynağı), hatta Halide Edip Adıvar'a kadar geniş bir yelpazede birçok kişiyle karşılaşıyoruz.

Bölüm adlarıi, ufak şiirler, alıntılar keyifle okuduğum ayrıntılar. Elif Şafak'ın metinden bağımsız maddeler yazma sevdası "Evde Kalmış Kız Manifestosu"yla çıkıyor karşımıza bu defa. Bu sefer dağınık değil, tek bir bölümde ama.

Betimlemelere bayılan ben, Boston sonbahar betimlemesini okuyunca, bir kez daha Elif Şafak'a hayran kaldım.

Kitabımızın ilginçlikleri saydıklarımla sınırlı değil. Kitabın sonunda "Poton kimdir? Onu nasıl tanırız? , Postpartum testi, tedavi yöntemleri ..." gibi değişik bölümler yer alıyor. Tedavi yöntemlerini okuyunca, ilaç prospektüslerini yazarların yazması halinde olacakları düşünmedim değil :)

Siyah Süt aynı zamanda usta karikatürist Latif Demirci'nin karikatürlerini içeriyor. Bilhassa içimden sesler korosunun çizimleri oldukça hoş. Başlangıçta Latif Demirci'ye teşekkürlerini sunup, ardından Lewis Carrool'un Alice'inden: "İçinde resimler ya da konuşmalar olmayan bir kitabın kime ne faydası var?"  sözleriyle karikatürleri kitaba tam anlamıyla adapte ediyor.

Kapak tasarımı süt dolu biberon resminin içindeki Elif Şafak karikatürü ve siyah arka plandan oluşuyor. Çarpıcı ve albenili bir kapak. İçini yansıtmaya başarıyor. Meraklısına, bu da eski kapağı :




Bu keyifli ve hayatın içinden kitabı okumanızı "çok ama çok" tavsiye ediyorum. Bilhassa Elif Şafak severlerin başucu kitabı olacak kıvamda. Her zamanki gibi Elif Şafak, karikatürleri için Latif Demirci'ye ve DK'ya teşekkürlerimi sunuyorum.

Puan: 5 üzerinden 5.

Edebiyatla kalın...

Kubilay

5 Eylül 2010 Pazar

Mutlu Bir Haber!


Herkese Merhabalar!

Kontrast sizlerin desteğiyle, yorumlarınızla, dostluğunuzla ilerlemeye devam ediyor. Böyle mutlu bir ilerleyişe de mutlu bir haber yakışır!

Artık Kitapkolik.net 'te de kitap eleştirilerim yayınlanmaya başladı. İlk yazımı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Bana ilk günden beri destek veren herkese teşekkürlerimi sunarım.

Kontrast tüm hızıyla devam edecek.

Edebiyatla kalın!

3 Eylül 2010 Cuma

Süt, Nezle, Siyah Süt ve Düşünceler...


İki gündür bir "kırıklık" var üstümde. Kırıklık... Bu kelimeyi oldum olası sevmişimdir. Sanki kırıklık "Hastayım!" demekten katbekat iyidir. Moral bozmaz bir kere, ki önemlidir moral. Velhasıl "placebo" etkisi sağlar, kendini iyi hissettirir.

Yanımda onlarca kullanılmış mendilin oluşturduğu yığınların ortasında sol elimde Elif Şafak'tan Siyah Süt, sağ elimde her derde deva, binbir pâre şifa sıcacık sütüm. Daha önce kadim dostum çayla çok kitap okumuşluğumla var ama süt efendiyle ilk randevumumuz.İronidir ki Siyah Süt'e kısmet oldu...

Süt, çay gibi çığırtkan değil. Munis bir yavrucak. Anne şefkatini anımsatır bana. Kucaklayıcıdır çünkü içini ısıtır, çabucak iyileştirir. İyi hissettirir... Boğazımdan ılık ılık akarken sıcacık sütüm, "annelik" geliyor aklıma. Siyah Süt'ten satırlar uçuşuyor aklımda.


Slyvia Path, Ay-Kadın Sofya geliyor aklıma. Kendini ellerinde geldiği ölçüde anneliğe adamış kadınlar. Biri yazar, diğeri ise yazar eşi. Elif Şafak iç muhakeme yaparken aklına geliyor bütün bunlar. Zor zanaat annelik, Slyvia Path'in hazin öyküsü ve Ay-Kadın Sofya'nın fedakarlığı sadece. Dünyanın dört bir  köşesinden farklı kökenden anneler var. Farklı mizaçtan, farklı dinden ... Hepsi ortak bir paydada birleşiyor: Annelik.

Süt bitti bu sırada. Çay gibi dahasını istemiyorum, ayrılığa hüzünle bakıyor sadece. Kendi içinde yaşıyor mutsuzluğunu. Kopuyorsa içinde kopuyor fırtınalar. Kimseyi huzursuz etmemeye çalışıyor ....

Annem giriyor içeri. Dizine yatıyorum. Annemin kokusu... Nerede olursam olayım beni güvende hissetiren koku. Biten sütün hüznüne ortak olup, teselliyi annemin kokusunda buluyorum.

Düşünceler yine uçup gidiyor. Bir hay huy almış başını. Benim içimde de bir "içimden sesler korosu" var galiba.Ya da kırk tilki mi desek?

Mendil yığınlara bakarak, bir an önce iyileşmek istiyorum.

"Ağustos'un başlarında kaleme aldığım bir yazı, yayınlamak bugüne nasip oldu. Keyifli okumalar!"

1 Eylül 2010 Çarşamba

Kitap Kazanma Aşkı :)


Son zamanlarda bir kitap kazanma aşkına tutuldum. Nerede bir yarışma var, tıkla! Hepsinin sonuçlarını dört gözel bekliyorum beklemesine ama çoğunda kazanamadığımı görünce üzülüyorum :( O "kazananlar" listesi var ya... Hepsine sinirle bakıyorum :) Kıskançlık her an her yerde!
  • Altın Kitaplar, Agatha Christie Özel Etkinliği'ne davetiye kazandıran yarışmasına...
  • Can Yayınları kitap ödüllü yarışmasına...
  • CNBC-e Dergi'si Yaz Özel Sayısı'ndaki Agatha Christie çizgi romanı ödüllü yarışmasına...
  • Ve son olarak da Kitapkolik.net'in kitap ödüllü yarışmasına katıldım.


adreslerinden siz de katılabilirsiniz.

"En güzel hediye kitap!" derler ya, bence çok doğru!

Dostlarından hediye kitap almak daha güzel ama yarışmadan almanın da ondan aşağı kalır tarafı yok! Kazanırsam ilk size haber vereceğim.

Not: Bu arada yazılarımı takip eden blogcu arkadaşlara duyrulur, sizlerden de ufacık da olsa hediyeler bekliyorum :) Minicik bir hediye bile beni havalara uçurmaya yeter.

Edebiyatla kalın!

Kubilay

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...