19 Haziran 2011 Pazar

Cariyenin Kızı Mihrimah - DEMET ALTINYELEKLİOĞLU



Güneşle ay. Geceyle gündüz. Siyahla beyaz. Aydınlıkla karanlık. Ayvayla nar. Mihrimah... Görenlerin gözünü kamaştıra, gözleri engin deniz mavisi, saçları başak sarısı kız. Osmanlı'nın onuncu padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın biricik kızı, annesi Alexandra Anastasia Lisowska'nın can yoldaşı. Cariyenin kızı Mihrimah... Adına bağrı yanık yiğitlerin leventlerin türküler yaktığı Mihrimah Sultan...

"Denizler evimiz, dalgalar yoldaşımız
 Rüzgârla yarışır, fırtınalara kafa tutarız
 Korku bilmez, varırız düşman üstüne
 Duaların bizimle ola Mihrimah bacımız..."

Moskof Cariye Hürrem'den sonra hazır Osmanlı rüzgârına kapılmışken Cariyenin Kızı Mihrimah'ı okudum. İyi de ettim. Olaylara, mekânlara, kişilere aşina olunca kitabın rüzgârı beni sarıp sarmaladı. Anlayacağınız hikâyeye, kendi hikâyem gibi  sahipleniverdim.

Mihrimah'ın öyküsü  hem hüzünlü hem neşeli demek isterdim. Ama melankolik yanı oldukça ağır basıyor. Kitap boyu Hürrem'le karşılaştırıp durdum onu. Sanki daha masum Mihrimah, çaresiz. Annesiyle yan yana koyduğumda güçlü kadın imajına yetişemiyor. Ömür boyu çocuk kalıyor Mihrimah.

Cariyenin Kızı Mihrimah, Demet Altınyeleklioğlu'nun üçüncü kitabı. Yazım konusunda giderek ustalaştığı kesin. Osmanlı Hanedanı serisinin ilk kitabına nazaran olay örgüsü çok daha planlı yapılmış. Beş yüz sayfayı kapsayan birinci bölümde romanı "ikili" devam ettiren yazar, Harem'deki Mihrimah'la Korfu Kalesi'nden İstanbul-Levent yatağına sürüklenen Alaiyeli İsmail'in maceralarını anlatıyor. Mihrimah'tan bahsedilen bölümler sinematografik açıdan da harika bir ışığa sahip. Mihrimah'ın hayat öyküsünü ve ruhunun masumiyetini alıştığımız Demet Altınyeleklioğlu üslubuyla anlatıyor. Ama benim asıl dikkatimi çeken ve hayranlıkla karşıladığım bölüm Alaiyeli İsmail'in hikâyesi. Vatikan'ın ustaca planıyla büyük bir hizmete hazırlanan Alaiyeli İsmail'in yaşadıkları oldukça başarılı anlatılıyor. Tüm o işkence sahneleri, Papalıkta yaşananlar o kadar güzel anlatılmış ki, anlatılanlar karşısında şaşıp kalıyorum. Yazar bu deneyimini önceleri çevirdiği kitaplardan edinmiş olmalı. Diyeceğim o ki, Osmanlı Sarayı'nı anlatma başarısının yanına Vatikan'ı ve yabancı sarayları anlatma başarısını yerleştiriveriyor. Aynı zamanda bu kısımla romanın bilinmeyen yönünü oluşturup heyecanı doruğa çıkarıyor.

Diğer yandan da Mihrimah'ın çocukluktan genç kızlığa geçişini izliyoruz. Ve bu iki hikâyenin Mihrimah'ın denizi duyduğu tutku sayesinde kesişmesine şahit oluyoruz. Mihrimah'ın ilk aşkıyla duyduğu heyecanlar çok gerçekçi anlatılmış. Buluşmak için yaptığı planlar, hain bir planın içerisine düşen aşkları kitabın sürprizleri.

Cariyenin Kız Mihrimah aynı zamanda tarihe damgasını vurmuş kişiliklere de ev sahipliği yapıyor. Barbaros Hayreddin Paşa ve Mimar Sinan karşımıza çıkıyor. Farklı gözlerden yaşananlara bakmak oldukça keyif verici. Tüm kitap boyunca ruhumun takılıp kaldığıysa Mimar Sinan - Mihrimah aşkı. Ayasofya'da harika ve gizemli bir tanışmayla başlayan imkânsız ilişkileri  yürek dağlıyor. Kitabın sonunda Mimar Sinan'ın biricik açmazına yaptığı olağanüstü cami romantik ve oldukça şiirsel bir sırra da ev sahipliği yapıyor. Kitap boyu en riyasız ve safi muhabbetin bu ilişkiyi favorilerime ekliyorum.

Gerçek tarihi olaylardan ilham alan roman Hürrem'in kızını anlatmasından ötürü, doğal olarak Moskof Cariye Hürrem'in tarih sürecine yakın bir süreci işliyor. Romanın en kritik noktalarından biri olabilecek olan aynılık, aynı süreçteki farklı olaylara dikkat çekerek kapatılıyor. Örneğin Moskof Cariye Hürrem'de sadece kısaca bahsedilen Şehzade Mehmet cinayeti bu kitapta ayrıntılı olarak anlatılıyor.

Romanın sonunda bizi yepyeni biriyle de tanıştırıyor yazar: Nurbanu. Venedik Doçu'nun kızı olan Nurbanu'nun saraya getirilmesini ve sonrasında yaşadıklarını kısaca görüyoruz. Demet Altınyeleklioğlu böylece bir sonraki kitaba da göz kırpmış oluyor.

 Hürrem'in de farklı yanlarını görüyoruz. Memleketine duyduğu özlemin meyvesi olarak kızına  Rusça öğretmesi, tüm çocuklarına gizlice bir de Rusça isim koyması gibi. Kanuni'nin kızına duyduğu sonu gelmez sevgi de kitabın temel taşlarını oluşturuyor.

Hem tek başına hem Moskof Cariye Hürrem'in devamı olarak okunabilecek olmasıyla sıradan devam kitaplarından ayrılıyor. Son olarak dikkat çekmek istediğim ayrıntı ise, yazarın kitabın üç farklı bölüme yerleştirdiği büyücü üç kadının hikayesi olacak. Mutlaka okunmalı diyorum.

Bir Sultan'ın gözünden debdebeli saray hayatını izlemek isteyenlere...

Demet Altınyeleklioğlu ve Artemis Yayınları'na teşekkürler...

Puan: 5 üzerinden 5.

Edebiyatla kalın!

1 yorum:

EMİNE ÖZTÜRK dedi ki...

nurbanu ve mihrimah'ı arka arkaya okudum.. nurbanu bana daha hareketli geldi..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...