28 Haziran 2011 Salı

Beyin var, beyin var !


Her hafta yazılarını beğeniyle takip ettiğim bir köşe yazarından bahsetmek istiyorum önce. Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu... Önemli araştırmaları ve buluşlarıyla Avrupa'da "Everest'in tepesine bayrak diken kadın" diye anılan Çiftçioğlu aynı zamanda NASA'da da görev yapmış bir bilim kadını. Ülkemizde kadınlara verilen büyük değerden (!) o da nasibini almış durumda. Böyle seçkin insanların önlerine set çekilmesi ve kapalı kapılar ardına mahkum edercesine davranılması bambaşka ve bir o kadar da önemli bir konu tabii ki. Ama ben şimdi başka şeylerden bahsetmek istiyorum.

Her hafta düzenli olarak Habertürk Gazetesi'nde Bilim Yorum köşesini sürdüren Çiftçioğlu'nun bu hafta bahsettiği konu oldukça ilgimi çekti. Önce dış dünyanın ve ilişkilerin beynimize etkisinden bahsedilen yazı da benim asıl ilgimi çeken bölüm bilim dünyasından verilen bir haber. Prof. Henry Markram önderliğinde yapılan ve hâlihazırda 6 yıllık geçmişi bulunan bir "beyin" projesi var ortada. Vücut dışında çalışan, sorulan sorulara yanıt veren sentetik bir beyin oluşturmak amacı etrafında yürütülen proje, şu dakika itibariyle 360 bin nöron yani sinir hücresinin görevlerini yerine getirebilme gücüne erişmiş durumdaymış. Bu işleve sahip bir beyin fare beyniyle eşdeğer deniliyor. Şimdi hedef, 100 milyar nöronluk bir sentetik insan beyni oluşturmak. Bunun için 13 araştırma enstitüsü birleşmiş ve beyin 2023 yılında hazır olacakmış.

Beni rahatsız eden durum Prof. Markram'ın beynin tüm sorunlarından arındırılmış halini gerçekleştireceklerini söylemesi. Ve bir de verdiği örnek. Bir bilim insanından beklenmeyen bir şekilde 30 vatlık enerjiyle çalışmasını örnek göstererek bir bakıma beyni basite indirgemesi. "Ha, 30 vat mı? Tamamdır o zaman..." psikolojisi oldukça garibime gitti.

Kendimce bunun fazlasıyla nesnel bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Neticede beyin denilince akla gelen bir organ. Kafatasımızın içinde yer alan bir sistemler bütünü. Ama beyni beyin yapan aklımız. Aklın dışlandığı bir beyin zaten hiçbir işlevi yerine getiremeyen hale gelecektir. Ya da böylesi daha uygun: Robot bir beyin. Prof. Markram'ın yapmak istediği basit görevleri yerine getiren bir komuta merkeziyse bunun anlamlı bir çalışma olduğunu düşünemiyorum. İnsanı insan yapan, fikirleri, hayalleri, idealleri, inançları, tutkuları, nefreti, sevgisi, tüm duygularıdır. Belki sentetik beyin eliniz yandığı zaman acıyı hissedebilecek ama peki sevdiğiniz birinin kaybındaki acıyı hissedebilecek mi? Hissedemeyecekse ortada bir sorun var demektir. Böyle bir beyni bilinçli bir insanın isteyebileceğini hayal edemiyorum. Bizi biz yapan en önemli şeyden mahrum kalmak demek bu. Duygularımızın sonsuza dek sökülmesi demek...

İşe duygusal yaklaştığımı düşünenler çıkacaktır ama söz konusu beyinse duygusal düşünmekten doğalı yok. Aşkın, sevginin, nefretin, huzurun, huzursuzluğun, sıkıntının, neşenin olmadığı yalnız açlık, tokluk, ağrı gibi somut duyguların olduğu bir beyin dünyanın düzenine aykırı. Çünkü biz hayal edebildiğimiz kadar varız, içimizden geldiği gibi yazabildiğimiz, çizebildiğimiz, hissederek şarkı söylediğimiz, neşeyle dans edebildiğimiz kadar varız. Vücudun geri kalan tüm işlevleri mutlaka çok önemli ama onlar yaşam amacımız değil aracımız olmak durumundalar.

Bilimin bir sıcak yüzü var bir de soğuk yüzü. Bu durum soğuk kısmından destek alıyor. İnsanlık için çalışan bilimin insanlık değerlerini es geçmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Bilim dediğimiz safi ciddiyet değildir bence, hayatın içine, hayatın mayasına karışmıştır bilim. İnsanlığı sıkı sıkıya kucaklayandır bilim.

"Duygularımızla" dopdolu yaşamak meselesini en güzel özetleyenlerden biri Ataol Behramoğlu'nun şu güzel dizeleridir:

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Biz insanız. Birine âşık olabileniz, birinden nefret edebilen. Kahkahayla gülebilen, durmadan ağlayabilen. Bir şarkıyı duyunca hüzünleneniz. Bir resme doya doya bakıp keyif alabilen. Kitabımız elimizden hayallere âlemine dalabilen. Çiçekleri koklayınca anılara dalanız biz, güzel bir yemeği keyifle yiyebileniz. Sentetik değil, organiğiz.

Mutlu bir ruh, hayat dolu bir beyin, duygu dolu bir akıl, dopdolu bir yaşam dileğiyle...

Kubilay

Bahsi geçen yazıyı okumak isteyenler için link: http://www.haberturk.com/yazarlar/643585-hacivat-karagoz-ve-sentetik-beyin

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...