21 Ekim 2011 Cuma

Zor Zamanlar




Gerginlik had safhada, hava ayaz. Uzun mesafeleri hızla koşarak geçtikten sonra boğazımızda hissettiğimiz kesik ve kuvvettli bir acının içindeyiz şu günlerde... Nabzımın bedenimin her köşesinde attığını hissediyorum. Ürperiyorum daima. Sıkıca sarılmak istiyorum, sıcacık bir yataktaki kocaman bir yorgana.

Kelimeler duyuyorum durmaksızın. Tanıyamıyorum hiç birini. Kenara çekip soruyorum birine: "Hayrola, bu ne hal, ne oldu sizlere cancağızım?" Tersliyor beni. Donup kalıyorum o andan beri. Kelimeler ki ruhdaşlarım, sırdaşlarım, yoldaşlarım. Onlar da bırakırsa beni! En güvendiklerim de sırtını dönerse bana... Yüreğimin etrafında bir mengene. Nefes almak her defasında zorlaşıyor.

Ülkenin gündemini büyük siyah harflerle "TERÖR" dolduruyor birkaç gündür. Ve ben her saniye daha da üzülüyorum, kahroluyorum. Duymak istemediğim kelimeler, görmek istemediğim hareketler dört bir yandan taaruzza geçmiş gibiler. Tepkinin ilk defa bu kadar yakınımdan geldiğini görüyorum. Sokaklardan protesto sesleri eksik olmuyor. Tanıdığım çoğu insan acı sözler saçıyor etrafa. Kırıp döküyor, düşünmeden, etmeden...

Dün teneffüste arkadaşlarımın konuşmalarına şahit oluyorum. Siyah saçlı, kibar bir kızdı önceden. Bugün öyle değil ama. Suratı öfkeyle, kelimeleri hiddetle dolu. Yürüyüşe gitmiş o da. Yolda Kürtçe konuşan bir aileye rastgelmişler. "Linç edecektik!" diyor umursamadan. Fütursuzca dökülüyor sözcükler yere. Parçalandıkça kelimeler harflere, harfler noktalara katran karası bir sıvı akıyor yere. Kokusu, görüntüsü yürek dağlıyor. Devam eden konuşmanın başka bir bölümünde ise bir diğeri "Dayak delisi etseydin diyor!" bir başka hususta. Kelimeler bana, ben kelimeler bakıyorum. Harfler böyle bir dizilimin içinde yer almaktan kırgın. Çıkıp gidiyorlar sonra. Gidip topluyorum yerdeki harfleri. Üflüyorum pencereden bir bir. Özgürlüklerine kavuşmalarına yürekten seviniyorum. Ya da... Sevinemiyorum aslında. O kadar çok harf katran karası kelimelere dönüştü ki şu günlerde hızlarına yetişmek imkansız. En aklı selim gözükenler bile ayrımcılığa, kendini üstün görmeye, ırkçılığa, aşırı milliyetçiliğe sıkı sıkıya sarılıyorlar. En yakın görünenler bir bir dışlıyor aynı fikirde olmayınca. Yalnızlığın hiç bu kadar yakınıma geldiğini görmemiştim diyorum kendi kendime.

Barış ufuğun ötesine gidiyor koşar adımlarla. Ve bizim yüzümüzden oluyor tüm bunlar. Keskin fikirlerimiz, değişmez düşüncelerimiz, katı kelimelerimizin yüzünden. Barış ancak ve ancak birbirimizi anlamakla yakınlaşır bizlere. Nefreti bir kan davası gibi sürdürmenin hiçbir faydası yok. Yaralarımızı beraber onarmak yerine el birliğiyle kendi yara kabuğumuzu kendimizi koparmak çözüm sağlamayacak. Dışlamak, ötekileştirmek, daha dün iç içe olduğumuz komşumuzu, tanıdığımızı, ahbaplara bugün öfke gösterisinde bulunmak ancak kalplerimizi sertleştirir. Kan toplanır ortasında biçare kalplerin. Atmaz olur aniden. Nefes kesilir sonra. Karanlığa, o bitimsiz şeytani siyaha geri dönüşü olmayan bir adım...

Elbette ki terörün karşısında olmak her mantıklı zihnin ürünüdür. Ama her ne kadar karıştırmadığımızı söylesek de etnik kökenle terörü birbirine zincirlemek sorunu iyice karmaşıklaştırıyor. En doğrusu sakin kalabilmek, birbirimize sıkıca sarılabilmek. Kendimizden uzaklaştırdığımız her bireyle birlikte ülkemizi biz de parçalıyoruz aslında. Ön yargılarımızla kırıp döküyoruz sırça kalpleri.

Gidişat üzüyor beni, derinden yaralıyor. Umutsuz bir umut yazısı yazmaktan başka bir çare gelmiyor elimden. Gerginlik etrafımızı iyice sararken ellerimizi vicdanımıza koymalıyız. Kelimelerimize, hareketlerimize dikkat edelim dostlar. Yasımızı yaşayalım elbet, ama öfke... Öfkemize hakim olalım. Nefretin esiri olmak insanlığa yakışmaz.

Umut?

Tükeniyor gibi.

O zaman?

Umudu biz yaratalım, yok etmek yerine.

Göz yaşları kurumadan bir yenisini daha el birliğiyle eklememek için...

8 Ekim 2011 Cumartesi

Yeşil Kiraz - GÜLTEN DAYIOĞLU



Çok sevdiğim Gülten Dayıoğlu, Fadiş romanının 40. yılını kutlarken ben de kendi adıma bu kutlama katılmak istedim ve bunu da bir Gülten Dayıoğlu kitabı okuyarak gerçekleştirdim. Gülten Dayıoğlu külliyatını tamama erdirmeye yaklaşırken bir türlü okumaya fırsat bulamadığım Yeşil Kiraz'da karar kıldım...

Yeşil Kiraz, YKY'nin İlkgençlik Kitaplığı Serisi başlığı altında yayınladığı bir roman. Genç okuyucuya hitap edilen en güzel eserlerin seçildiği seride dünya çapında ün sahibi olan Harry Potter serisinin de bulunduğunu söylemeyi ihmal etmeyelim. Ayrıca Yeşil Kiraz, satış rakamları da oldukça yüksek bir kitap. İlk baskısı 1992 yılında yapılan kitabın, elimdeki Şubat 2009 tarihli baskıda "39.baskı" etiketiyle yayınlanıyor. Yeşil Kiraz'ı bu başarıya eriştiren de Gülten Dayıoğlu'nun okurlarıyla kurduğu sıkı sıkıya ve sevgiyle örülmüş bağ tabii ki...

Yeşil Kiraz, işlediği konularla sosyokültürel bir roman. Toplumun birçok önem arz eden gerçeğine parmak basan bu roman, gençlere hitap eden üslubuyla sıkıcılıktan da sıyrılıyor aynı zamanda. Didaktik notalar kimi zaman okuyucuyu sıkacak diye düşünülse de, Gülten Dayıoğlu genç okuyucunun sıkılgan ve öğüt istemeyen kişiliğine göre yazmayı ihmal etmemiş. Bilhassa kitabın kurgusunun merkezinde yer alan Kiraz karakterinin durumunu irdelemek de kitabı anlamak için önemli. Kiraz'ın hamurunu yoğururken Gülten Dayıoğlu sevecen kişiliğinin güçlü titreşimlerini öyle güzel kullanmış ki... Kiraz'a karşı duyduğu sevgi, onu yanlış davranışlarında bile itip kakması, satırlarıyla rencide etmemesi okuru da Kiraz'a hemencecik bağlıyor. Böylece hem Kiraz örneğinden yola çıkarak gençlerin azarlanmayla eğitilmeyeceğini kalemiyle bize gösteren Gülten Dayıoğlu, bir yandan da baş karakterini dışlamayarak romanın harcını sağlamlaştırıyor.

Yeşil Kiraz, bol karakterli bir roman. Her görüşten, durumdan, sınıftan insan Yeşil Kiraz'ın kadrosunda yerini alıyor. Dönemin durumunu da gayet iyi yansıtan bir roman Yeşil Kiraz... Burada sözü Gülten Dayıoğlu'na bırakmakta fayda var:

"...Yeşil Kiraz'ı, işte bu ortamda yazmaya başladım. Sosyal ortam, politik ve ideolojik çekişme ve çıkar dayatmaları nedeniyle çok kötü durumdaydı. Öğrenci olayları, doruklara tırmanmış, hatta liselere bile sıçramıştı. Çok üzülsem de elimden gelen bir şey yoktu. "Yazar, yaşadığı dönemin tanığıdır." söylemi çok doğruydu. Yazmaya çalıştığım romanı bu kanlı olaylardan soyutlayamıyordum. Roman kahramanlarını, ucundan kıyısından  da olsa, olaylarla ilişkilendirmekten kendimi alamıyordum."

Yeşil Kiraz'ın kurgusunda diskotek sahneleri de var, kulüplere yapılan gezmeler de, konken oynamalar da... Yazarın, daha sonra "Yaşadıklarım ve Düşlediklerim" kitabın da bu konudaki ayrıntılı satırlarından belirttiği gibi tüm bu bölümler özel bir çabayla yazılmış. İstese hayal gücünün oranını artırıp daha rahat bir şekilde kitabı tamamlayabilecekken Gülten Dayıoğlu işine verdiği önemi göstererek yazacağı her bölümün üzerine ayrı ayrı eğilmiş. Bunun için yazacağı yerlere gitmiş, oradan farklı farklı olaylar duymuş, birbirinden ilginç gözlemler elde edilmiş.

Ama romanın asıl teması yalancılık üzerinden gidiyor. Kiraz'ın küçüklükten beri yavaş yavaş edindiği yalancılık alışkanlığının, alışkan olmadığı bir dünyaya girince iyiden iyiye su yüzüne çıkmasıyla başından geçen olaylar anlatılıyor. Kitabın ilk kısımları aslında Kiraz'ın yalancılığa alışması sürecinin ayrıntılı bir dokümanı sayılabilir. Yazar böylece Kiraz'ın kişiliğini yavaş yavaş okuyucuya aşılarken, değinmek istediği türlü konulara da değiniyor. Gülten Dayıoğlu, Kiraz'ın ailesinin konumundan utanmasını da sık sık okuyucuya yansıtıyor. Böylece her daim güncelliğini koruyan bir roman da elde etmiş oluyor. Yıllar boyu aynı durumdaki birçok okur "İşte bu benim!" duygusuyla Yeşil Kiraz'ı bir solukta okuyabiliyor.

Yeşil Kiraz'ın her türlü kesimden insanı, her yaştan kişileri, çeşit çeşit olayları tasvir etmesi esnasındaki gerçeklik konumu okuyucuyu derinden etkiliyor. Gülten Dayıoğlu'nun şu satırları bunun en açık örneklerinden:

"...Değişik ortamlarda ya da dost toplantılarında, romanı gazeteden (Milliyet'ten bahsediliyor) izleyenler çıkıyor karşıma. "Yeşil Kiraz siz misiniz?" diye soranlar var. Çünkü romanda her şey, bire bir yaşanmış gibi yansıtılıyor. "Yeşil Kiraz değilim." diyorum soranlara..."

Yeşil Kiraz'ın beni tek hayal kırıklığına uğratan yanı son kısmı oldu. Daha ayrıntılı bir son beklediğimden dolayı biraz üzüldüm. Kitap boyu hayran kaldığım irdeleyerek yazılmış satırlardan sonra son bölümlerde kazanılan fazla hız beni şaşırttı. Bunda belki de benim kitaba fazlasıyla bağlanmamın da payı olabilir... Yeşil Kiraz'ın ikinci kitabının varlığının bir nedeni mi tam olarak bilemiyorum ama Yeşil Kiraz 2'yi okuduktan sonra daha sağlıklı bir yorum getirebileceğime inanıyorum.

Yeşil Kiraz, heyecan dolu ve sürükleyici bir roman. Akıcı ve sade üslubuyla, genç okuyucu kitlesine hitap eden anlatımıyla oldukça başarılı bir roman. Her yaştan okurun da rahatlıkla okuyabileceği, kendi açılarından farklı yollarla satırlarda yol alabileceklerini düşünüyorum. Bu nedenleyetişkinlerin de bu romanı okumasını gençliği anlamak ve toplumsal olaylara eleştirel bir gözle bakabilmesi açısından önemsiyorum.

Kitabın kapak tasarımı ve kapaktaki çizimin oldukça hoş olduğunu düşünüyorum. YKY kitabın yeni baskılarında düzeltti mi bilemiyorum ama bazı yazım yanlışları ve baskı hataları bulunuyor. Yeşil Kiraz'ı okura hak ettiği gibi daha da özenli sunmalarını isterim...

Okurlarıyla her daim nefes nefese, yürek yüreğe olan, benim kalbimde de kocaman bir yeri olan sevgili Gülten Dayıoğlu'na saygılarımı sunuyorum. Bizimle muhteşem satırlarını paylaşmaya devam edeceği uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.

Edebiyatla kalın...

Kubilay

Yazıda kullanılan alıntılar Gülten Dayıoğlu'nun Yaşadıklarım ve Düşlediklerim" kitabının Mart 2010 tarihli baskısından alınmıştır.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...