26 Haziran 2013 Çarşamba

Dönüşüm: Tüm Zamanların En Etkileyici Edebi Manifestosu


 
Bu benim ilk Kafka’m: Dönüşüm. Beni nasıl bir deneyimin beklediğini kestiremediğim bir başlangıçtı kitabı ilk elime aldığım anlar. Uzun zamandır Kafka hakkında o kadar çok kişiden, o kadar çok şey duymuş olmamla beraber bu kadar tarafsız –itiraf ediyorum aynı zamanda bilgisiz- bir başlangıç çok iyi oldu aslında. Yepyeni kıtalar bulmaya yelken açmış kâşifler misali önümde koca bir “Kafka Dünyası” açıldı sözün özü. Şimdi okuyacaklarınız Kafka Denizi’ne kıyısı olan Dönüşüm Adası’nda yapayalnız kalmış bir münzevinin anıları.

Dönüşüm, tüm zamanların en iyi başlangıç cümlelerinden biriyle başlayan uzun bir öykü. Gregor Samsa’yla yani kitabın başkarakteriyle tanışmak ancak bu kadar sade ve net, bir o kadar keskin bir ifadeyle olabilirdi:

“ Gregor Samsa, bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”

Zaten bu başlangıç cümlesi yeterince iyiyken okuduğunuz her kelime sizi gerçekten de büyülüyor. Gözlerinizin önüne her şey capcanlı olarak gelmiyor aslında, Dönüşüm öyle bir kitap da değil zaten. Kafka’nın büyülerinden biri bu olmalı. Karşındaki dünya ne etten kemikten müteşekkil ne de bilinmez bir dünya. Dönüşüm karşınızda tam da bu ikisinin arasında, kelime karşılığı olmayan bir şekilde tasvir ediliyor. Her şey orda, elinizi uzatsanız tutabilecekseniz ama tuttuğunuz anda paramparça olacak sanki. Gri bir dünya. Arafta bir tasvir tarzı.

Dönüşüm’ün karakter kadrosu Gregor Samsa ve ailesi bir de başlangıç bölümündeki müdürden ibaret. Kafka’nın tüm karakterleri hatalarıyla kusurlarıyla gerçekçi karakterler. Hepsi ölümsüz karakterler aslında bizlerden parçalar taşıyan, bizler gibi bütüne varamayan karakterler.

Tabii ki de temel olayımız Gregor’un böceğe dönüşmesi. Kafka tüm zamanların en başarılı metaforlarından birini kullanıyor ki bu da öyküyü bir başyapıta çeviriyor. Neden başkarakteri böceğe dönüştürüyor Kafka? İki farklı görüşe ayrılıyor Kafka araştırmacıları bu noktada. Kimileri Kafka’nın ailesinde yaşadığı ezilmişliği gösterdiğini söylerken kimileri ise bireyin toplum içinde hiçliğini gösterdiğini söyleyerek durumu daha geniş bir düşünce aralığına yayıyor. Bana kalırsa ikinci düşünceye yakın olmakla birlikte ikisi de etkili aslında. Bu konuda başvuracağımız son nokta ise Kafka’nın Gustav Janouch’la konuşmaları oluyor. Kafka aynen şöyle diyor:

“Herkes, beraberinde taşıdığı parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var.”

Kafka Dönüşüm’le tüm zamanların en etkileyici edebi manifestosunu yazmış aslında. Usta bir yazar olmak belki de bu. Fikirlerini doğal olarak edebiyatla vermek. Ama öyle aralara serpiştirmek falan değil bu. Kitabın mayasını bunla yoğurmak. Katmanlı bir roman hazırlamak. Çok kapılı. İster böyle okursun Dönüşüm’ü ister fantezi olarak isterse bir aile dramı. Anlamak isteyenlere veriyor mesajı Kafka. Okuyucuya bir şeyler katmaya çabalamıyor. Onu özgür bırakıyor. Bir başyapıtın nasıl yazılması gerektiğini, öykü yazarı olmanın ne demek olduğunu, yazarların hayata karşı duruşlarını nasıl belli etmeleri gerektiğini anlatıyor Kafka Dönüşüm’üyle.

Kafka okuduğum yazarlar arasında en ayrıksı olanı. Max Brod’a öldükten sonra hiçbir eserinin yayınlanmamasını vasiyet etmesi başlı başına edebiyat tarihinin en unutulmaz olaylarından. Vasiyetinin gerçekleşmemesi bir yana Kafka yaşarken yazan, yazarken yaşayan bir adam. Can Yayınları’nın özenli baskısında yazarın nişanlısı Felice Bauer’e yazdığı mektupları incelemek yazarın yazma deneyimi hakkında büyük ipuçları da veriyor.

“Biraz önce dünkü öykümün başına geçtim, içimi bu öyküye dökmeye yönelik sınırsız bir tutkuyla, türlü çaresizliklerin tahrikiyle…”

Dönüşüm üç bölümden oluşan uzun bir öykü. Her bölümü üç temel olayın dallandırılmasıyla yazılmış. Gregor’un kardeşi Grete, annesi ve babası her bölümde yanımızda olan karakterlerken Gregor’un işyeri müdürü ilk bölümde bulunuyor. Aynı zamanda iki farklı hizmetçi de bulunmakta. Dönüşüm kendini okutan, okuturken kendinden başka bir şey düşündürmeyen, bittikten sonra da sanki alkışlatmak istercesine yazarını öne çıkaran bir kitap.

Dönüşüm’ün bence temel olayı günümüzde de kuvvetli bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz farklılıklara tahammül aslında. “Böcek” olmak hala o kadar kolay ve bu durumdan kurtulmak o kadar zor ki. Dışlanmak, ezilmek, kapalı kapılar arkasında bırakılmak, yok sayılmak, saklanmak zorunda kalmak, ikinci sınıf olmak… Tüm bunlar Kafka’dan günümüzdeki tüm insanlığa bir ders aslında. Bir utanç vesikasının minyatürü Dönüşüm. Kolektivitenin eziciliğine karşı bireyin sessiz haykırışı, pasif direnişi ama yine –ve maalesef- farklı olanın kaybolup gitmesi. Kendimiz gibi olmayanlara ne kadar tahammül ediyoruz bizler? Kalplerimizin üzerini kaplayan, gözlerimizi perdeleyen bu öteki korkusu bizden neleri alıp götürüyor? Kafka bize tüm bunları düşündürüyor ve daha fazlasını. Açık ve net bir şekilde: Dönüşüm’ün sonu bize aslında o kadar da yabancı değil. Hala yerimizde sayacak mıyız? Kafka’nın da dediği gibi “Parmaklık, burada.” . Tam da gözümüzün önünde. Parmaklıklar arkasında tek tip bir dünyada daha ne kadar kalabilir ve hala asıl parmaklıklar ardına hapsedilenin farklı olanlar olduğu yanılgısı içinde olabilir insanoğlu?

Kafka’nın konuşmalarımızın elimizde olması büyük bir şans. Tüm anlattıklarımı büyük usta özetlemiş aslında. Belki de bu yazıya nokta koymanın en iyi yolu yine Kafka’nın ta kendisi:

“Düş, gerçekliği, tasarımı aşan gerçekliği ortaya çıkarır. Yaşamın korkunç, sanatın ise sarsıcı yanı, işte budur.”

Dönüşüm, “gerçek insana dönüşmek” isteyen herkese sonsuza dek kucak açmış bekliyor olacak. Gerisi size kalmış.

*Usta çevirmen Ahmet Celal’e; önsözüyle, sonsözüyle, mektuplarıyla en güzel şekilde derleyen ve Kafka’ya yakışan bir kitap basan Can Yayınları’na tüm Kafka sevdalıları adına teşekkürlerimi borç bilirim.

Kubilay

24 Haziran 2013 Pazartesi

Yeniden Başlamak

Robert Frost quote
 
Uzun zaman oldu. Kitaba hasret, edebiyata hasret, sanata hasret geçen günler son buldu artık. Koskoca bir sene dile kolay. Benim için çok yoğun günlerdi, öyle böyle değil. Çok şükür her şeyin bir sonu var, benim üniversite maratonumun “çalışma” safhasının sonu geldi inşallah. YGS de geçti LYS’ ler de artık. İyisiyle kötüsüyle, başarılarla hayal kırıklıklarıyla, yorgunlukla uykusuzlukla geçti günler, haftalar, aylar. Artık sonuçları bekleme zamanı, sonra tercihler, sonra kayıt derken hayatın akışı devam edecek. Hangi şehre giderim hiçbir tahminim yok. Sürprizli sınav maratonu hep belirsizliklerle dolu oldu zaten hem ben hem de tüm arkadaşlarım için. Hayatımın yepyeni bir bölümü başlamak üzereyken duyduğum garip hisleri, “acaba bundan sonra nerede yaşayacağım, kimlerle tanışacağım?” sorularının uçarılığı arasında ruh halim sarkaç misali. İnşallah en iyisi olur, en hayırlısı, kendime fayda sağlayıp hayallerime gerçekleşeceğim bir yer olur. Dualarınızı eksik etmeyin benim için…

Tüm bu zorlu sürecin benden çaldığı güzelliklerden biri de sevgili blogum Kontrast oldu ve birbirinden kıymetli blogger arkadaşlarım. Ama bundan sonra yine ve yeniden beraberiz inşallah. Blogun yeni tasarımıyla ve farklı yenilik fikirleriyle beraber. Bunlardan biri de müzik olacak. Kontrastın içeriğini genişletip müzik yazıları da yazmak aklımda var. Edebiyat yazılarının hızına yetişir mi bilmem ama yenilikler ve değişimler her zaman güzel değil midir? Bu müzik yazıları hakkında ne düşünüyosunuz,  yorumlarınızı bekliyorum ayrıca.

Daha dinamik, daha geniş içeriğiyle her zamanki kadar samimi bir Kontrast’la karşınızda olmak beni çok mutlu ediyor. En kısa zamanda yeni içerikleri yayınlamaya başlıyorum.

Kültür ve sanatın her daim kalp atışınız olduğu günler dileğiyle ;)

Kubilay

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...